Artık Taksim Cehennemini ve O’nun etkilerini yazmaktan vazgeçtim. Sinirlerim zaten içindeyken bozulduğu yetmiyormuş gibi, yazınca tekrar tekrar hatırlıyorum.
Bugün dolmuşla seyahati bırakmayı denedim. Mağlum hergün bir olay... Metrobüsü kullanayım dedim. Her ne kadar metrobüs kazalarını düşünsem de tekamül edip işi yukarıdakine bıraktım. İnanılır gibi değil köşemi okumuş olsa gerek Tanrım bomboş otobüsü İncirli durağına gönderdi... Padişahlar gibi oturdum camkenarına... Ohh şehrin yeni çehresinde kaç adet kepçe gördüğümü saydım. Kentsel Değişim’e girdik ya...
Ama Zincirlikuyu’da rüya bitti. Çünkü sıraya girmiş metrobüslerin arkasına bizimki de girdi. Metrobüs mezarlığı... Gitmiyorlar. Öndeki metrobüslerden inenler sıraya girmiş hızlı hızlı çıkmaya çalışıyor. Öyle robot gibiler ki bana Schindler’in Listesi filminde sabun olmaya giden toplama kampı mağdurlarını anımsatıyor. Birden irite olduğum o moddan çıkıyorum. Arkadan bir ses;
“Yaaa kaptan kapıyı açsana biz de yürüyeliiimmmm” Cem Yılmaz’ın gösterisinde miyiz yoksa?
Yürüde fırınlarda bul kendini... Şöförün yüzünü görüyorum. Kapıyı açmamakla büyük bir haz içinde...
Birden o robotların içinde ben de yürüyorum. Allaaahhhh köprüye girmeye and içmiş araçlar midemi bulandırıyor. Taksi... Dolu... Taksi... Dolu... Taksiiii... Yağmurda içi de gözükmüyor ki müşterilerine ayıp, taksi çağırıyoruz. Vazgeçtim taksiden. Evim evim güzel evim bacasından duman tütüyor. Pembe panjurları açılmış gözümün önünde keyifle bakıyorum.
Bir Kabataş otobüsü yolun ortasında indi bindi yapıyor. Eskiden Topkapı minübüsleri böyle seyir halinde yolcu alırdı. Kelle koltukta biniyorum yok atlıyorum. Köprü araçları tarafından ezilmek de cabası... Biraz gittik. Zank... durduk.
Beşiktaş-Eskişehirspor maçı varmış. Buyrun burdan yakın... Şimdi bekleme sırası Barbaros yokuşunda... Beşiktaş fanatikleri yine meydanda biraları içip içip hopluyordur ! Ne gam ne tasa hopla hopla...
Otobüste herkes boş boş bakıyor. Tek pozitif enerji genç bir çiftte... Sanki onlar başka bir planette. Göz göze, burun buruna... Sarmaşdolaş... Ah gençlik “Samanlık seyran olur” dedikleri bir çerçevedeler...
Vazgeçtim Yıldız Teknik Üniversitesi durağında açılan kapıdan attım kendimi... Şimdi sıradaki gelsin yürüyorum... O da ne?
Bir tabela... Bayağı okunaklı... üzerinde yazan ise şaka gibi...
T.C İstanbul Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü
UMKE- Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi
Tam bir paranoya içindeyim.
Bizi koooocaman bir şantiyede yaşamaya mahkum ettiler. Ama... Korkmaya gerek yok kurtarma ekibimiz  hazır.
***
Sahil şeritlerinde inşa edilecek yapılar için de önemli değişiklikler yapılıyormuş. Mesela Askeri Bölge’den yol geçecekmiş. Gördüğümüz büyük büyüükkk yeşillikler de geberdi. Kıyı şeridi 10 metreye indirme hazırlığı varmış... Bu, şu demek; 22 kentin kıyı şeridi imara açılacak. Sonra nolcek?
Denize gircez, açılcez, açılcez çıktığımız yere dönüp bakçez...
Beton, beton, beton... Aralarda Simpaş, Toki, Ağaoğlu heyecanla top oynuyor...
İstanbul’dan kaçıp, sahil kasabalarına yerleşip, kurtulma hayallerimiz vardı... Artık o da yok!
Bir de “Müzeye, kütüphaneye mescit zorunluluğu geliyormuş.” Bunu duyduğuma çok sevindim vakit kaybı olmadan, okumaya ve de gelişmeye dönülecek... Yaşasın okumayı seviyoruz!