14 Mayıs seçimlerinin en önemli sonuçlarından biri, seçim sonuçlarını belirleyen dip dalgasını, “ÖNCE VATAN” kaygısıyla hareket eden milliyetçi seçmen kitlesinin oluşturduğu gerçeğinin netleşmiş olmasıdır.   

“Önce vatan” kaygısıyla oy kullanan milliyetçi seçmenin yaptığı tercihlerle Ak Parti’nin öne çıkmasına neden olmasını, “Milliyetçi seçmen Erdoğan’ı istiyor” şeklinde değerlendirmek de mümkün değildir. Öyle olsaydı mührünü doğrudan Erdoğan’a ve Ak Parti’ye basardı ve ikinci tura gerek kalmazdı.

Sinan Oğan adı altında toplanarak, cumhurbaşkanı seçimin ikinci tura kalmasını neden olan milliyetçi seçmen kitlesi, ülke geleceğini belirlemede söz sahibi olma hakkını elde tutmak istemiştir.

Kafaların karışmasına neden olan seçim sonuçlarını değerlendirirken, özerklik   peşinde olan HDP ile ve 5 benzemez ile ittifak kuran, Azerbaycan’ı dışlayan bir “TÜRK YOLU” haritasını “Hayatımın projesi” diye sunan Kılıçdaroğlu’nun vaadlerini inandırıcı bulmayan milliyetçi kesimin, kendi görüş ve düşüncelerini cesurca savunacak bir lider arayışına girdiğini de görmek gerekir.

Bu arada, “Bütün olumsuz ekonomik koşullara, hayat pahalılığına rağmen, Ak Parti bu sonucu nasıl elde etti?” sorgulaması yaparken, bir sosyal gerçeğe dikkat çekmek isteriz; hayat pahalılığını, ülkenin yoksulluğunu kader olarak kabullenen ve devlet yardımıyla geçinen 22 milyon dolayındaki seçmen kitlesinin “elindekini koruyabilme” kaygısıyla sandık başına gittiği gerçeğini de, küresel aktörler arasında yaşanmakta olan liderlik mücadelesinin siyaset sahnesine yansımalarını da göz ardı etmemeliyiz. 

Her seçim sonrasında, “Sandıktan ne çıktı?” sorgulaması yapmak gelenekselleşmiştir. Bugünkü yazımızda da bu geleneğimizi sürdürmek, dolayısıyla, “Sandıktan Ne Çıktı?” başlığı altında sandık sonuçlarını değerlendirmek ve bu sonuçlar konusundaki görüş ve düşüncelerimizi paylaşmak istedik.

Baştan söylemek isteriz ki, küresel çapta oluşturduğu ilgi ve seçmeni etkileme çabaları dikkate alındığında, bu seçimin yalnızca bir Türkiye seçimi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ortadoğu’nun, “Kurultay” geleneğinin mirasçısı olarak,  demokrasiyi en güçlü şekilde özümsemiş bir ülkesi olan Türkiye’nin  kaderini derinden etkileyen coğrafyası, günümüzde küresel güçler arasında “Kuşak ve Yol Projesi” bağlamında yaşanmakta olan liderlik mücadelesinde de, en kritik coğrafyalardan biridir.

.......Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgal etmesine, Avrupa ülkelerini ve özellikle de, eski Varşova Paktı üyesi ülkeleri NATO şemsiyesi altında kontrolü altına alabilmek amacıyla seyirci kalan ABD,  Suriye’de, PKK uzantısı YPG’yi binlerce TIR dolusu silahla donatarak oluşturduğu terör ordusunu kullanarak Türkiye’yi kontrolü altına alma hesapları yapmaktadır.

Güney sınırları boyunca bir terör devletiyle kuşatılmaya razı olamayacağını kararlılıkla tekrarlayan Türkiye, ABD Başkanı Trump döneminde, “Ekonominizi mahvederiz” şeklinde, Biden döneminde de, “Erdoğan’ı darbeyle değil, muhalefeti destekleyerek devireceğiz” şeklinde tehdit edilmişti. Obama döneminde ABD Başkan Yardımcısı olan Biden, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında mahcup bir tavırla geldiği Ankara’da, “YPG Fırat’ın doğusuna çekilecek, NOKTA!” demiş, ama sözünü tutmamıştı.

