Rusya, Tartus üssüne Ukrayna’daki Sivastopol deniz üssü kadar önem vermektedir. Nitekim Rusya Federasyonu Deniz Kuvvetleri Komutanı Vladimir Masurin, Sivastopol üssünü ziyareti sırasında, Rusya’nın Tartus’ta kalıcı bir deniz üssü kurmakta kararlı olduğunu belirten bir konuşma yapmıştı. Masuri’nin, “Tartus’ta kalıcı bir üs” vurgulamasını, Esed sonrasında “Akdeniz kıyısında Tartus merkezli bir devlet” olarak da okumak mümkündür ve bu teklifin Batılılar tarafından da kabul görme olasılığı oldukça yüksektir. Giderek sıkışan Esed’in de, böyle bir öneriye sıcak bakacağı yönünde yorumlar yapılıyor.
Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Vladimir İvanovski, Ankara'ya mecburi iniş yaptırılan Suriye uçağının Türkiye-Rusya ilişkilerinde bir sorun olmaktan çıkarıldığını, Putin'in ülkemizi ziyareti sırasında yapılacak görüşmelerde gündeme gelmeyeceğini ısrarla vurguladı: "Bu tatsız olayı ne kadar çabuk unutursak o kadar iyi olacak. Artık bizim malımız değildi. Para aldıktan sonra bizim sorumluluğumuz kalmadı. Geriye kalan Türkiye ile Suriye arasındadır."
Bu iyimser hava paralelinde, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Aydın Sezgin’in, “Karşılıklı olarak gerçekleşen bu ziyaretler, siyasi ilişkilerin ulaştığı seviyenin bir işareti. Ekonomik ve ticari ilişkiler ise Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerin esas güç kaynağını oluşturuyor. (…) Beşeri ve kültürel alandaki ilişkilerimiz de giderek güçleniyor" şeklindeki açıklaması, iki tarafın da, dünyanın yeniden şekillendiği bir dönemde, komşuluk ilişkilerine özen gösterdiklerinin bir işareti olarak değerlendiriliyor. Nitekim, önceki gün gerçekleştirilen Putin-Erdoğan zirvesi sonrası yapılan açıklamalar da oldukça iyimser bir hava yansıtıyordu. Putin, “Suriye konusunda Türkiye ile aynı görüşteyiz, Şam’ın avukatı değiliz” derken, Başbakan Erdoğan da, “Rusya ile aramızda diyalog stratejik perspektifin doğal bir sonucudur” diyordu. Bu diplomatik söylemlerin arkasındaki gerçekleri görebilmek, ancak günümüzde bölgedeki gelişmelerin tarihi perspektifini incelemekle mümkündür. Bölgemizde, yeni dünya düzeni bağlamında köklü bir değişim ve dönüşüm ve buna bağlı olarak, III.Dünya Savaşı görünümlü bir bir küresel liderlik savaşı yaşanmaktadır. Türkiye de Rusya da bölgemizde yaşanmakta olan gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmemek için çok dikkatli adımlar atmak zorunda olduklarının bilincindedir.
Rusya, şu aşamada, Türkiye ile olan ilişkilerinde bir kriz oluşmasını ve bunun derinleşmesini çıkarlarına uygun bulmuyor. Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan geniş coğrafyada, yeni dünya düzeni bağlamında gerçekleştirilmeye çalışılan değişim ve dönüşüm operasyonlarının Kırım Savaşı'ndan (1853-56) bu yana sürdürülmekte olan bir paylaşım savaşı olduğunun farkında. Bu konuda atılacak yanlış bir adımın her iki ülkenin çıkarlarını zedeleyebileceğini biliyor. Putin, “Şam’ın avukatı değiliz” derken, Rusya’nın Tartus’taki varlığından vazgeçebileceği konusunda en küçük bir ipucu dahi vermiyor.
