SOYKIRIM TASARISININ GERÇEK HEDEFİ NEDİR?
M. Kemal SALLI
ABD TEMSİLCİLER MECLİSİ DIŞ İLİŞKİLER KOMİTESİ’DE ERMENİ SOYKIRIM TASARISI, OBAMA VE CLİNTON’UN, “TASARI GEÇMESİN” ÇAĞILARINA RAĞMEN, 22’YE KARŞI 23 OYLA KABUL EDİLDİ.
ERMENİSTAN'IN İLK BAŞBAKANI KAÇAZNUNİ, 1923'TE TAŞNAKSUTYUN PARTİSİ KONGRESİ'NDE, "ÖNCE BİZ SİLAHLANDIK, RUSLARLA BİRLEŞEREK TÜRKLERİ ARKADAN VURDUK. ÖLDÜK. ÖLDÜRDÜK. TÜRKLER TEHCİR KARARINDA HAKLIYDILAR" DİYORDU. ABD TEMSİLCİLER MECLİSİ ÜYELERİ SOYKIRIMIN TANIMINI BİLMİYORLAR MI?
ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’de Ermeni Soykırım Tasarısı, Obama ve Clinton’un, “Tasarı geçmesin” çağılarına rağmen, 22’ye karşı 23 oyla kabul edildi.
“Bu durum stratejik vizyonsuzluktur” diyen Ankara Washington Büyükelçisini geri çağırdı.
Peki,bundan sonra ne olur, neler olacak?
Neler olacağını bilmek için, geçmişte neler olduğunu bilmek gerekir.
Tarihi İpek Yolu’nun Batı’ya açılan kapısı olan Kafkasya, Anadolu, Ortadoğu keresel liderlik konusunda iddisı olanların güç gösterisi yaptıkları bir arena olagelmiştir.
Olayın özü, özeti budur.
Ermenistan bu güç savaşında maşa olarak kullanılmıştır ve kullanılmaya devam edilecektir. Kuzey Amerika’da kızılderilileri, Güney Amerika’da Mayaları, İnkaları, Olmekleri, Tolktekleri yeryüzünden silenler, bugün bizi soykırım yapmakla nasıl suçlayabiliyorlar? Bunun hiçbir mantıklı açıklaması yoktur. Dün olduğu gibi bugünün tek gerçeği, tek doğrusu güçtür; güçlü olanın dediği doğrudur. Bugün, Doğu ile Batı’nın kavuşma bölgelerinin en önemli noktalarından biri olan Kafkasya’da bir Rusya ile ABD arasında bir önalma savaşı sürmektedir. Gelişmeleri bu açıdan baktığımızda gerçekleri daha kolay görebiliriz.
Aşağıda, 19 Ekim 2007 tarihli “SOYKIRIMIN GERÇEK HEDEFİ NEDİR?” başlıklı yazımızı veriyoruz. Bundan sonra ne olacak sorusuna yanıt ararken ufuk açıcı veriler bulacaksınız.
SOYKIRIMIN GERÇEK HEDEFİ NEDİR? (Önce VATAN: 19.10.2007)
Soykırımın (genocide) tanımı belli değil mi; soykırımda, "bir etnik grubu, yalnızca bu etnik grup oldukları için yok etme" kastı aranmaz mı?
1949 Cenevre Sözleşmesi ve 1948 Soykırım Sözleşmesi'ndeki "ağır suçlar" ile "soykırım suçu", 8 Ağustos 1945 Nurnberg Askeri Mahkemesi tarafından tanımlanan ve BM Güvenlik Kurulu'nun 13 Şubat ve 11 Aralık 1946 kararlarıyla onaylanmış insanlık suçlarıdır.
Peki, 1915'de Ermenilerin yaşadıkları, kökü yüzyıllar öncesine uzanan bir kin, nefret ya da intikam duygusundan değil, yalnızca ve yalnızca savaş koşullarından kaynaklanan bir durum olduğu tarihi bir gerçek değil midir? Bu gerçek, yani Ermenilerin yüzyıllar boyu kanatları altında yaşadıkları Osmanlı'yı tahrik ettikleri, hatta ihanete varan uygulamalarla tehcire ortam hazırladıkları gerçeği, bizzat Ermenistan'ın ilk Başbakanı Kaçaznuni tarafından dile getirilmemiş midir?
Dünyanın neresinde olursa olsun, "Ermeni soykırımı" dendiğinde Kaçaznuni'nin itiraflarını suratlarına çarpmamız gerekmez mi?