Aynı süreçte, Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olduğu dönemde bir Rus savaş uçağının “Türkiye sınırlarını 7 saniye ihlal etti” gerekçesiyle düşürülmesi Türkiye-Rusya ilişkilerini kopma noktasına getirmiş, iki komşu ülke ilişkileri, dönemin Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in girişimiyle normalleşmiş, İran’ın da katılımıyla “Astana Süreci Ortaklığı” kurulmuştu.

 Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanan ve Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak “Kürt devleti görünümü bir Büyük İsrail” kurma hedefi Astana ortakları tarafından engellenen ABD, Rusya’nın arka bahçesi olarak gördüğü Ukrayna’yı karıştırmış, Rus yanlısı Yanukoviç’i devirerek, ABD yanlısı bir yönetimin kurulmasını sağlamıştı. Putin de ABD’nin bu atağına, 2015’te Kırım’ı ilhak ederek karşılık vermişti. 

YAKIN GEÇMİŞTE YAŞANANLARI GÖZARDI EDEREK BUGÜNÜ GÖREMEYİZ

Satırbaşlarıyla hatırlattığımız yakın geçmişte yaşanmış olan bu gelişmeler, Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991 sonrasında ABD’nin, Batılı koalisyon güçlerini de yanına alarak, I. Körfez Savaşı’yla birlikte başlattığı ve bölgedeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonlarının günümüze uzanan yansımalarıdır.

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonları, 2015’te Çin’in Astana’da  “Kuşak ve Yol Projesi”ni açıklamasıyla boyut değiştirmiş, küresel aktörler arasında yaşanan bir küresel liderlik savaşına dönüşmüştü.

Bugün, Çin’in “Kuşak ve Yol Projesi” ABD’nin beka sorununa dönüşmüştür. O nedenle, Çin’in kurulmak istenen yeni dünya düzeninde küresel ekonominin lideri olma girişimine destek veren Türkiye, Obama döneminde 15 Temmuz darbe girişimini yaşamış, Trump döneminde “Ekonominizi mahvederiz”,  Biden döneminde “Erdoğan’ı darbeyle değil, muhalefeti destekleyerek göndereceğiz” şeklinde tehdit edilmişti. 

RUSYA BU DENKELEMİN NERESİNDE?

Seçimlerin hemen öncesinde Erdoğan’a doğalgaz desteği sağlayan Rusya bu denklemin neresindedir?

Ukrayna savaşı sürecinde ABD’nin yanında yer aldıkları için,  doğalgaz vanalarını kapatarak Avrupa’yı cezalandıran Rusya, Batı’nın kendisine uyguladığı bazı yaptırımları Türkiye sayesinde aşabilmektedir. Ukrayna ve Rusya’ya eşit mesafede durmayı başaran Türkiye, “Tahıl Koridoru”nun açık kalmasında da önemli roller üstlenmiştir.

Seçim propagandaları döneminde Batılı yayın organlarının sürekli olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiren, Kılıçdaroğlu’nu destekleyen yayınlar yapması, Batılıların ülkesine uyguladıkları yaptırımları Türkiye’nin sağladığı kanallar üzerinden hafifleten Putin’i kaygılandırmış olmalı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği kapalı/örtülü istekleri sürekli olarak çeşitlendirerek artırmıştı. Putin’in verdiği desteğin seçim sonuçlarını ne ölçüde artırdığını, ancak ayrıntılarını görebildiğimizde anlayabileceğiz. Hatırlardadır, Trump başkan olduğunda da, Rus internet birimlerinin ABD başkanlık seçimlerini etkiledikleri iddia edilmişti.

SANDIKTAN NE ÇIKTI?

Yazımızın başından beri satırbaşlarıyla hatırlattığımız gelişmeleri göz önünde tutarak yapacağımız “Sandıktan Ne Çıktı?” sorgulamasıyla, kafalarda oluşan bazı sorulara yanıt bulmaya çalışacağız. 