Küresel bir aktör olarak İngiltere'nin rolünü üstlenen ABD, Rusya'nın, Sovyetler döneminde olduğu gibi, imparatorluk görünümlü bir güçlü bir kutup oluşturmasına izin vermek istemiyor. Bunun için de Rusya'nın, Çarlık döneminden bu yana sürdürdüğü sıcak denizlere inme politikasının önüne, büyük ölçüde kontrolünde tutabileceği bir “Büyük Kürdistan”la, güçlü bir set çekmeyi planlıyor. Putin’in, günümüzde yaşanmakta olan gelişmelerin tarihi boyutuna dikkat çekmesi ve bazı konularda ortak hareket etmemiz gerektiğini söylemesi sürpriz olmayacaktır.
Rusya'nın Suriye'ye bu denli güçlü destek vermesinin en önemli nedeni de, Akdeniz'e inme hayallerinin hayata geçirilmesinin simgesi olan Suriye'nin Tartus limanındaki üssünü, ne pahasına olursa olsun, kontrolü altında tutmak ve buna bağlı olarak da, Ortadoğu’daki en büyük silah alıcısını kaybetmemek istemesi..
GELİŞMELERİN TARİHİ BOYUTUNU GÖZDEN KAÇIRMAYALIM
Hatırlanacağı gibi, Çarlık Rusyası'nın sıcak denizlere inme çabalarını çıkarlarına aykırı bulan İngiltere ve Fransa, Osmanlı yönetimine baskı yaparak Kırım Savaşı'nın çıkmasına neden olmuşlardı. İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Kırım ovasında Rus ordusuna üstün gelmesi sonrasında Paris Anlaşması yapılmıştı. Batı'nın Osmanlı'nın toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu vurgulayan bu anlaşma sonrasında, Boğazlar üzerinden sıcak denizlere inme umutlarını yitiren Ruslar, bu defa, Kafkaslar üzerinden Basra Körfezi'ne uzanma çalışmaları başlatmıştı.
Rusların bu konudaki çalışmalarını tehlikeli bulan Batılılar, Kafkasların hemen güneyinden başlayan ve Güneydoğu Anadolu üzerinden Akdeniz'e uzanan bir "Büyük Kürdistan" seddi kurma planını gündeme getirmişlerdi. Günümüzde, Ortadoğu coğrafyasında, terör olayları, renkli devrimler, işgaller, "Arap Baharı" rüzgarları şeklinde izlemekte olduğumuz değişim ve dönüşüm hareketlenmelerinin Milad'ı, Kırım Savaşı'nın sonunda oluşan koşulların başlattığı çıkar çatışmalarının günümüze yansımalarıdır. Bu arada, ABD’nin, II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan İsrail’in güvenliğini sağlama konusundaki özenini de değerlendirmek gerekir.
Akdeniz havzası ve Avrasya coğrafyası, tarihte olduğu gibi, günümüzde de stratejik önemini sürdürmektedir ve jeopolitik uzmanlarının görüşlerine göre de bu özelliğini hep sürdürecektir.
Yazılarımızda, yeri geldikçe, "Kuzey Afrika'dan Afganistan'a uzanan geniş coğrafyada, çeşitli savaş yöntemleriyle yaşanmakta olan çok aktörlü çatışmalar, 'Ortadoğu Askeri Olimpiyatları' değil, III. Dünya Savaşı'dır" dememizin nedeni, olayın boyutuna ve ciddiyetine dikkat çekebilme kaygımızdır. Politikacıların ve bilim adamlarının yaşanmakta olan dünya savaşı görünümlü bu çatışmaları gerçek boyutundan çok daha hafif boyutta değerlendirmelerinin nedeni de, kurgulanmış bir küresel ekonomik krizin daha da derinleşmesini önleme kaygısıyla bağlantılı olabilir. Çünkü ABD, yeni dünya düzenini hayata geçirebilme operasyonlarını küresel bir ekonomik krizin narkoz etkisi altında daha kolay yapabileceğini hesaplamıştı. Fakat, evdeki hesap çarşıya uymadı ve küresel kriz, gelişmekte olan ülkelerden çok gelişmiş ülkeleri ve özellikle Avrupa Birliği ülkelerini olumsuz yönde etkiledi. Avrupa'yı yağmalanan Libya petroleri ve Kaddafi'nin Avrupa bankalarındaki serveti de kurtarmadı. Avrupa coğrafyasında devlet iflasları yaşanmakta..
