Ülkenizde bir beka sorunundan söz ediliyorsa ve ülkeniz “kırk yıllık” dost ve müttefiki tarafından güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatılmak isteniyorsa.. 

Bu müttefikiniz, güney komşularınız olan Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde bağımsız birimler kurma konusunda ısrarcı davranıyorsa ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde kurduğu üslerde konuşlandırdığı PKK/YPG terör örgütlerini binlerce TIR dolusu silahla donatılıp ordulaştırıyorsa..

Bunca sorun yaşadığınız bu müttefikiniz, düşlediği yeni dünya düzenini hayata geçirebilmek amacıyla ülkelerin yönetimlerini askeri ya da sivil darbelerle değiştirmeyi kendisi için bir hak olarak görüyorsa ve 15 Temmuz gibi bir darbe girişimi tezgahlayabiliyorsa..

 Ve bütün bu olanlara rağmen, bu müttefikiniz, Çin ile Yeni İpek Yolu bağlamında yaşadığı mücadelede, ülkenizin bölgesel gücü ve jeostratejik konumu nedeniyle sizi yanında görmekte ısrar ediyorsa..

Astana Süreci ve Soçi Mutabakatı çerçevesinde oluşturduğunuz İdlib’teki 12 askeri gözlem kulelerimizin çevresine Rusya destekli rejim güçleri bombalı saldırıda bulunabiliyorsa, ülkenizin geleceğini belirlemek amacıyla yapılan seçimleri ve olası sonuçlarını irdelerken, “Sandıkta kimler var?” sorgulaması kaçınılmaz oluyor.  

Ülkenizde bir beka sorunundan söz ediliyorsa ve ülkeniz “kırk yıllık” dost ve müttefiki tarafından güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatılmak isteniyorsa, 

Bu müttefikiniz, güney komşularınız olan Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde bağımsız birimler kurma konusunda ısrarcı davranıyorsa ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde kurduğu üslerde konuşlandırdığı PKK/YPG terör örgütlerini binlerce TIR dolusu silahla donatılıp ordulaştırıyorsa.. 

Türkiye’nin, sınır güvenliğini tehdit eden terör örgütlerinin yuvalarını dağıtmak için Fırat’ın doğusuna yapmayı planladığı askeri operasyonu, “Ekonominizi mahvederiz” tehdidiyle engeliyorsa.. 

Bu dostunuz, müttefikiniz düşlediği yeni dünya düzenini hayata geçirebilmek amacıyla ülkelerin yönetimlerini askeri ya da sivil darbelerle değiştirmeyi kendisi için bir hak olarak görüyorsa ve 15 Temmuz gibi bir darbe girişimi tezgahlayabiliyorsa..

Bunca sorun yaşadığınız bu müttefikiniz, Çin gibi bir küresel aktörle “ABD’nin beka sorunu” olarak nitelenen Yeni İpek Yolu bağlamında yaşadığı mücadelede, ülkenizin bölgesel gücü ve jeostratejik konumu nedeniyle sizi yanında görmekte ısrar ediyorsa..

Astana Süreci ve Soçi Mutabakatı çerçevesinde oluşturduğunuz İdlib’teki 12 askeri gözlem kulelerimizin çevresine Rusya destekli rejim güçleri bombalı saldırıda bulunabiliyorsa, ülkenizin geleceğini belirlemek amacıyla yapılan seçimleri ve olası sonuçlarını irdelerken, “Sandıkta kimler var?” sorgulaması kaçınılmaz oluyor. 

“BÜTÜN DÜNYANIN GÖZÜ ÜZERİMİZDE”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin ve Türk milletinin tarihinin en kritik mücadelelerinden birini verdiği bir dönemden” söz ediyorsa, “Unutmayın şu anda herkes 31 Mart’ı izlediği gibi şimdi de 23 Haziran’ı takip ediyor dünyada. Acaba Türkiye’de ne olacak İstanbul’da ne olacak. (…) Bir belediye başkanlığı seçimi için Avrupa’sından Amerika’sına herkes seferber olmuşsa, bunun arkasında başka şeyler aramak herhalde hakkımızdır” diyorsa, ortada ciddiye alınması gereken bir durum vardır demektir.