Milletin, giderek ağırlaşan ekonomik koşullar nedeniyle, bir yönetim değişimi arayışına gireceği beklentisinde olanlar, sandıktan çıkan sonuçlar karşısında, şaşkınlık ve kırgınlık yaşayacakları yerde, seçmenin bu tercihinin nedenlerini araştırmaları gerekmez mi?

“Seçilecek biri” ısrarıyla 6’lı masayı terk eden Meral Akşener’e linç kampanyası uygulayanların, Akşener’in kaygılarının nedenlerini sorgulamaları, Akşener’in de, bu davranışının İyi Parti’yi neden bu derece olumsuz etkilediğini sorgulaması gerekmez mi?

“Memurlara en az 22 bin lira maaş”, “Emekliye Kurban Bayramı’nda15 bin lira ikramiye” hiç de fena teklifler değildi. Ekonomik sıkıntılar altında ezilen seçmenlerin çok hoşlarına gidecek vaadlerdi. Fakat, bu vaadlerin oluşturduğu heyecanın sandıklardan çıkan sonuçlara neden yansımadığının araştırılması gerekmiyor mu? 

“Bütün köy okullarını yeniden açacağız. Hemen 100 bin öğretmen atayacağız. Beslenme çantasına son vereceğiz” vaadleri de, sandık sonuçlarında beklenen karşılığı bulmadı.

“Hiçbir evde çocuklar yatağa aç gitmeyecek” söyleminin, geçim sıkıntısı çeken ailelerdeki annelerin yüreğini titretmemesi mümkün mü? Fakat, bu duygusal söylem de sandıkta karşılık bulmadı.

“Çiftçi borçlarını erteleyeceğiz. 1’inci yıl yalnızca faiz ödeyecekler. Ana para da uygun taksitlerle ödenecek” formülünün, ucuz mazot vaadinin, bu milleti besleyip doyurmak için, bütün olumsuz koşullara rağmen, tarlasıda kalmaya, üretimini sürdürmeye çalışan çiftçiyi  memnun etmemesi mümkün mü?

Fakat, bu vaadler de, yem parası bulamadığı için, yüreği yanarak, sağmal ineğini kesime göndermek zorunda kalan çiftçi seçmende beklenen etkiyi oluşturamadı. 

DEPREM BÖLGESİ SEÇMENLERİ

6 Şubat depremzedelerinin, Güneydoğu Anadolu’da, 11 kentimizi haritadan silen doğa olayının felaket dönüşmesine neden olan bütün sorumlulardan hesap sormaları bekleniyordu. Sandıklardan, yaşanan acılarla orantılı, depremzedelere çadır satan Kızılay Başkanı’nı ebediyen unutturmayacak bir sandık patlaması bakleniyordu.. Olmadı..

Kaç canımızı yitirdiğimizi tam olarak bilemediğimiz deprem bölgesinde kaç seçmen oyunu kullanabildi, henüz net olarak bilemiyoruz, ama sandıklardan Millet İttifakı’nın tahmin ettiği bir sonuç çıkmadı. Deprem bölgesinde sandıklardan çıkan sonuçları, Ömer Hayyam’ın “Celladına aşık olan insanlar” taşlamasıyla açıklama çabası, kendi kendini teselliden öte bir anlam taşımaz ki..

ENFLASYON CANAVARI KİME ÇALIŞTI?

Enflasyon canavarının kontrol altına alınamadığı, dolayısıyla ekonomik koşulların vatandaşlarımızı ezdiği, ezmekte olduğu saklanamaz bir gerçek.. Millet İttifakı sandık sonuçlarını değerlendirirken, “Sandıktan vatandaşın çektiği sıkıntılarla orantılı bir sonuç çıkmadı” diyebilir.

Bu durumda, başta Millet İttifakı, miting meydanlarını dalgalandıran coşkunun hangi nedenlerden dolayı sandıklara yansımadığını araştırmalı, hiç beklemedikleri ya da tahmin edemedikleri  bir sonucun çıkmasına neden olan güven eksikliğinin nedenini sorgulamalıdır.

