SARKİSYAN ASLINDA NELER SÖYLEDİ?
M. Kemal SALLI
ÜÇ MİLYONLUK ÜLKENİN DEVLET BAŞKANI OLAN SERKİSYAN, HEM AZERBAYCAN’A HEM DE TÜRKİYE’YE KAFA TUTABİLİYOR VE “KARABAĞ’I BİZ ALDIK, ARARAT’I DA GENÇLER ALSIN” DİYEBİLİYORSA, HAYDAR ALİYEV’İN TBMM’DE YAPTIĞI KONUŞMADA ALTINI ÇİZDİĞİ “SİYASİ BİRLİK” KONUSUNU HAYATA GEÇİRME ZAMANI GELMİŞ DEMEKTİR. YARINLAR ÇOK GEÇ OLABİLİR.
"5. Ermeni Dili ve Edebiyatı Olimpiyatı" etkinliklerinde yaptığı konuşma sonrasında gelen bir soruyu yanıtlayan Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Serkisyan,"Biz Karabağ'ı aldık, Ağrı'yı da gençler alsın" dedi. Serkisyan'a sorulan soru, Ermenistan halkının rüyalarını süsleyen hayallerdi: "Ararat (Ağrı) Dağı dahil, Batı Ermenistan'la ne zaman bütünleşeceğiz?"
Tarih boyunca Ermeniler hep bu hayalle tahrik edildiler ve yüzyıllar boyunca birlikte yaşadıkları Türklere düşman edildiler. Tarih boyunca hep maşa olarak kullanıldılar, kullanılıyorlar. Yeri geldikçe hep hatırlattık, yine de kısaca anlatalım.. Kırım Savaşı (1853-56) sonrasında Boğazlar yoluyla sıcak denizlere inme umudunu yitiren Rusya, Kafkaslar üzerinden Basra Körfezi'ne inme planını yürürlüğe koydu. Kafkaslarda kurulacak bir Ermenistan, Rusya'nın gizli açık desteklemesiyle giderek genişleyecek ve Basra Körfezi'ne uzanacaktı. Basra Körfezi bugün olduğu gibi o dönemde de dünyanın çok önemli stratejik kapılarından biriydi. Kırım Savaşı'nda Osmanlı ile birlikte Ruslara karşı savaşan İngilizler ve Fransızlar, bu plana karşı, Ortadoğu'da bir tampon Kürt devleti kurma girişimleri başlattılar. Bu yolla Osmanlı'nın atayurdu olan Türkistan'la bağlarının kesilecek olması, her iki tarafın da işine geliyordu.
1.Dünya Savaşı'nda Ermenilerin Rus askeri kıyafetleri giyerek Osmanlı'ya saldırmalarının, Osmanlı'nın bu saldırıları etkisiz kılabilmek amacıyla Tehcir'e başvurmasının gerisinde, Ruslarla İngiliz/ Fransız ortaklığının çıkar çatışmaları yatmaktadır. Günümüzün siyasi haritası aynı amaçlar doğrultusunda revize edilmeye çalışılmaktadır. 11 Eylül İkiz Kuleler gösterisi eşliğinde Afganistan ve Irak’ın işgal edilmesinden “Arap Baharı”na uzanan gelişmeler aynı senaryonun parçalarıdır.
Rusların sıcak denizlere Kafkaslar''da kurulacak bir Ermenistan üzerinden uzanma girişimine, İngiliz/Fransız ortaklığının, Ortadoğu'da kurulacak bir Kürt devleti ile karşılık verme operasyonlarının yansımalarını günümüzde de görmekteyiz. 1. Dünya Savaşı sırasında ve Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında İngilizlerin desteği ile organize edilen "Kürt isyanları"nın, 1. Körfez Savaşı sonrasında Irak'ın 36. paralel boyunca bir pasta dilimi gibi kesilmesinin ve kuzeyinde, Çekiç Güç'ün kanatları altında tam teşekküllü bir devlet kurma çalışmalarının, Azerbaycan'ın bağımsızlığına kavuştuğu ilk yıllarda Ermenilerin özbeöz bir Türk yurdu olan Karabağ'ı işgal etmelerinin ardında hep aynı gerçekler, aynı emeller vardır. Osmanlı Balkanlardan sökülüp Anadolu'ya hapsedilecek, Kafkaslardan güneye uzanacak bir Ermenistan ile Ortadoğu'dan kuzeye uzanacak bir Kürdistan kurularak Osmanlı'nın atayurdundan beslenme imkanları ortadan kaldırılacak ve bir Türk Birliği kurulmasının önü kesilecekti. Günümüzdeki uygulamaların arka planına bakıldığında, bu yüce amaca yürüyüşün sürdürüldüğü kolayca görülmektedir. ABD ordusunun bir yarbayı olan Ralph Peters’ın, Ortadoğu’nun geleceğine ilişkin makalesi ve ekindeki harita Amerikan ordusunun resmi dergisinde de yayınlanmıştı.
