Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde, üçüncü sırada ait olma ve sevgi yer alır. Hayatımızın, en önemli beş ana kriteri arasında; yemek gibi, giyinmek gibi, nefes almak gibi, sevilmek ve kendini sevildiğin insana ait hissetmek istek değil ihtiyaçtır. Biz bazen sevilmenin ne kadar önemli olduğunu unutuyoruz. Makineleşmiş bir düzenin içinde çarklar dönerken, bunu hatırlamak hiç kolay değil. Sevgililer günü, evlilik yıl dönümleri, doğum günleri hayatın bize kurduğu bir alarm sistemidir.

Biz 14 Şubat’ı sevgililer günü olarak kutlarken, dünyanın farklı yerlerinde farklı günlerde sevgi kutlaması yapılıyor. Bu hafta, Brezilya’da 12 Haziran sevgi günü olarak ilan edilmiş. Bizim kutladığımız sevgililer gününe istinaden biraz farklı bir düzen söz konusu. Biz sadece sevgilimize hediye alırken, Brezilya’da sevgi adına adanmış eş, dost, akraba, kalbini açabildiğin kim varsa herkese hediye alabiliyorsun. Bunun sebebi de 12 Haziran da evliliği kutsayan aziz olarak bilinen Lizbonlu Aziz Antonio’nun kutsal günü olması. Buradaki kutlama sevgili olmak değil, aile olmayı kutlamak.

Bunu ilk öğrendiğim zaman “ne kadar mantıklı” demiştim. Sevginin en çok kutsandığı gün iki evetin yan yana gelmesidir. Bir ömür boyu mutluluğa, bir ömür beraberliğe, hastalığa, sağlığa, yaşanabilecek her şeye evet diyorsun. Sonra bir arkadaşım dedi ki “Çok saçma. Belki bir yıl sonra boşanacaksın. Belki o gün hayatını mahvettiğin gün olacak.” Evet, büyük hayallerle çıktığın, yeni bir yol diye heyecanlandığın o ilk adım belki seni bilmediğin bir karanlığa sürükleyecek. Sevgililik, evlilik, beraberlik her şey bir gün bitebilir, ama insanın içindeki kana kana susamış sevgi açlığı bitebilir mi?

Brezilya’lılar bu yüzden hayatlarında değerli gördükleri herkese hediyeler veriyorlarmış. Aslında bu karşı taraf yapılmış bir eylem değil, kendine yapılmış en güzel eylemdir. Hediye vererek mutlu ettiğin kadar, mutlu da olursun. Ben bütün çocukluğum boyunca kalemimi, silgimi, oyuncaklarımı hep paylaştım. Paylaşmanın insanı çoğalttığını bilerek büyüdüm. Bundan dolayı, birinden hediye almaktan çok, hediye verirken mutlu olurum. Karşımdaki insanın tebessümü bana gerçek hediyedir.

Dünyanın farklı ülkelerinde, farklı sevgi günleri kutlanıyor. Sevilme ihtiyacı daha biz anne karnındayken başlıyor. Karnında büyüdüğümüz kadının kanıyla, canıyla büyürken, sesiyle, şefkatiyle, bize dokunuşlarıyla da hayat buluyoruz. Bizi hayatta tutan tek şey, fizyolojik özellikler olsa, kulakları hiç duymayan bir bebeğin, annesinin sesini ilk duyduğunda yüzündeki o kocaman gülümseme var olur muydu?

Ben prematüre bir bebek olarak dünyaya gelmişim ve herkes benden umudunuz kesmiş. Doktorlar, annem, babam… Benden umudunu kesmeyen tek kişi anneannemmiş. Kimsenin yaşamaz dediği çocuğu inancıyla, sevgisiyle, şefkatiyle hayatta tutmuş. Hepimiz birinin bizi çok istemesine, bizi çok sevmesine inanarak dünyaya geliriz. Hayatımızın sonuna kadar, son nefesimize kadar sevilmek insanoğlunun en büyük ihtiyacı olacaktır.