Bu arada, “bütün olumsuz ekonomik koşullara, hayat pahalılığına rağmen, Ak Parti bu sonucu nasıl elde etti?” sorgulaması yaparken, bir sosyal gerçeğe dikkat çekmek isteriz; hayat pahalılığını, ülkenin yoksulluğunu kader olarak kabullenen ve devlet yardımıyla geçinen 22 milyon dolayındaki seçmen kitlesinin elindekini koruyabilme kaygısıyla sandık başına gittiği gerçeğini de, küresel aktörler arasında yaşanmakta olan liderlik mücadelesinin siyaset sahnesine yansımalarını da unutmamak gerekir.   

14 Mayıs seçim sonuçlarında Ak Parti önde görünüyor, ama 2018 seçimlerinde 295 olan milletvekili sayısının bu seçimlerde 267’ye gerilediği gerçeğini gözardı etmemeliyiz.

MİLLİYETÇİ DAMARIN ETKİSİ Mİ?

Bu seçimin en önemli sonuçlarından biri, seçim sonuçarını belirleyen dip dalgasını, “ÖNCE VATAN” kaygısıyla hareket eden milliyetçi seçmen kitlesinin oluşturduğu gerçeğidir.

Seçim sonuçlarını etkileyebilecek dip dalgasını oluşturan dinamiğin yüzde 25’ler civarı da olan milliyetçi seçmen olduğu gerçeğini ne kamuoyu araştırmaları şirketleri ne de siyaset yorumcuları öngörememişlerdi. Oyları yüzde 25 civarında olan bu seçmen kitlesi, görüşlerini temsil eden ya da saygı duyan partilere dağılarak, ülkenin geleceğini belirleme konusunda etkili olduklarını ve olabileceklerini ortaya koymuştur.

“Önce vatan” kaygısıyla oy kullanan milliyetçi seçmenin yaptığı tercihlerle Ak Parti’nin öne çıkmasına neden olmasını, “Milliyetçi seçmen Erdoğan’ı istiyor” şeklinde değerlendirmek de mümkün değildir. Öyle olsaydı, mührünü doğrudan Erdoğan’a ve Ak Parti’ye basardı ve ikinci tura gerek kalmazdı.

Sinan Oğan adı altında toplanarak, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalmasını neden olan milliyetçi seçmen kitlesi, ülke geleceğini belirlemede söz sahibi olma hakkını elde tutmak istemiştir.

Kafaların karışmasına neden olan seçim sonuçlarını değerlendirirken, özerklik   peşinde olan HDP ile ve 5 benzemez ile ittifak kuran, Azerbaycan’ı dışlayan bir “TÜRK YOLU” haritasını “Hayatımın projesi” diye sunan Kılıçdaroğlu’nun vaadlerini inandırıcı bulmayan milliyetçi kesimin, kendi görüş ve düşüncelerini cesurca savunacak bir lider arayışına girdiğini de görmek gerekir.

Kılıçdaroğlu’nun, ABD ile Çin/AB cepheleri arasında yaşanan büyük çatışmanın inceliklerinden habersizmiş izlenimi uyandıran “Türk Yolu” projesi, yalnız milliyetçilerin değil, her görüşteki seçmeni kaygılandırmıştır. Başdanışman Ünal Çevilöz’ün Kıbrıs’a ilişkin sözleri, CHP’nin dış politikası konusundaki kaygıların artmasına neden olmuştur.

Kılıçdaroğlu’nunn, seçim meydanlarında, “O koltuğa oturduğumda ilk yapacağım işlerden biri, Süleyman Şah Türbesi’ni Türk Toprağı olan eski yerine taşıyacağım” dedikten sonra, bu işlemi gerçekleştirmiş olan Ahmet Davutoğlu ile el ele vererek seçmeni selamlamasındaki çelişkinin, seçmeni ne yönde nasıl etkilediği de seçim sonuçlarında net olarak görülebiliyor.

Sözün özü olarak, Kılıçdaroğlu’nun ve kurmaylarının; bir marka olarak, kurucusu olduğu AK Parti’nin de önüne çıkan Erdoğan’ı, çeşitli görüşlere sahip ve millet hafızasında unutulmaya yüz tutmuş partilere yaslanarak aşamayacağını öngöremediği anlaşılıyor. Siyaset sanatı, bazı beceri ve yetenekleri gerekli kılıyor.

 Fotoğraflar: Anadolu Ajansı