ASLINDA, YUNANISTAN BAŞTA OLMAK ÜZERE, İSPANYA, PORTEKIZ VE İTALYA GIBI AB ÜYESI ÜLKELERIN KÜRESEL KRIZDEN ÇOK OLUMSUZ ETKILENDIKLERI VE BORÇLARINI NORMAL TEMPODA ÖDEYEMEZ DURUMA DÜŞTÜKLERI BILINIYORDU, FAKAT, KRIZIN DAHA DA DERINLEŞMESINI KÖRÜKLEMEMEK ADINA GÖZARDI EDILIYORDU; AÇIKÇASI GIZLENIYORDU. Ülkelerin ekonomik performensları, bu performansların pazarlandığı borsaların trendlerini belirlemede en önemli etkendir. Son günlerde Avro (Euro) bölgesinde başgösteren gelişmeleri Yunanistan merkezli değerlendiğimizden dolayı, yazı dizimize ‘Sirtaki Krizi’ başlığını uygun bulduk. Çıkış merkezi Yunanistan olsa da sorun, yalnızca komşunun ekonomik dar boğaza düşmesiyle sınırlı bir sorun değil. Dünya piyasalarını sallayan ve yeni bir kriz korkusu yaşanmasına neden olan sorunun nedeni, başta Yunanistan olmak üzere, güney ve doğu Avrupa ülkelerinde risklerin artış göstermesidir. Komşuda tehlikeli sirtakiler eşliğinde başlayan bu ekonomik süreç, bazı Avrupa ülkelerinde borçların ödenememe olasılığını gündeme getirdi. Çünkü, borç krizi olarak adlandırılan bu sorunlar yumağının ayrıntıları incelendiğinde görülüyor ki, Avrupayı sallamakta olan gelişmelerin nedeni, yalnızca bütçe açıklarının artması ve kamu borç stokları değil, banka krizlerinin doğal sonucu olarak, özel kuruluşların borçlarının da devletlerin sırtına yüklenme olasığının giderek artması.. Aslında, Yunanistan başta olmak üzere, İspanya, Portekiz ve İtalya gibi AB üyesi ülkelerin küresel krizden çok olumsuz etkilendikleri ve borçlarını normal tempoda ödeyemez duruma düştükleri biliniyordu, fakat, krizin daha da derinleşmesini körüklememek adına gözardı ediliyordu; açıkçası gizleniyordu. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet’nin, Yunanistan’ın içine düştüğü ekonomik dar boğazla ilgili olarak düzenlediği basın tolantısında, “AB artık bu yükü taşıyamaz. Yunanistan avro bölgesinden çıkarılabilir. Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya’nın durumu Lizbon Anlaşması’nın 122. maddesi kapsamında değildir. AB bu ülkeleri kurtarmakla yükümlü değildir” demesinin ardından, Avrupa Komisyonu’nun Yunan ekonomisini izlemeye aldığının açıklanması, borç krizinin Avrupa geneline yayılma korkusu dünya piyasalarında oldukça ciddi dalgalanmalar yarattı. Piyasalarda yaşanmakta olan kaotik durum nedeniyle, risk algılamasının yeniden tırmanışa geçmesi sonucunda, 2008 Mayıs’ından bu yana sürekli yükselen ve balonlaşan borsalar büyük oranda değer kaybederken, dolar ve altın yükseldi, emtia fiyatları ve özellikle avro süratle değer yitirdi. Dünya piyasalarını sallayan ve “Krizde ikinci bir dip yaşanır mı?” korkusu yaşatan gelişmelerin nedeni, başta Yunanistan olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde risklerin artış göstermesidir. Dünya ekonomisinde belirsizlik ve volatilitenin artma olasığı ile başlayan ve bizim ‘Sirtaki Krizi’ olarak adlandırdığımız süreç, ülke borçlarının ödenebilir olup olmadığının sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu sorgulama yalnızca bütçe açıklarının artması ve mevcut kamu borç stoklarıyla sınırlı değildir. Bankacılık krizlerinin doğal sonucu olarak, özel kuruluşların borçlarının devletin sırtına yüklenmesi olasılığı ve sonuçları da tartışılmaktadır. Ünlü ekonomist Prof. Dr. Carmen Reinhart finansal piyasalardaki finansal krizlerin iflas dalgaları yarattığına dikkat çekerek, “Özel sektör borçları, böyle ortamlarda, hızla kamu borcuna dönüşür” demektedir. Prof. Dr. Reinhart, önümüzde dönemde karşı karşıya kalabileceğimiz önemli bir gerçeğe dikkat çekerek, finansal krizlerin ülke borç krizlerine dönüşeceğini söylüyordu. Bir küresel finans krizi sonrasında, bugün Avro bölgesinde yaşanan ‘Sirtaki Krizi’nin kaynağı ve nedeni, Prof. Dr. Reinhart’ın ne kadar haklı olduğunu ortaya koymaktadır. SİRTAKİ KRİZİ Sirtaki, bizim halayımız gibi Yunanlıların geleneksel oyunlarından biri. Küresel finans krizi ardından Yunanistan merkezli olarak Avrupa coğrafyasında su yüzüne çıkan borç krizi Prof Dr. Reinhart’ın da işaret ettiği gibi, küresel sermayenin kurgulanmış bir oyunudur. Avrupa’dan sonra tüm dünya ülkelerini sallamakta olan Yunanistan merkezli borç krizine o nedenle ‘Sirtaki Krizi’ diyoruz. ‘Sirtaki Krizi’ dediğimiz bu oyun, 2.Dünya Savaşı sonrasında ABD, Almanya (AB) ve Japonya arasında sürdürülen rekabetle/savaşla ilgili bir küresel