SAYIN BAŞBAKAN KİMLİK KAVRAMINDA KARIŞIKLIK YAPIYOR...
Ömer SUNMAN
Sayın Başbakan kanımca bilinçli olarak, daha önce AB, ABD, Ermeni Diasporasının görevli odakları tarafından özel olarak "ne karşılığı olduğunu tam bilemiyorum" görevlendirilerek "Alt kimlik, Üst kimlik" tanımlarını ortaya atıp, hatta bu konuda sözde bilimsel(!) raporlar dahi hazırlayarak kavram kargaşası yaratan prof. unvanlı kişilerin, onlarla aynı fikirleri yayım hatta yayın yolu ile yaymayı görev olarak üstlenen bir kısım medya mensubunun tezlerine dayanarak [Türk Vatandaşlığı] üst kimliği altında çeşitli alt kimlikler tarif etme gayretindedir.
Bu suretle;
1. Korumaya ve uygulamaya yemin ettiği Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının en önemli temel maddelerinden birisini şahsen değiştirmeye teşebbüs etmektedir.
2. Yine Milletvekilliği yemininde uymayı taahhüt ettiği Atatürk İlkelerinin en önemlilerinden biri olan Türk Ulusu kavramını reddederek yeminini geçersiz kılmaktadır.
3. Daha önce Başbakanlıkça görevlendirildiği ileri sürülen bir komisyondaki bazı angaje kişilerin gayreti ile alt ve üst kimlik kavramları ortaya atıldığında hem bu çalışmayı, hem de çalışma sonucu empoze edilmeye çalışılan raporun münderecatını reddederek konuyu bizzat kendisi kapatmışken şimdi bu davranışının da tersini yaparak kendi kendisine ters düşmektedir.
4. Türk Ulusunu mozaik olarak betimleyerek büyük bir hataya düşmektedir. Zira mozaik en ufak bir darbe ile dağılabilen bir oluşumdur. Türk Ulusunu kimyasal bir yapı ile tarif etmek gerekirse ona ancak "bileşim-bileşik" diyebiliriz. Nasıl kimyada bileşimler bir işlemle " ya kimyasal birleşme, ya da ısıl işlem" oluşurlarsa, bu Ulus da Anadolu İhtilalinin ateşi ile oluşmuş ve ayrışmaz tek bünye haline gelmiştir. Bu nedenle de mozaik gibi basit darbelerden etkilenmez ve özelliğini, kişiliğini dış darbelerle kaybetmez. Sayın Başbakanın bunu bildiğini sanıyorum.
O halde Sayın Başbakan'ın bu kavram kargaşasından ne beklediğini irdelemek ve yakın bir tehlikeyi açığa vurmak amacımız olmalıdır. Şöyle ki;
_ Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gereği kendisine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi TÜRK kabul eder. Bu kelimenin önüne ardına kelimeler eklenemez Türk sadece Türk'tür, Türk Kürt'ü, Türk Laz'ı, Türk Çerkez'i yoktur, olmayacaktır da.
_ Bu böyle olmadığı için Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu üyelerinden birkaçı hep "o batılı dostlarımızın(!) Kürt bölgesi diye bize kabul ettirmeye çalıştıkları" güney-doğu veya doğu bölgelerimizin çocuklarından olagelmiştir, halen de öyledir.
_ Bu böyle olmadığı için bugün ülkemizin batısında özellikle İstanbul'da "hatta boğaz kıyılarında, lüks semtlerde" yerleşmiş pek çok Türk işadamı ülke ölçeklerinin çok üzerinde zengin ve gelişmiş ticari kuruluşların büyük hissedarlarıdır ama güneydoğu veya doğu Anadolu doğumlu Türklerdir.
_ Türkiye Cumhuriyetinde ne seçimlere katılıp seçilmede, ne seçmen görevini yapmada, ne eğitim imkânlarından yararlanmada, ne de popüler sanatçı olup ülke içinde ve dışında da tanınmada vb. konularda üst, alt kimlik farkı yoktur. Çünkü Atatürk'ün Cumhuriyetinde sadece "ne mutlu Türküm diyenler" vardır.