Güneri Civaoğlu'nun son günlerde gündeme taşıdığı Ermenistan'ın ilk Başbakanı Kaçaznuni'nin 1923'te Taşnaksutyun Partisi Kongresi'nde sunduğu rapordaki itirafları, 1915 olaylarının bir soykırım olmadığı konusunda başkaca bir delile gerek bırakmıyor:
"Önce biz silahlandık, Ruslarla birleşerek Türkleri arkadan vurduk. Öldük. Öldürdük. Türkiye'nin tehcir kararı doğruydu."
Güneri Civaoğlu konuda önemli çağrıda bulundu, "Bu raporu yansıtan kitabın İngilizce baskısını ABD Temsilciler Meclisi üyelerine ve senatörlere dağıtılmasını önerdi.
Milliyet'le Civaoğlu'nun saygınlığı birleşince, öneriye toplumun her kesiminden, özellikle de işadamlarından çığ gibi büyüyen yanıtlarlar geldi; hepsi, "Biz hazırız", diyorlardı, "Kitabın çoğaltılıp dağıtılmasında her türlü desteği vermeye hazırız".
Bu girişim, Ermeni soykırım tasarısının ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi'nde oylanmasından önce yapılsaydı, Amerikan gazetelerine verilen çarşaf çarşaf ilanlardan ve 'dost' yazarlara yazdırılan makalelerden daha etkili olabilirdi.
10 Ekim'de, Amerikan Temsilciler Meclisi'nde her oturum sabahında yapılan dua için özel olarak seçilen Ermeni Patriği II. Karakin, Ermenistan'ın ilk Başbakanı Kaçaznuni'nin bu itirafları daha önceden Meclis üyelerine ulaştırılmış olsaydı, yaptığı konuşma ile oylama sonucunu etkileyebilir miydi? II. Karakin'in söyledikleri, Kaçaznuni'nin itiraflarının gölgesinde kalmaz mıydı?
KAÇAZNUNİ'NİN İTİRAFLARI ÇOK ÖNEMLİ BİR BELGEDİR
Kaçaznuni'nin "...Türkiye'nin tehcir kararı doğruydu" itirafı, bugün tepemizde Demokles'in kılıcı gibi sallandırılan "Ermeni soykırımı" suçlamasının bertaraf edilmesi açısından çok önemli bir belgedir. Kullanmasını bilebilirsek, soykırım iddiaları siyasi platformdan bilimsel platforma kayar, tarihçilerin tartıştığı, tarihçilerin bir sonuca bağlamaları gereken bir konu olur.
Belgelere dayandırıldığında tarih yalan söylemez, söyleyemez.
Batılı 'dostlarımızın' "Ermeni soykırımı" konusundaki bizi rencide eden, tarihi gerçekleri çarpıtan 'duyarlılıklarını', ancak tarihi belgeler ortaya koyarak bastırabiliriz. Kaçaznuni'nin itiraflarını daha önceden okyanus ötesine ulaştırabilseydik, Meclis Başkanı Pelosi, Ermenilerle ilgili oylamanın yapılacağı bir günde, Ermeni Patriği II. Karakin'e siyasi bir k etkileyebilecek o duygusal duayı yaptırmaya cesaret edemezdi. Oylamadan günler sonra tasarıdan imzalarını çeken 7 Demokrat milletvekili gibi pek çok üye belki daha önce uyanacaklar ve belki de tasarı Dışişleri Komitesi'nden geçmeyecekti.
ABD başkanlarının 'Ermeni soykırımı' konusundaki ısrarlı tutumları da, ancak böylesine çarpıcı belgelerle önlenebilir. Baksanıza, bugüne kadar ABD başkanlarının 1915'deki Ermeni tehcirini bir 'soykırım' olarak tanımlamaları, Ermeni milliyetçilerini tatmin etmedi, etmiyor. ABD Temsilciler Meclisi'nde 1915 olaylarını bir 'soykırım' olarak tescil tescil ettirerek ileriki aşamalar için ortam hazırlama peşindeler.
Yani?
Yani, önce itiraf, sonra tazminat, sonra da toprak istekleri ABD Temsilciler Meclisi kararlarıyla ilişkilendirilecek.
Çok yakın bir geçmişte, 1990-95 yılları arasında, uygar Avrupa'nın orta yerinde, yüzbinlerce masum insan yalnızca ve yalnızca Müslüman oldukları için katledilirken kıllarını bile kıpırdatmayan Batılı dostlar, yüzyıllar boyunca yan yana iç içe yaşayabilmiş insanları birbirlerine düşman etme, çıkarlarına alet etme konusunda çok becerikliler.