liderlik oyunudur. ‘Sirtaki Krizi’ dediğimiz bu oyun, 2. Dünya Savaşı sonrasında, gelişmiş ülkelerin, dünya liderliğini ele geçirme adına gelişmekte olan ülkeleri planlı, programlı bir şekilde, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar aracılığı ile borç batağına sürüklenme oyunudur. ‘Sirtaki Krizi’ dediğimiz bu oyun, Osmanlı’nın son döneminde bor batağına sürüklenerek parçalanma sürecine sürüklenmesi oyununun günümüzdeki devamıdır. ‘Sirtaki Krizi’ dediğimiz bu oyun, fırsat bulduklarında, gelişmiş ülkelerin birbirlerini yemekten çekinmeyeceklerini gösteren bir oyundur. Satırbaşlarıyla değindiğimiz bu konuların herbiri ayrı bir yazı konusudur. Yeri geldiğinde, ayrı ayrı ele alacak ve küresel ekonominin rotasını görmeye çalışacağız. ‘Sirtaki krizi’ dediğimiz Yunanistan merkezli borç sorunu türbülansını, olası küresel etkileriyle değerlendiğimizde, ciddiye almamız gereken ve çok bulaşıcı bir gelişmeyle karşı karşıya olduğumuzu kolayca görmekteyiz. Neden ve sonuçları itibariyle ‘Sirtaki Krizi’, bu kez çok yakınımızda, ekonomik ve kültürel açıdan çok içiçe olduğumuz bir coğrafyada çok ciddi sonuçlar yaratabilecek bir dalgalanma yaratmıştır. Küreselleşme sürecinde, bileşik kaplara dönmüş dünya ülkelerinin birbirlerinden etkilenmemeleri elbette düşünülemez. O nedenle, dış ticaretimizin en önemli partneri olan Avrupa coğrafyasında meydana gelen bu olumsuzluğun etkilerinden uzak duramayız. Uzun bir süre gözardı edilen, saklanan ekonomik nedenlerin su yüzüne çıkmasıyla başlayan türbülansın ülkemizi olumsuz yönde etkilememesi mümkün değildir. OSMANLI DA BORÇ BATAĞINA SÜRÜKLENMİŞTİ Yüzlerce yıl tarihsel ve kültürel birliktelik yaşadığımız Avrupa coğrafyasından esen soğuk rüzgarların Osmanlı’nın son dönemlerinde esen ve imparatorluğu parçalanma sürecine sürükleyen fırtınalarla benzerlik göstermesi, bizim açımızdan gelişmelerin önemini daha da artırmaktadır. Bilindiği gibi, Osmanlı’nın çözülüş trendine girmesi de, borç kriziyle başlamıştı. 134 yıl önce, ekonomik durumu düzeltmek için çözüm aradığımız yılların birinde (1875) İngiltere Elçisi Canning, Sultan Abdülmecid’e sunduğu reform reçetesinde, dışarıdan uygun faizle borç alınmasını öneriyor, bu konuda yardımcı olabileceğini söylüyordu. Osmanlı, isteği dışında sürüklendiği Kırım Savaşı’nın getirdiği parasal yükü karşılamak amacıyla, tarihinde ilk kez borç aldı. 1854 yılında, Kırım Savaşı sürerken, Londra ve Paris’teki Palmer ve Goldschimi adlı banka gruplarından alınan 3 milyon sterlin tutarındaki krediyle borç batağına saplanan Osmanlı, ilerki yıllarda, anapara ve faiz ödemelerinde sıkıntılar yaşadı ve çözülme sürecine girmiş oldu. Osmanlı’nın sonunu getiren borç sorunu, şimdilerde, Avrupa’nın birliğini sarsan bir krize dönüştü.Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya’da başgösteren borç krizinin Avrupa Birliği’ni, avronun (Euro) değerini derinden sarsacağı konuşuluyor. Piyasalarda ve borsalarda türbülansa neden olan borç sorununun Yunanistan’da su yüzüne çıkmış olmasını dikkat çektiğimiz bir ‘sohbet’imizde, bu gelişmeyi “Tehlikeli Sirtaki” olarak adlandırmıştık. Bütçe açığı ve borç sorunuyla ilgili grafikleri incelediğimizde, “Tehlikeli Sirtaki”nin yalnızca Avrupa Birliği ülkelerini değil, ABD ve Asya ülkelerini de derinden etkileyeceği kolayca görülmektedir. ABD’nin, konumunu koruması ve küresel sermayenin hala “güvenli liman” olarak kabul etmesinden dolayı, işsizlik başvuruları verilerinin artış göstermesine rağmen, krizden daha hızlı çıkma şansı olmasına rağmen, Avro coğrafyasında patlak veren borç sorunu dolayısıyla uzun süreli sıkıntılar yaşama olasılığı da gözardı edilmemelidir. Avro (euro) bölgesinde başlayan ve tüm dünya piyasalarını olumsuz yönde etkileyen türbülansın, tam da “krizde en kötü yaşandı, yeniden büyüme trendine girildi” dendiği bir dönemde patlak vermesi moralleri bozdu. Pekçok ekonomist 2010’un, “dipten dönüşün güçleneceği bir yıl” olacağını söylüyorlardı. Fakat ABD, AB ve Japonya’nın verilerinde beklenen iyileşme işaretelerinin gecikmesi halinde, Yükselen Pazar” ya da “Gelişmekte Olan Ekonomiler” dediğimiz Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin performansları, dünya ekonomisine yeterli ivme kazandırmaya yetmeyeceğinden, 2010’da, 2009’u aratacak ekonomik olumsuzluklar yaşayabiliriz. ‘Sirtaki Krizi’ daha uzun süre gündemimizde olacak..