“Şark Meselesi” de, Ruslar’ın Afganistan’ı işgal etmeleri üzerine, Carter’ın Ocak 1980’de yayınladığı “Birliğin Durumu” (State of Union) Mesajıyla açıkladığı ve daha sonraları “Carter Doktrini” olarak anılacak Amerika’nın temel siyaseti de, günümüzde Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan coğrafyada “Arap Baharı” eşliğinde izlemekte olduğumuz Büyük Ortadoğu Projesi’nin sancılı uygulamaları da, Kafkaslar’dan Basra Körfezi’ne uzanan ‘stratejik yay’la yakından ilgilidir.
“Carter Doktrini”ne göre, Basra Körfezi’nin kontrolüne yönelik bütün girişimler Amerika’nın hayati çıkarlarını hedef alan saldırı sayılacak ve gereği yapılacaktı. Basra Körfezi’ni sürekli denetleyen dev uçak gemilerinde, Körfez ülkelerinde ve Suudi Arabistan’da konuşlandırılmış olan Acil Müdahale Gücü (Rapid Deployment Force) bu amaçla kurulmuştu.
Afganistan’ın Ruslar tarafından işgali, Amerikalılar tarafından dünya kamuoyuna, “Ruslar, Basra Körfezi’ne kadar uzanan bölgedeki petrol yataklarını ve dağıtım yollarını kontrol altına alarak, Batı’nın enerjiye ulaşımını engelleyen bir tehdit oluşturdu” şeklinde duyurulmuştu. Başkan Nixon, Afganistan’ın işgalini konu alan Gerçek Savaş (Reel War) adlı kitabında, Rusların Ortadoğu petrollerinin üretimini ve dağıtım yollarını kontrol altına alması halinde, petrol ve doğalgaza bağımlı Batı ekonomilerinin boğulma tehdidi ile karşı karşıya kalacaklarını savunmuş ve Rusların Afganistan’ı işgalini engelleyemeyen Carter’ı, “Sherlock Holmes’un havlamayan Köpeği” ne benzetmişti.
Carter, buna benzer eleştiriler dolayısıyla, Afgan coğrafyasında Rusları zor durumda bırakmak amacıyla, Pakistan üzerinden terör olayları organize etmişti. Bu uygulamalarda Suudi Arabistan fonlarının yanı sıra, sonradan ABD’nin başına büyük bir bela olacak olan Usame Bin Ladin gibi Suudiler kullanılmışlardı. Bu arada, Suudi ailesinin güvenliği gerekçe gösterilerek, Amerika’nın sınırötesi güvenlik güçleri Suudi Arabistan’a konuşlandırılmışlardı.
Bu gelişmelerin sonrasını hepimiz biliyoruz. Afganistan’dan çekilmek durumunda kalan Rusları yerini Amerikalılar aldılar. ABD elçisinin kışkırtmalarına kanarak Kuveyt’e giren Saddam, koalisyon güçleri tarafından bir güzel dövüldü ve 36. Paralelin kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edilerek ülke bölünme sürecine sokuldu. 11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde potansiyel terör bataklığı ilan edilen İslam coğrafyasının demokratikleştirilmesi operasyonu başlatıldı. Irak, hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edildi ve üçe bölündü; Irak’ın kuzeyinde tanınma aşamasına getirilen tam teşekküllü bir Kürt devleti kuruldu. Kuzey Irak’ın, İran, Suriye ve Türkiye’de yaşayan Kürtler için bir cazibe merkezi olması için elbirliği ile çalışılıyor; Ralph Peters’ın haritası adım adım hayata geçiriliyor.