AMAÇLARI BELLİ
Batılı dostların Ermeni soykırımı konusundaki duyarlılıklarının amacı belli. Bu konuyla ilgili girişimler yeni olmadıkları gibi, hedefleri 'soykırım'ın ABD Temsilciler Meclisi'nde onaylanmasıyla da sınırlı değil. Hedeflerini, Demirel, Sevr'in yıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmada belirtmiş ve "Sevr iki tane daha devlet kurmak istiyor. Sevr'in arkasındaki parmakların hepsi bunun arkasında duruyor" demişti. (20.08.1993- Gazeteler)
Bugüne kadar konuya ilgi gösteren ABD başkanlarının söylemlerinde, 1915 olaylarının 1915-1923 arasında gerçekleştiği özellikle vurgulanır. "Ermeni soykırımı" denilirken, 1915-1923 yelpazesinin açılmasının nedeni, olayı Sevr Anlaşması'yla ilişkilendirebilmektir.
Bilindiği gibi; Tehcir 1915'de yapıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 20 Nisan 1920'de açıldı.
Sevr Anlaşması ise, 10 Ağustos 1920'de, Osmanlı'nın belirlediği bir heyet tarafından imzalandı.
(Buraya dikkat) Sevr Anlaşmasına göre Erzurum, Erzincan, Van, Bitlis ve Trabzon Ermenilere veriliyordu. Anlaşma, Türklerin çoğunlukta olduğunu gözardı ederek buraları, "Kemalistlerin işgal ettikleri topraklar" olarak niteliyor ve Ermenistan -Türkiye sınırının belirlenmesini ABD Başkanı Wilson'a bırakıyordu. Bilindiği gibi, Ermenilerin Rusların desteklemeleriyle kıyımlarını sürdürmeleri üzerine, Kazım Karabekir komutasındaki Doğu Ordusu, 30 Ekim 1920'de Kars'ı, 7 Kasım'da Gümrü'yü almıştı. 2/3 Aralık gecesi Ermenilerle Gümrü Anlaşması imzalandı. Gümrü Anlaşması, 16 Mart 1920'de Moskova Anlaşması ile, 13 Kasım 1921'de Kars Anlaşması ile yenilenmişti. 1991'de Sovyetler Birliği dağıldığında, Ermeniler, "Türkiye - Ermenistan sınırı Türklerle Ruslar tarafından belirlenmişti" gerekçesiyle, sınırı tanımadıklarını ilan ettiler.
ADIMLARA DİKKAT!
11 Aralık 1946'da kabul edilip 12 Ocak 1951'de yürürlüğe giren "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi"ne göre, "Bir devletin sorumluluğuna ilişkin sorunlar, Uluslararası Adalet Divanı'nda çözülecektir". Burada sonuç alabilmek için, Divan'ın önüne güçlü deliller koymak gerekir.
Anımsamış olmalısınız,15 Kasım 2000'de Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'yi "Modern Türk devletinin kurulmasından önce Ermenilere uygulanan soykırımı kamu önünde tanımaya" çağırması, 18 Ocak 2001'de Fransız Ulusal Meclisi'nin, "Fransa 1915 Ermeni soykırımını tanır" tasarısını onaylaması, Ermenilerin Avrupa Konseyi'nden "itiraf/ tazminat/ toprak" taleplerini dile getirmelerine ortam hazırlamıştı. ABD Temsilciler Meclisi'nin ve Avrupa parlamentolarının Ermeni soykırımını tanıdıklarına ilişkin alacakları kararlar da, Ermeniler tarafından, "itiraf/ tazminat / toprak" talebiyle, Uluslararası Adalet Divanı'nda açılacak davalarda kanıt olarak kullanılacaktır.
Gelişmeleri alt alta koyduğumuzda kaygılanmamak elde değil.
Bu kaygıları, "Sevr paranoyası" olarak değerlendirmek aymazlığın daniskasıdır. Dost ve müttefik bildiklerimiz, geçtiğimiz yüzyılın başlarında çıkarlarına uygun olarak hazırladıkları planları adım adım uygulamakta bir sakınca görmüyorlar. Uluslararası hukukun hiçe sayılarak ülkelerin işgal ve yağma edildiği günümüzde, Türkiye'ye Yugoslavya'nın kaderini yaşatmak isteyenlere fırsat vermememiz gerekiyor.
Oyunu gördüğümüzü haykırmak durumundayız. Sesimizi yükselttiğimizde bazı şeyler değişiyor; görüyoruz..
KÜPE
Gece neye gebeyse, onu doğurur.
Mevlan
Yorumlar