Perstroyka ve glassnost uygulamalarıyla Sovyetler Birliği’nin dağılmasından/dağıtılmasından bu yana, yeni bir dünya düzeni kurma bağlamında yaşanan ekonomik ve askeri operasyonlarla, terör olaylarıyla yönetimleri değiştirerek ülkeleri kaosa sürükleyip parçalama konusunda çok geniş bir arşiv oluştu. Ortadoğu’da, Karadeniz’in kuzeyinde, Afrika’da, Güney Amerika’da toplumları Arap Baharı gibi “rüzgarlarla” dalgalandırıp kaosa sürükleme ve bir dış müdahaleyi kurtarıcı olarak bekler duruma getirme konusunda pekçok uygulamalı örnekler gördük.  

Yalnızca gelişmekte olan ülkelerde değil, ABD başkanlık seçimlerinde Rus heackerların, İngiltere’deki Brexit referandumunda ABD’nin yaşlı seçmenler üzerindeki etkisi ciddi ciddi irdeleniyorsa, yeni bir dünya düzeninin kurulmaya çalışıldığı fırtınalı bir ortamda, “Sandıkta kimler var?” sorgulaması, “herşeyi dış güçlere bağlama kolaycılığı” değil, gelişmelere, arkasındaki dinamikleri görebilmek  amacıyla daha geniş açıdan bakabilme çabasıdır.

31 Mart seçim sonuçlarını irdelediğimiz 3 Nisan tarihli “Sandıktan Neler Çıktı?” başlıklı yazımızdaki “Seçim sonuçlarını değerlendirirken önemli olan, yorum kirliliği nedeniyle, aslında neleri görmemiz gerektiğini ıskalamamaktır. Önemli olan, küresel aktörler arasında dünya barışını tehdit eden çok ciddi sürtüşmelerin yaşandığı bir dönemde, hem ülke yönetimi hem de millet olarak nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğidir” vurgulaması, seçim sonuçları üzerinden ülkemizin yönünü belirlemeye çalışan küresel güçlerin telaşından ve ilgisinden kaynaklanan kaygıların ifadesiydi.

KÜRESEL KONJONKTÜRÜN SANDIKLARA YANSIMALARI 

Yalnız bizde değil, dünyanın her ülkesinde yapılan seçimlerin, referandumun arka planındaki yönlendirici dinamikleri görmek zorundayız. Bu konuda isabetli bir gözlem yapabilmek için de, yakamızdaki parti rozetini bir kenara koymak durumundayız. 

31 Mart seçim sonuçlarında ekonomik sıkıntılar da, beka sorunu da etkili olmuştur, ama bunları yalnızca yerel dinamiklerle açıklamak mümkün müdür? İçinde bulunduğumuz konjonktürde siyaset sahnesinin küresel rüzgarlardan etkilenmediğini söyleyebilir miyiz? Siyaset kulislerinden yansıyan haberlerde, hangi parti oluşumlarının hangi küresel dinamiklerden etkilendiği konuşulmuyor mu? 

Ülkeyi yönetenler, sandığa giden seçmenlere ‘beka’ uyarısı yapıyorsa, o seçimlerde küresel konjonktürün sandıklara yansımalarını gözardı edemeyiz.

 “’Beka’ uyarısıyla birlikte, sandıklarla küresel gelişmeler arasında bileşik kaplar ilişkisi oluşmuştur. Seçim sonuçlarında ekonomi ile beka sorunu etkili olmuştur” derken, seçmenleri etkileyen küresel gelişmelerin ülkemize yansımalarını ve bu yansımaların sandıklarda oluşturduğu etkileri çok yönlü olarak değerlendirmemiz gerekir. 

Sandıktan çıkan sonuçlarda, Trump’ın, ‘Fırat’ın doğusuna girerseniz ekonomizi mahvederiz’ tehdidinden Yeni Zelanda’da Müslümanları katleden caninin silahı ve şarjörü üstüne nakşedilmiş mesajlara, ABD ile Çin arasında yaşanan Yeni İpek Yolu merkezli ekonomi savaşlarına, Venezuela’daki sivil darbeye, Avrupa Ordusu’na, Paris sokaklarını ateşe veren sarı yeleklilere, Arap NATO’suna, Afrika derinliklerinde küresel güçler arasında yaşanan rekabete, Doğu Akdeniz’e, Suriye’ye, İran’a uzanan bir dizi siyasi ve ekonomik etmen söz konusudur. 

‘Cumhur İttifakı’nın ve ‘Millet İttifakı’nın oluşumunda küresel çapta yaşanmakta olan paylaşım savaşlarının etkili olmadığı söylenebilir mi? 

