SAYIN BAŞBAKAN VE DANIŞMANLARI ESAS EREKLERİNİ AÇIKLASALAR DA HERKES MUTLU OLSA..
Ömer SUNMAN
SAYIN BAŞBAKAN VE DANIŞMANLARI ESAS EREKLERİNİ AÇIKLASALAR DA HERKES MUTLU OLSA..
Sayın Başbakanın özellikle son günlerdeki çıkışları, grubundan yükselen eleştiriler ve çatlak sesler onun esas ereğinin ne olduğu konusunda yorumlar yapmak zorunda kalanları, karar verip yolunu ve yöntemini onaylamak veya onaylamayıp karşı durmak durumunda olan tüm taraflı, tarafsız insanları, özellikle de taraftarı olup desteklemek yanlısı olanları büyük bir yön bulma ve yorumlama zaafına düşürmüştür.
Başbakan acaba bu belirsizliği bilinçli olarak mı yaratmaktadır, yoksa gerçekte kendisi de yeterli bilgisi olmadan ve danışmanlarından da umduğu desteği alamadığı için ister istemez bu kaotik girdaba mı girmiş çıkamamaktadır? Hakçası meçhuldür.
Son zamanlarda öncelik verilmesi gerektiği halde gündem dışı tutulan olaylarla, gereksizce gündeme sokulan konuları şöylece hatırlarsak işin vahameti daha net olarak ortaya çıkacaktır.
_ Rusya ile Başbakanlar düzeyinde beş kez görüşülmesine rağmen çok önemli iki konu halen sonuçsuz kalmıştır. Bunlar KKTC'ye uygulanan ambargonun gevşetilmesi konusunda Annan'ın BMGK'na yaptığı önerinin Rusya tarafından desteklenmesinin sağlanması "zira ilk etapta Rusya bu öneriyi reddetmiştir" ve Trans Anadolu ham petrol boru hattının iki ülke tarafından birlikte tesisi ile Rus petrolünün Samsundan Ceyhan'a indirilmesi "bu suretle de boğazlardaki tanker trafiğinin iyice azaltılması" konusunda mutabakat temini idi. Bu şekilde tüm stratejik rafinerilerini ülkenin en çıkarcı grubuna yok pahasına satmış ve Türkiye'nin petrol temin, rafinaj denetimini yitirmiş olan hükümetin uyanarak Samsun'da Rus petrolünü işleyecek modern bir rafineriyi Ruslarla birlikte tesis ederek ülkenin rafinaj ve petrol ithalatına yeniden ortak olması gündeme yerleştirilip önemli bir gereksinim karşılanabilecekti.
_ Hiç gereği yokken ve Türkiye'ye fayda sağlamanın aksine çirkin ve ucube görüntüsü ile 6 asırlık Türk İstanbul'un siluetine hiç uymayan, İstanbul'un isminin yanında bir belde kadar dahi değer ifade etmeyen suni bir çöl şehir devletinin adını taşıyacak Eyfel bozması kulelere nerede ise bedelsiz olarak metro için hayati önemi haiz "depo ve bakım, onarım" alanını tahsis etme işlemini bizzat Başbakanın üstlenmesi ile gündeme oturtması hükümetin başının ne denli önemli(!) ve akçeli işlerle meşgul olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
_ AB ile müzakerelere geçilmesi kararının yarattığı ufuk pembeliği önce AB'nin müzakere koşulları olarak ileri sürdüğü kabulü imkansız koşullarla kızıla dönerken birden bire Sayın Başbakan'ın da ilk kez AB ye karşı yüksek sesle ve sert çıkışı arkasından güleç dışişleri bakanımızın Kayseri usulü yuvarlak kelamlarla ne alıp, ne verdiği belli olmayan politikasına endekslenmiş ve "Ömür boyunca aylık meşgale ve avuntu ancak AB ile müzakere masasına oturanlara verilir" tekerlemesine bağlanmıştır. Yani artık değil 2006,2007 önümüzdeki en az üç seçim dönemi için AB gündemde değildir, Batıdan gelen her kötülüğü AB ye bağlamanın da anlamı kalmamıştır zira hiçbir taraftan zaten iyilik gelmemektedir.