Özetle, Kırım Savaşı sonrasında başlayan süreç, Amerika’nın başrolü almasıyla, günümüzde de aynen devam etmektedir.
Fotoğrafın bütününü görmeyen bütün yorumlar, gerçeği görmek ya da göstermek istemeyenlerin saptırmaları olarak değerlendirilmelidir. Aksi halde, bizi yakın bir gelecekte sıkıntıya sokacak olan sürecin boyutlarını görmekte zorlanabiliriz.
“KARABAĞ’I BİZ ALDIK, ARARAT’I GENÇLER ALACAK”
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Serkisyan'ın bir gencin kendisine sorduğu "Ararat'ı ne zaman topraklarımıza katacağız?" sorusuna verdiği "Karabağ'ı biz aldık, Ağrı'yı da yeni nesil alacaktır" yanıtı, iddia edildiği gibi, şaşırtıcı falan değildir; Arat rüyasının Ermeni coğrafyasında hep canlı tutulmuş olduğunun en taze delilidir.
Başbakan Erdoğan, Azerbaycan ziyaretinde, Sarkisyan'ın özlemlerini dile getirdiği konuşmasını değerlendirirken, "Bu sözler devlet adımlığının ciddiyeti ile bağdaşmaz. Sarkisyan'ın yaptığı bir tahriktir. Kendi gençliğini kin ve nefretle donatma gayretidir. Ermenistan gençliğinin bu gidişle sonu çok karanlık olacaktır" demişti. Doğrudur; Ermeniler küresel aktör olma iddiasında olan devletlerin oyuncağı olmuştur. Dün Osmanlı'ya karşı maşa olarak kullanılan Ermeniler bugün hem ABD hem de Rusya tarafından Türkiye'ye ve Türk Dünyası'na karşı kullanılmaktadırlar. Ermenistan, bunun dışında, kimsenin umurunda değildir.
SOYKIRIM İDDİALARINI ERMENİ BELGELERİ BİLE YALANLIYOR
1915 olayları, öyle iddia edildiği gibi bir soykırım falan değildir. Bunun öyle olmadığını Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni de itiraf etmiş ve “Önce biz silahlandık” demiştir.
Her 24 Nisan'da Ermeni soykırımı yasa tasarısını Demokles'in kılıcı gibi tepemizde sallayan ABD yetkililerinin daveti üzerine giden ve Wisconsin Üniversitesi'nde Osmanlı Tarihi Kürsüsü'nü kuran Prof. Dr. Kemal Karpat'ın Türkiye'de de Tarih Vakfı tarafından yayınlanan "Osmanlı Nüfusu" adlı eserinde ortaya koyduğu gerçekler henüz yalanlanamamıştır. Yalanlanamamıştır, çünkü Prof. Karpat, 1915'teki tehcir sırasında ölen ve öldürülen Ermeni sayısının ne kadar abartılı ve yanlış olduğunu Osmanlı'nın değil, İngiliz ve Ermeni belgelerine dayanarak ortaya koymuştur. Katledildiği iddia edilen sayıda o tarihte Ermeni kayıtlarında yoktur. Ellerindeki tek delil, Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü uğruna sarfettiği sözlerdir ki, onun da “masalcılar yarışması” dışında bir değeri bulunmuyor.
MHP Iğdır Milletvekili Sinan’ın değerlendirmesiyle, Sarkisyan’ın bu ifadesi “bir toprak talebi, bir savaş ilanı”dır: “Dolayısıyla Sarkisyan’a verilecek cevap, bu çerçevede, yaptırımları da içerecek nitelikte sert olmalıdır. Bu çıkışlar AKP Hükümeti’nin açılım politikalarının bir parçasıdır. Futbol diplomasisi adı altında sürdürülen Ermeni açılımı neticesinde maalesef Ermeni Devlet Başkanı azdırılmış ve Türkiye ile küstahça konuşacak bir noktaya getirilmiştir. (…) Başbakan Erdoğan’ın Sarkisyan’a cevabı yeterince sert değildir. Türkiye’ye açıkça savaş ilan eden birisine verilecek cevap çok daha sert olmalıdır ve sözlerini geri alıp özür dileyene kadar da sert uygulamalar derhal devreye sokulmalıdır."
