Siyaaah- Beyaaaaz... En büyükk... diye gider...
Siyah renk değildir, çünkü içinde her rengi barındırır... Bir kargaşayı temsil eder ki yokolmuşluğun ifadesidir... Sivri bir düşünce, sivri bir duygu yoktur... Yorum yapana göre görecelidir. Kalkıpta rehaveti anlatmaz. Karamsarlığın dile gelmiş karabasanıdır...
Siyah da herşey örtbas edilmiştir, Pompei insanlarının üzerine çöken lav katmanı gibi... Oysa heykelleşmiş insan ifadeleri neler anlatır neler... 
Bu yüzden cenazelerde ve acılı hallerde siyaha başvururuz... Çünkü, kimse nasıl bir halde olduğumuzu çakmasın diye... Yani yoruma açık bir ruh hali...
Siyah, “Ne düşünürse düşünsün insanoğlu, bana ne” der. Bir boşvermişliğin kesin halidir siyah...
Depresyonun tavanıdır...
Oysa beyaz öyle değildir. Beyaz deyince barışın simgesi güvercin, baharın müjdecisi kuzular... silinmiş bir kanser dokusu çağrıştırır... 
Renklerin tonunu acar yavaş... yavaş...
Sivriler törpülenir... körelir negatif duygular...
Siyahın zıttıdır.
Siyah- Beyazla yanyana gelir, ama aralarında kesin bir konturla... Netlik öne çıkar. Siyah da, beyaz da ben burdayım diye bağırır... Karşılıklı karakter atarlar...
Tüm hayatım boyunca, beni ben yapan en önemli iki kavramdır siyah ve beyaz... Sırf bu yüzden futbola merakım olmadığı halde Beşiktaşlıyım demişimdir yıllarca. Sonunda da çekim yasası beni Beşiktaş’ta yaşamaya itmiştir...
Ben siyah ve beyazın vurgusunu kalbimde olmayan yamuk duygularımın, davranışlarıma yansımalarıyla ifade ederim. 
Sevdim mi tam severim. Ya vardır ya yoktur... gri yoktur bende... gri dansözü çağrıştırır...nereye çevirdiği yakalanamayan...
İşte bu yüzden bu harbilik, politika yapmamı da engeller...
Gezi Olaylarında yaşanan çok acı olaylarda, yılların ünlü film karakteri Tarkan ve Kurt’u sahnenin ortasına dalarken ki- çocuk kalbimle yaşadığım o heyecanı- duydum, “Biber Gazı Oley” nidalarıyla Taksim’e giren o muhteşem kalabalıkta... Her renk vardı... Omuz omuza ve kolkola her renk...
Aslında ben bu yaşıma geldim böylesini görmedim. Gümüşsuyu Parkında Sarı-Kırmızı, Sarı-Lacivert, Yeşil-Mor, Siyah-Beyaz tüm renkler ve renk geçinenler kolkola girmiş halay çekiyordu... Genç de vardı, yaşlı da, orta yaşlı da... Birlik beraberlik böyle birşey...
Demek ki isteyince oluyor.
Adaletsizliğin ve haksızlığın, kale kalecinin, penaltı forvetin, atılan gollerin, hayat içinde oluşan tribünlerde ki renklerin muhteşem coşkusunu yutup gelmiş bir kalabalığın beraberliği...
Ancak stadlarda kıran kırana girişilen şiddet yerine, davul-zurnalar ve çiçeklerle dopdolu olarak...
Siyah beyazlı takımın Gezi olaylarına verdiği destek hepimizi galeyana getirmişti. Aslında Çarşı tam renklerini ifade eden bir tutum içinde... Grisi yok... hürriyet önemli, adalet önemli, emek ve hak önemli... çocuk, kadın istismarı, huzuru bozan herşeye karşı Çarşı...
Tüm bunlar erdemi çağrıştır mıyor mu?
Aslında gençlere destek diye gitmişler, sonra iş büyümüş doğal olarak, ortam gerginken güme giden gidene... Asıl enteresan olan ofisleri bile yokmuş. Tamamiyle insiyatif...
Çarşı için Erk Acarer ne güzel demiş; “Siyah beyaz bir ruh rengi, o ruhun bedene girmez isyan halidir.”
Ne güzel ifade etmiş, sanki ben... Yoksa ben Çarşı mıyım ayoool???
Daha da güzel bir ifadesi var sayın Acarer’in;
“Memleket ahalisinin üçte biri, ortada futbol filan yokken, kalbine kazınan renklerin yanına siyahla beyazı da ekliyorsa, artık akademik bir tez konusudur Çarşı”
Tamamiyle katılıyorum dostum...