_ Bu arada Sayın Başbakan "herhalde Karadeniz'de ada olmadığından" adaları sevmiyor. Bu nedenle önce Kıbrıs'ı gündemden tam anlamı ile düşürmeyi hedefliyor. Bu amaçla öncelikle Denktaş ve onun yoldaşlarını, Türkiye'deki destekçilerini dikkatlerden uzak tutmak isterken, KKTC meclisine de kuzeydeki Rum emlakinin ve taşınabilir mallarının geri verilip, ödenmesi için bir yasa teklifi verdiriyor. Bu yasa da çıkarsa KKTC devletinin sadece bir-iki Azeri uçağının yaptığı seferden ve bazı ABD şirketlerinin bölge temsilcilerinin arada bir ziyaretinden başka dış dünya ile ilgisi kalmayacak. Yeni kabule göre ev, villa yapıp yabancılara da satamayacaklar, tek dayanakları olan kumarı da Türkiye'de yeniden serbest bırakırlarsa "AKP mümin ama amaç uğruna bunu yapar" o kazanç da biter, eh "evet be annem"ciler de yine gidip Rum ağabeylerinin kucağına otururlar. "Türküm, Anavatancıyım vb." deyimleri ağzından eksik etmeyenleri de Papadopulos hallediverir. Artık korkacağı ne İnönü var ne de Ecevit, mevcut Genel Kurmay Başkanının da tabiatı böyle kararları Hükümete götürmeye bile izin vermez. Zaten "garantörlük" konusu da baş beri ne BM'de ne de AB'de kabul görmeyen bir iki ucu kızgın demir çubuk durumundadır. Yani Kıbrıs artık gündemde de programda da değil . Başbakan defalarca Karamanlis ile bu konuda neler konuşup ne sözler verdi, ne sözler aldı dersiniz?
_ Sokaktaki adamın anlamayacağı veya etkisini hissetmeyeceği ne kadar ekonomik gösterge varsa ağzından bal damlayan Maliye Bakanına ve Başbakana göre çok iyi bir düzelme grafiğine sahip deniyor ama bizden sonra IMF'ye en fazla borcu olan ülke "Arjantin" tüm borcunu ödeyip IMF sultasını ekonomisinden kaldırdı" hem de erken ödeme nedeni ile sadece faiz azalmasından bir milyar $ kadar da az ödeniyormuş",bizde ise durum IMF ile ilişkiler yönünden aynı niteliklerini korumaktadır yani sulta altındaki ekonomimiz, tamamen Kemal Derviş zamanında kurulmuş düzen uyarınca daha uzun süre IMF kuralları ile yönetilecek, mevcut açık miktarı ve GSMH'ya oranı da zaten bir Arjantin olma durumunun hayal olduğunu gösteriyor.
_ Sayın Başbakan'ın nasıl beklentilerle çıktığını bilmediğimiz Okyanusya ve Avustralya gezisi de Türkiye'nin IMF'e karşı obligasyonları için yararlı olmamış gibi gözüküyor. Zaten bu yüzden olsa gerek IMF bu habersiz ve kendisinden izinsiz geziyi pek sevmemiş ve eleştirmiş. Kanımca IMF, Sayın Başbakanın Türkiye'ye ilk getirilişlerinde ulemanın(!) boynuzsuz oluşları ve domuza benzedikleri gerekçesiyle etini de yününü de dinen menfur diye niteleyip sorun çıkarttığı merinos cinsi koyunları inceleyip, bizim Üniversite Rektörlerimizin de bu hayvanlar üzerinde gen araştırmaları yapmayışları "özür dilerim kendileri böyle söylemiş herhalde bütün rektörlerin zooloji ile ilgilenmesini istiyor veya ilgilenebilecek uzmanlıkta olduklarını varsayıyor" tenkit etmek ve bu koyunları yakından incelemek için gittiğini anlayamamış. Galiba bir de Tarikat şeyhini ziyaret varmış ama IMF açısından pek önemi yok.