Ermenistan’a savaş ilan edecek halimiz yok, ama Prof. Dr. Kemal Karpat’ın “Osmanlı Nüfusu” adlı kitabını ve de Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin Taşnaksutyan Partisi’nin 1923 Kongresi’ne sunduğu raporu önüne koymak ve “Tarih ne diyor, bak” dememiz gerekir. Kaçaznuni’nin raporunu ve Prof. Kemal Karpat’ın kitabını, yalnızca Ermenistan’ın değil, tüm dünyanın öncelikle de her 24 Nisan’da Ermeni Soykırım Yasa Tasarısını Senatoya getirip bize gözdağı vermeyi gelenek haline getirmiş olan ABD Temsilciler Meclisi üyelerinin de önüne koymak ve sormak gerekir: “Önce biz silahlandık, Ruslarla birleşerek Türkleri arkadan vurduk. Öldük. Öldürdük. Türkiye’nin tehcir kararı doğruydu” diyen, bir Türk ya da Müslüman değil, bir Ermeni. Hem de “Ermenistan’ın İlk Başbakanı” sıfatını taşıyan bir Ermeni. Bu rapor uydurma bir rapor değil; çeşitli devletlerin kütüphanelerinde var. Türkiye açısından çok önemli bir belgedir. Bizi her 24 Nisan’da tehdit edenlerin, bu konuda meclislerinden Türkleri suçlayan yasalar çıkaran insan hakları ve demokrasi havarilerinin önüne koymamız gereken keskin sonuçlar verebilecek bir belgedir.
Yeri gelmişken belirtelim; devlet yapmadı, ama bazı işadamları cephelerinden paralar harcayarak bu raporu İngilizce, Fransızca ve Almanca bastırarak, başta ABD Temsilciler Meclisi üyelerine ve sivil toplum kuruluşlarına gönderdiler.
O da yetmemiş olabilir. O zaman, Batı’nın en saygın gazete ve televizyonlarına ilanlar vereceğiz, Kaçaznuni’nin raporunu ve Prof. Dr. Kemal Karpat’ın kitabını çok cüzi bir fiyatla küresel çapta dağıtım yapan kuruluşlar aracılığı ile, ulaşılması kolay olacak şekilde vitrine çıkaracağız. Zor bir iş değildir, bedeli ödendiğinde, Kaçaznuni’nin raporu ve Prof. Dr. Karpat’ın kitabı kolayca hedef kitleye ulaştırılabilir.
Konunun, siyasetçilerin değil, bilim adamlarının, tarihçilerin işi olduğu gerçeğini kabul ettirdiğimizde, 1915 olaylarının gerçek nedeni ve boyutu kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Ermenistan halkının hayallerini “Karabağ’ı aldık, Ararat’ı da alacağız” masallarıyla süsleyenlerin oyunu bozmak hiç de zor değildir. Haklı olan biziz, ama küresel egemenlik adına, özellikle de enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrol altına alma adına düzenlenen planlar, Ermenilerin ve Kürtlerin maşa olarak kullanılmaları üzerine kurulmuştur.
Emperyalistlerin amaca ulaşmak için başvurdukları “böl ve yönet” taktiği bugün de gündemde. Yüzyıllar boyunca yan yana yaşamış olan insanlar ayrıştırılarak birbirlerine düşman ediliyorlar; aralarına kan davaları sokularak uzun süre kavgalı kalmaları sağlanıyor. Fotoğrafın tamamını gördüğümüzde birbirimize boş yere kıydığımızı anlayacağız. Anlayacağız, ama iş işten geçmiş olacak.
Tarihin bu çok önemli kavşağında iki kardeş ülkenin, yani Azerbaycan ile Türkiye ilişkilerinde gözlenen kararsızlık ayrı bir yazı konusu. Yalnız şunu söyleyelim, üç milyonluk ülkenin devlet başkanı olan Serkisyan, hem Azerbaycan’a hem de Türkiye’ye kafa tutabiliyor ve “Karabağ’ı biz aldık, Ararat’ı da gençler alsın” diyebiliyorsa, Haydar Aliyev’in TBMM’de yaptığı konuşmada altını çizdiği “siyasi birlik” konusunu hayata geçirme zamanı gelmiş demektir. Yarınlar çok geç olabilir.
Yorumlar