Zengin ve yaratıcı düş gücü…

Bitmez tükenmez bir kara mizah

Yaşamın realitesi 

Pollyanna türünden bir bakış…

Çok geniş kitlelere ulaşabilen dünya görüşü… 

Başlangıçta bir parodi türünde yazılan roman, günümüzde bile bizlere büyük mesajlar vermekte… 

İspanyol romancı, oyun yazarı ve şair Miguel de Cervantes Saavedra… 1571 yılında Osmanlı donanmasıyla İnebahtı körfezindeki deniz savaşında ‘Marquesa’ adlı kadırgada bulunan ve kahramanca savaşıp iki kez göğsünden yaralanıp, bir top güllesiyle sol elini kaybeden Cervantes… Bir hayat hikayesi ki; Köle olmuş, prangalara vurulmuş, çok kez tutuklanmış, maddi zorluklar çekmiş, memur olmuş ve sonunda  1595’te Zaragoza’da yapılan bir şiir yarışmasında birincilik ödülü almış. 

Şüphesiz en çok uğraştığı romanı ise Don Kişot !

Tarihe ne zaman uzansam başarılı yazar, ressam, mimar… sanatın her dalında yaşamı zor geçmiş dâhilerin yapıtları geleceğe anlamlı ve derin izler bırakıyor.

Cervantes ve Don Kişot deyince hepimizin aklına ilk gelen sürekli yeldeğirmenleriyle savaşan elinde mızrağı, kafasında gotik çizgilerindeki şövalye kaskı ve yanından ayırmadığı yaveri Sancho Panza ve de eşeği gelir. Komiktir. Deli davranışlar içindedir.

Ancak cesaret ile delilik arasındaki o ince çizgi, yazarın usta elleriyle koskocaman bir irfan örneğine dönüşür…

Yıllar sonra Amerikalı oyun yazarı Dale Wasserman, 1959 da bu romanı  yazdığı müziksiz televizyon oyununu 1964 de de bir sahne müzikaline dönüştürmüş.Adı; Mança’lı Adam…1965 te beş dalda Tony Ödülü’ne layık görülmüş. Dünyada birçok ülkede sayısız dilde sahnelenen, bizde de İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sahneye koyduğu  bu müthiş müzikali bu hafta onların nazik davetleriyle  izleme imkanı buldum.

Başlarda  Don Kişot romanının müzikli bir versiyonu olarak algılasam da, ilerleyen dakikalarda yazarın yeniden söz ve biçimindeki farkı net olarak anlaşılıyor. Müzikal, Cervantes’in yaşamına ya da romanına sadık kalmak ya da sadıkmış gibi görünmek çabasında da değil. Bu anlamda romanla tatlı bir ilişki kurarken, Don Kişot’u hatırlatıp, onun çılgın hikayesini, vermek istediği mesajları verir. Ancak müzikal özünde İspanyol Engizisyonu tarafından yargılanmayı bekleyen Cervantes ile diğer mahkumlar arasında oynanan bir çeşit oyun içinde oyun…

Tasarım hocam buna redizayn derdi. Bence hayat da bir redizayn…

!959 da oyunun canlı televizyon performansının ardından yaptığı yorum  Time dergisinin satırlar, bence de  dünya genelinde doğru ve üzücü geldi. Şöyle ki;

‘Hümanizmin düşünsel dünyasında, Don Kişot’un suçu deliliği değildi, inancıydı. Böylesine bir idealizme kıs kıs gülmeye meyilli olan izleyiciler ve eleştirmenler, insanlığın gerçeği bulmek konusundaki sonsuz arayışını betimleyen bu televizyon oyununun vermek istediği ana fikri algılamamıştır.’ ( Umarım hala aynı yerde değilizdir.)

Don Kişot karakteri ifade edilebilen acı bir ironidir…

***

Oyuncular, dekor, ışık, kostüm, kurgu hepsi dört dörtlüktü. Müzikalin İstanbul’da oyunları izlemekten çok keyif aldığım Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde olması da ayrıca çok güzeldi. Ancak böyle klasik eserlerde özellikle finalde  sanatçıların sahneye sığamaması çok üzücü… Bu bağlamda AKM nin bir an önce tekrar kapılarını açmasını dilerim. Malum  performanslar dev mekanların seyirci ile kucaklaşmayı tadında bırakan ilişkilerde, orkestranın müzikalin arkasında değil önünde olmasını gerektirir. Finalde iyi ki orkestra üyeleri de çıkıp bizi selamladılar. 

Don Kişot’u canlandıran  Suat Arıkan’ı, diğer tüm oyun ve müzisyen sanatçıları ve de emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ayrıca bizleri, özlediğimiz tarihe uzanışları, yeni versiyonlarla günümüze uyarlayan müzikallerle buluşturan İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne çok teşekkürler. Lütfen klasikleri  kucaklayıp bizi hep böyle  yalnız bırakmayın…

Donatıların tüm genç insanımıza yeni tohumlar ekmesini, uyanışların daimi olmasını tüm kalbimle diliyorum.