_ Ülkemizde süratle yayılmakta olan bir kimlik kargaşasını da Sayın Başbakan önleme gayreti bir yana sürekli bunaltı veren açıklamalarıyla "aslında bunlar açıklamadan çok kafa karıştırmaya yönelik söylemlerdir" körüklemektedir. Bunun sonucu olarak halk piramidinin en alt katmanlarından başlayacak bir ayrışma ve bunu izleyecek ayrı kahveler, gettolaşma, hatta farklı ibadethaneler gibi gerçek kimliklerin fiziksel gösterimine karşı ne yapılabileceğini ve sokak çatışmaları başlarsa neler olabileceğini Sayın Başbakan'ın hiç düşündüğünü ve irdeleyip önlem planları hazırlattığını sanmıyorum.
_ Tarih bilgisi fakiri kendi kitaplarının Yurt dışında satış miktarının artması amacıyla mensubu olduğu milletin geçmişine "sanki bu konuda tek yetkili ve korkusuz bilgin kişi kendisi imişcesine" "Katil" diyerek sansasyon yaratan, belki bu görevi karşılığı Ermeni Diasporasınca da taltif edilen bir romancının milletimize karşı yaptığı terbiyesizlik için yargılanmasını önlemek amacıyla AB'nin bütün kocabaşları kalkıp buralara gelip yaptıkları "Bu davada romancı değil Türkiye yargılanacaktır", "Bu davadan bu romancıya mahkûmiyet çıkarsa Türkiye AB'ye girmeyi unutsun" vb. her türlü kuralı aşan ağır terbiyesizliklerine karşı nedense Hükümetin hiçbir üyesi cevap verecek cesaret ve basireti gösteremiyor, böylece de yönetmekle görevlendirildikleri koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni bu kalitesiz kişilerin iğrenç ithamlarına karşı korumasız bırakıyorlar.
Bu gibi hususların irdelenmesinden Sayın Başbakanın bu uygulamalarla şöyle bir erek listesini hedeflediği ortaya çıkmaktadır:
I. AB vazgeçilmez ve tüm istekleri uyulması şart emirler olan bir erektir. AKP'nin misyonu TC'yi AB üyesi yapmaktır.
II. AB amacı ile de bağlantılı olarak Türkiye'den Atatürk'ün izlerinin silinmesi de bir erektir. Kimlik kavramında kargaşa bunun ilk basamağıdır.
III. AB amacı ile bağlantılı olarak Silahlı kuvvetlerin üst kademesinin sivil "yani seçilmişler" iktidarına tam anlamıyla bağlılığının temini ikinci basamaktır. Bunun için MGK'nın daha fazla sivil üyeye sahip hale getirilmesi gereklidir.GKB'da MSB'ye bağlanacaktır.
IV. Bu aşamadan sonra laikliği zorlamak AB için de kabule şayan değildir, fakat din ağırlıklı bir eğitim düzeninin hâkim kılınması ve bu yöntemle yetiştirilecek kuşakların tüm yönetim kademelerinde hatta mümkün olduğunca silahlı kuvvetler içinde de yer alması en önemli erektir.
V. Bu kademelerin aşılması sonucunda Türkiye FEDERATİF, MOZAİK GİBİ ZAYIF YAPILI, BİRLEŞTİRİCİ UNSURU İSLAM OLAN ABD kontrolünde bir AB ülkesi olmaya çalışacaktır.
Halbuki Türk Milletinin kahir çoğunluğunun inanıp iman ettiği ve koruyup, kollamaya ant içtiği ATATÜRK'ün kurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ ülkesi, ülküsü, dili, milliyeti bir olan laik ve üniter bir ULUS-DEVLET'tir. Kesinlikle bir mozaik değildir, darbelerle dağılmayan homogenliğini kaybetmeyen sert bir kayadır. Herhalde Sayın Başbakan da bunu bilmek ve kabul etmek durumundadır zira bu hususlar Milletvekili yeminin içinde de mündemiçtir.
Yorumlar