 “Seçim sonuçlarında ekonomi ve beka sorunu etkili olmuştur” derken, aslında bu sonuçları doğuran dış dinamiklerden söz etmiş olmuyor muyuz? İçinde bulunduğumuz konjonktürde, 15 Temmuz deneyimi yaşamış bir Türkiye için, hiçbir gelişme yerel değildir. 

İran ve Çin kaynaklı jeopolitik risklerin arttığı, iç piyasalarda varlık fiyatlarının değer kaybettiği, dış piyasaların yön bulmakta zorlandığı bir dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimlerinin yenilenmesine ilişkin gelişmeler küresel medyada daha geniş yer buluyor. YSK’nın İstanbul Büyükşehir Başkanı seçimini yenilemem kararı ekonominin dengelerini olumsuz etkilerken kulislerde yeni siyasi oluşumlar konuşuluyor. 

 “KABUL ETMEZSENİZ SAVAŞACAKSINIZ”

Türkiye ile ABD ilişkilerinde, I. Körfez Savaşı’ndan (1991) bu yana ciddi sorunlar, kırılmalar yaşanıyor. I. Körfez Savaşı sırasında, İsrail’deki bir otel salonunda, basına bir brifing veren ABD’li general, duvardaki haritada Türkiye’nin güneydoğusunu avuçlayarak, “Burada bir Kürt devleti kurulacak” demişti. Olayı aktaran duayen gazeteci Güneri Civaoğlu, “Ya kabul etmezsek?” dediğinde, ABD’li general, “O zaman savaşacaksınız” demişti. 

Türkiye, güney sınırları boyunca, “Kürdistan” görünümlü Batı’nın uydusu bir terör kuşağı ile kuşatılmayı kabul etmediğinden, ABD’li generalin dediği gibi, o günden bu güne, sınır güvenliğini tehdit eden terörist saldırılara karşı savaşıyor. 

TOPLUMU GERMEDEN GERÇEKLERİ ANLATMAK..

NATO’ya güvenini yitiren Türkiye’nin Avrasya’ya yönelmesi, birliğini, bütünlüğünü koruma hamleleri, milli savunma sistemini geliştirme atakları ABD/NATO tarafından, “Türkiye’nin eksen değiştirmesi” olarak değerlendiriliyor. Bütün yaşananlara rağmen Türkiye’nin ABD’nin yörüngesinde olması isteniyor. 

İngiltere’deki Brexit referandumunda, “AB’ye hayır” diyen yaşlı seçmenin kararını etkilemede kullanılan argümanlar, şimdi Türk halkını bunaltmak için kullanılıyor. İstenilen bir zamanda bir kaos ortamı oluşturabilmek için, toplum sürekli geriliyor.. Döviz fiyatları dalgalandırılıyor, ekonomik sorunlar körükleniyor, Paris sokakları sarı yelekliler tarafından ateşe verilirken, tarım ülkesi Türkiye’deki çarşı pazarlarda etiketler alevleniyor. 

Görüldüğü gibi, konuya partilerüstü bir perspektiften bakmaya çalışıyoruz.  Görebildiğimiz kadarıyla bölgesel ve küresel gerçekleri ortay koymaya çalışıyoruz. Küresel güçler arasında, küresel çapta, Yeni İpek Yolu merkezli kıyasıya bir mücadele yaşanmaktadır. Tarihi geçmişi, bölgesel gücü ve jeostratejik konumu nedeniyle Türkiye bu mücadelenin tam orta yerinde. Küresel egemenlik mücadelesinde olan kutuplar Türkiye’yi kendi yanlarında görmek ya da kontrolleri altına almak çabasındalar. 

Küresel aktörlerin, Türkiye’nin geleceğini, Türkiye’nin yönünü ve tercihini ortaya koyan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimlerine kayıtsız kalmaları mümkün değildir. 23 Haziran seçimlerini ve olası sonuçlarını, bir de “Sandıkta kimler var?” sorgulamasıyla irdelemek gerekir. 

Milli mutabakata en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde yenilecek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimine ilişkin propaganda konuşmalarında, toplumun her kesimini kucaklayan bir dil kullanma mecburiyeti ortadadır. Her zamankinden daha fazla elele olmamız gerektiğine ilişkin başka birşey söylemeye gerek var mı?