PKK, Marksist solun Stalinci taktiklerini benimsemiş en kanlı ve vahşi örgütüdür. Ülkemizde 1960’lı yıllardan itibaren “tütün mitingleri”, “su kullananın toprak işleyenin” sloganları ile önce DDKO (devrimci, doğu kültür ocakları) bünyesinde yapılanmış ve sonra solun büyük desteğiyle Güney Doğu ve Doğu Anadolu Bölgesinde hakimiyet tesis ederek bu günlere gelmiştir. Onu, ağalık ve şeyhlik düzenini yok etmek üzere dizayn edenler de sonradan büyük ölçüde kontrol edememişler ve neticede binlerce vatan evladının katledilensine milyarlarca doların heba edilmesine ve ülkenin büyük bir zaafa uğramasına sebep olmuşlardır. Mevcut iktidar iş başına geldikten kısa bir müddet sonra; bölgede öncelikle vatandaşın samimi duygularına dayanarak önemli tedbirler geliştirmiş ve giderek PKK’yı dağa mahkum etmiştir. Dünya konjonktürü ve bölgesel olaylardaki gelişmeler de Türkiye’nin elini güçlendirmiştir. O güne kadar PKK’ya alenen yardım ve yataklık eden bölge ülkeleriyle, ABD ve AB ülkeleri bazısı kısmen bazıları da tamamen desteklerini kesmek zorunda kalmışlardır. Bütün bunların sonunda 2010 Mart’ından itibaren devletin PKK üzerinde kurduğu baskı ve kontrol öncelikle Apo’ya sonrada PKK’ya umut bağlayanlarla, onu taşeron olarak kullanan yerli ve yabancı merkezleri büyük ölçüde huzursuz etmiştir. Ülkemizdeki bütün şer güçler, şu anda PKK’nın dağdaki giderek daralan çemberine, öte yandan da Apo’nun bölgede ve hatta dağda itibar kaybının önlenmesine özel kafa yormaktadırlar. Geçtiğimiz aylarda yeni bir dayanak noktası olarak geliştirilmeye çalışılan KCK yapılanmasının devlet tarafından büyük ölçüde çökertilmesi ve uyuşturucu trafiğinin asgariye indirilmesi de örgüt içinde bir umutsuzluk havasının hakim olmasına sebep olmaktadır. Bütün bunlar örgütün bölgede sağlamaya çalıştığı halk desteğini kaybetmesi bir tarafa, halkta PKK’ya karşı koyma duygularını güçlendirmiştir. Yapılacak seçimlere bunun yansıyacağını göreceğiz. Başta BDP olmak üzere yine dağın desteğiyle konumlarını muhafaza gayretine düşerken, CHP de durumdan istifade edip tedbirler manzumesinde hava delikleri oluşturarak bölgede örgüt desteği devşirme gayretleri sürdürüyor. Bizim arzumuz odur ki; bölgenin mazlum halkının karşısına bölücü örgüte tavizlerle değil halkın sağ duyusuna inanıp güvenilerek gidilsin ve bölge halkının TBMM de tam anlamıyla temsili sağlansın. Bunun temininde hükümete, güvenlik güçlerine ve siyasilere büyük görevler düşmektedir. Güvenlik güçlerinin bölge halkını gücendirmeden ve üzmeden önleyici tedbirleri büyük bir dirayet ve hassasiyetle almaları esastır. Meydana gelecek muhtemel olaylar karşısında örgüt ve yandaşlarına üstünlük payesi kazandıracak hiçbir hale müsaade ve müsamaha edilmemelidir. Dağda olan yavrularının endişesiyle yaşayan aileler gerekli şekilde desteklenip onların halkımızın güveni ve refahından yana tavır almaları temin edilmeli ve mümkün olan bütün imkanlarla örgütün elinde adeta esir durumdaki çocuk yaştaki gençlerden başlanılarak insanlarınızın kurtarılmasına özel gayretler gösterilmelidir. Seçilmiş insanlar karşısındaki tavırlarımız, onların içinde bulundukları hal ve durum dikkate alınarak geliştirtmelidir. Bölgede can ve mal güvenliğinin tesisi esastır bunun sağlanamaması her türlü adaletsizliğe ve örtülü faaliyetlerin gelişmesine yol açacaktır. İktidar bölgeye siyasi partilerin gidememesiyle öğünmemeli aksine bundan hicap duymalıdır. Devlet bütün gücü ile siyasi partilerin bölgedeki meşru faaliyetlerine zemin ve imkan sağlayacak tedbirleri almalıdır. Bütün siyasi partilerimiz bölge halkının refah ve güveni için vatanımızın ve milletimizin bölünmez bütünlüğü için cesaretle çalışmalıdır. Bunun dışında davrananların milletimize telafisi imkansız zararlar açacağı özelikle anlatılmalıdır. BDP de bu tavrın dışına çıkarak örgüt sözcülüğü yapmaya devam ederse halkımızdan gerekli cevabı alacaktır. Şayet söylem ve eylemlerinde sağ duyuyu geliştirmezlerse kendilerine kerhen verilmiş olan desteği kaybederek parlamentoda bugünkü sayılarının yarısına bile ulaşamayacaklardır.