Bugün bana, kadın ve erkeğin aynı eşitlikte olduğunu söyleyebilir misiniz? Ben söyleyemem.

Toplumda kütleleşmiş bir algı var. Erkek eve istediği saatte gelir, kadın hava kararmadan evde olmak zorunda, erkek para kazanmalı, kadın çocuğuna bakıp, yemek yapmalı, erkekler istediği gibi küfürlü konuşabilir, ama kadın bunu yaptığında, toplumda yaftalanır. Her şeyi kadınlardan beklerler;susmayı, denileni yapmayı, gururlandırmayı, kısacası dört dörtlük olmayı, ama biz ne yaparsak yapalım, gözlerine batan en ufak bir hatada, kötü oluruz. Biliyorum ki, aranızda bu düşüncelerin kırıldığını düşünenler var. “Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz? Marsta hayat var, hala etek boyu mu? Düşüncelere ket vurulamaz” bu sözlerin hepsi doğru olsa bile, gece eve dönerken, istemdışı arkamıza bakmayı unutmuyoruz, biraz yüksek kahkaha atsak, “Hiç gülmesemiydim?” sorusunu aklımızdan geçirmeden, yapamıyoruz. 26 Ağustos Kadın Eşitliği Günü ve hala bu eşitliği tartışıyoruz. Ben eşit olduğumuza inanmıyorum, çünkü erkeği var eden de kadın, adam gibi adam yetiştirmeyi başaran da kadın. Her şey bir annenin rahminde başlamıyor mu? Önce Allah, sonra bir annenin rahminde, bir damlalık bir fetüs olarak hayata hazırlanıyoruz.


Ben, bu hayatta çok güçlü kadınlar tanıdım. İlk önce beni dünyaya getiren kadın,anneme çok teşekkür ediyorum. Beni kendi kanıyla, sonra kendi canıyla büyütüp, hayatta kalmamı sağladığı için… Beni büyüten kadın, anneannem çok güçlüydü. Sadece nefes alıp vererek, başka dokunmayı, yaraları sarmayı başarabildi. Evin direği erkek değil, kadındı bizim evde. Eğer, tek bir bedende, birçok ruha hayat üfleyebiliyorsan, var olduğun yerin çok üstündesin. Anneanne, bu kadar güzel bir insan olduğun sana çok teşekkür ederim. Gazeteciliğin bana kattığı en önemli şey; insan hayatı dinlemekti. O kadar güzel insanlar tanıdım, o kadar çok hayran oldum, o kadar çok ilham aldım ki… Bir insanın ebeveyninden sonra ikinci ailesi öğretmenidir. Merhametli bir öğretmen,bütün kaderini değiştirir. Ben ilkokul öğretmenime o kadar çok şey borçluyum ki, bana insanları sevmeyi o öğretti. Kalabalık bir sınıfın içinde, kaybolmadan büyümemi sağladı. Ben öğretmenlere çok kıymet veririm; onlar olmasa nasıl büyür dünyamız? Benim kaybolmama izin vermediği için Dilek Demirel’e çok teşekkür ederim. Bir de Türkçe öğretmenim var. Eskiden sınıflarda yapılan kompozisyon yarışmalarını bilirsiniz. Bana yazmayı ve okumayı sevdiren anlardı. Öğretmenim Zerrin Bulut, bir gün beni yanına çağırıp “Sakın yazmayı
bırakma, çok güzel bir kalemin var. Çok iyi bir yazar olabilirsin” demeseydi, meslek seçerken yönümü kaybedebilirdim. Bana ışık tuttuğu için çok teşekkür ederim.
Bir insanın yaşı kaç olursa olsun, öğrenmekten hiç vazgeçmez. Her öğrencisini evladı gibi gören, günün sonunda sertifika vermek için değil, gerçekten öğretmek için eğitim veren Melek Öztürk gibi birini tanımak o kadar kıymetli ki… Kelimelerle nasıl anlatılır, bilemiyorum. Hiç oyunculuk eğitimi almadım, ama onun derslerini izledim. Kaç yaşında olursa olsun, öğrencisini bir anne gibi kucaklayan, bilgilerini yeteneğiyle pekiştirmek için çabalayan muhteşem bir kadın. Bazen sırf onun öğrencisi olmak için “keşke oyuncu olmak isteseydim” diyorum. Hem bu kadar anaç, hem de bu kadar güçlü olmayı nasıl başarıyor, formülünü ben de bilmiyorum, ama hayran olduğum bir kadın ve onu yazmadan bu yazıyı bitiremem.

Öğrencilerini bu kadar güzel sahiplendiği için, onlara yeni bir pencere açtığı için Melek Öztürk’e teşekkür ederim. Güçlü olmak, tek başına ayakta olmak değil, ayağa kalkmak isteyenler için bir dal olmak demektir. Yetenek avcısı, insanların kurduğu hayalleri gerçekleştirmek için onlara bir şans veren, o hayalleri yaratma sancılarını en iyi bilen ve eğitmen olmayı her şeyi üstünde tutan bir kadın tanıdım. Kuru hayal satmayan, gerçek bir yetenek bulup, onu parlatmayı seçen bir kadın; Ayşe Berkiş. İşine tutkuyla bağlı gençlere bir şans oluyor. Böyle öğretmenler görünce, gerçekten eğitim yaşı olmadığına  hak veriyorum, çünkü bu çabanın başka bir adı olamaz. Ayşe Hanım’ın gözlerinde, tek bir kişinin hayatına dokunduğundaki
mutluluğu gördüm.

Bu mutluluğun çok daha fazlasını yaşattığı için Ayşe Berkiş’e teşekkür ederim. Hem öğretmen, hem eğitmen, hem anne, hem güçlü hem de çok güzel kadınlarsaydım. İnanın atladığım, bu yazıya nokta koymakta güçlük çekeceğim o kadar çok kadın var ki… Onların adını yazamadığım için çok özür dilerim. Öğretmenlerde örnek verdim, çünkü  onlar sadece benim hayatıma değil, yüz binlercesinin hayatına dokundular. Sadece bir istisna yapmak istiyorum… İki çocuğunu pırlanta gibi yetiştiren, hayatını onlara adamış, ama aynada baktığıkadına borcunu da unutmamış, çok güçlü bir kadın Leyla Demirbilek. Oyuncu Ebrar Alya Demirbilek’in annesi. İki kızını da hayata güçlü adımlar atması için hazırlamış, sıfırdan başladığı zamanlarda bile pes etmemiş, hep ayağa kalkmış bir kadın. Bir kadının gülümsediğinde, neleri değiştirebileceğini onda gördüm.

Annelik en büyük zanaat, en büyük meslek… Ölene kadar istifa edemiyorsun. Leyla, bana o kadar güzel bir örnek oldu ki, biliyorum ki onu tanıyanlara da çok güzel bir örnek oldu. Muhteşem bir anne olduğu için, kendi hayatını da unutmadığı için Leyla Demirbilek’e çok teşekkür ederim. İşte bu güçlü kadınlar yarının en büyük destekçisi, eğer bir eşitlik varsa hem onu
yaratan hem de kendi üstünlüğü koruyan kadınlarım. İyi ki varlar, hep olmaya devam edeceklerine o kadar eminim ki…