_ 67 yılda nüfusu 58 milyon artan bu büyük ülkede devamlı Batı'ya yanaşıp hep çelmeler yiyen yönetimler ve iki büyük, iki küçük askeri müdahaleye rağmen bugün hala en önemli güvencemiz milli birliğimiz ve Ulus Devletimizken yönetimde bulunanların neden bu kadar batı isteğine uymak çabasında olmaları ve Türk Ulusunu küçük parçalara ayırmak istediklerini anlayamamaları hepimizin düşünüp karar vermesini gerektiren bir husustur.
_ Batı beslemesi Kürt ayrılıkçıları kendi bölgelerinin cahil gençlerini dağlara çıkartıp, çoğu yine kendi bölgelerinin çocuğu olan Mehmetlerle çatıştırdıklarında kişisel çıkarlarından başka ne umabilirler ki? Bu derece adiliği yapmak için herhalde Türkiye'nin bölgesinde tüm haşmeti ile kalmasından çok tedirgin olan odaklarca bunların cepleri doldurulurken beyinleri de boşaltılmış olmak gerekir.
Peki aslı faslı olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkan bu AB üyeliği aşkına bu parçalanma denemelerine ayak uyduran yönetime ne demeli? AB artık o kadar gemi azıya aldı ki buradaki temsilcileri Kretschmer;
_ Şemdinli soruşturmasının Türkiye'nin AB normlarına ulaşıp ulaşamadığı konusunda önemli bir sınav olacağını söylemiş,
_ Lozan Antlaşmasındaki azınlık tanımının yetersiz olduğunu söyleyerek kendi empoze etme gayretinde oldukları azınlıklar için Lozan'ı müzakere konusu yapma gayretine girmiş,
_ STK'larının şirketleri denetleyebilmeleri için şirketlerin tüm aktivitelerinin saydamlaştırılmasını önermiştir. Bu rahatsız edici sömürgeci tavırlı konuşmalara ciddi bir cevap verilmemiştir. Kanımca burada konu edilen STK'ları, son günlerde AB den veya bazı dış odaklardan ciddi maddi destek alıp burada AB borazanlığı yapanlar olsa gerektir.
_ Her konuda bu kadar içimize giren AB şimdiye kadar bize elle tutulur ne fayda sağladı? Bu konuda yeterli ve rahatlatıcı bir bilgi yok hep şunları yaptıktan sonra bu yapılacak tipi havuç göstermeler var. Müzakerelerin dahi tamamlanması için ek protokolun TBMM de onayı, limanların GKRY e açılması şartı koşulmuştur. Fakat nedense biz de karşı koşul olarak "önce siz şu KKTC'ye uygulanan ambargoları kaldırın, orada yaşayan insanların da hiç olmazsa Formoza statüsünde tüm dünya ile irtibatına izin verin" demiyoruz veya diyemiyoruz.
Özcümle; batılı dış güçler tarih boyu olduğu gibi yine dost görünüm altında tamamen kendilerine muhtaç kontrolü kolay bir Türkiye istiyorlar, bu amacın ilk ayağı olarak da Ulusal birliği bozma gayretindeler, çünkü bu metotla hep başarılı sonuç alınmıştır en yakın örnekleri Yugoslavya, Çekoslovakya'dır. Belçika'da bile denenmektedir bu yöntem.
Sayın Başbakanımız neden bu eyleme yardımcı görünümdedir, bunu herhalde kısa zamanda öğreneceğiz ama biz Türk olarak Ulusal bilincimizi korumalıyız tek ve geçerli yöntem Atatürk'ün yöntemidir. Yani;
" Türkiye Cumhuriyeti'ne Vatandaşlık Bağı İle Bağlı Olan Her Kişi Türk'tür."
Yorumlar