“BU BİR DÜNYA SAVAŞIDIR” DİYEMİYORLAR
Ortadoğu'da yaşananların, Kırım Savaşı'ndan bu yana sürdürülmekte olan bir çıkar çatışmasının, yani ABD'nin, AB'nin, Rusya'nın, Çin'in, İran'ın, İsrail'in, Suudi Arabistan'ın, Mısır'ın, Katar'ın, bölgedeki diğer İslam ülkelerinin katıldıkları bir dünya savaşı olduğunun açıklanması, psikolojik savaş, siber savaş yöntemleri yanı sıra, ateşli silahların daha yoğun bir şekilde devreye girmesine neden olabilir. O nedenle, yaşanmakta olan bu çok önemli tarih sayfası, dünya kamuoyuna, "Arap Baharı" rüzgarları temalı bir dizi film tadında sunuluyor. Fakat bilmemiz gerekir ki, ABD'nin "Dünyanın patronu benim", Çin'in, "Bu yarışta ben de varım", Rusya'nın, "Yüzyıllık rüyamı gerçekleştirip Akdeniz'e inmişim, Suriye'deki üslerimden asla vazgeçmem" dedikleri çok ciddi bir paylaşım savaşı yaşamaktayız. "Savaş doğuran savaş" olarak nitelediğimiz Kırım Savaşı, bazı yeni aktörlerin eklenmesiyle ve aynı nedenlerle devam etmektedir. Kırım Savaşı Balkan Savaşları'nı, Balkan Savaşları I. Dünya Savaşı'nı, I. Dünya Savaşı 1929 ekonomik kriz üzerinden II. Dünya Savaşı'nı doğurmuştu. Her iki dünya savaşının çözümüme kavuşturamadığı sorunlar, dünyamızı yeni bir küresel çatışmaya sürüklemiştir.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Ekim ayından bu yana ertelediği ziyaretini sonunda gerçekleştirildi. Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısı bağlamında Çırağan Sarayı'nda biraraya gelen Putin ile Başbakan Erdoğan hangi konuları gündeme getirdiler, imzalanan 14 anlaşmanın konuları nelerdir? Bilemiyoruz..
Putin-Erdoğan buluşması, iki ülke arasında giderek tırmanan Suriye merkezli krizin yumuşamasına bir ölçüde katkı sağlayabildi, ama bu yumuşama, Putin'in Suriye sınırına yerleştirilmek istenen patriot bataryalarından duyduğu rahatsızlığı dile getirmesine engel olamadı. Putin, gelişmelere Türkiye gerçeği açısından bakmaya çalışsa da, Türkiye'nin Esed sonrası önerilerine nasıl bir yanıt verdiği ya da vereceği de bütün dünyanın merak konusu..
PUTİN AKDENİZ’DE YENİ BİR DEVLET Mİ İSTİYOR?
Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Aydın Sezgin'in Putin'in Türkiye ziyareti öncesinde yaptığı iyimser açıklamlar, "Heriki tarafın da 16 Kasım 2001 tarihli Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında Avrasya'da İşbirliği Eylem Planı çerçevesinde hareket etme kararlığında oldukları" şeklinde değerlendirildi. Erdoğan-Putin görüşmesi sonrasında yapılan açıklamada, ‘Esed sonrasında Rusya’nın Tartus’taki varlığı’ konusunun gündeme gelip gelmediği belli değil.
Tartus’taki askeri üs, Çarlık Rusyası’nın sıcak denizlere inme hayallerinin hayata geçirilmiş olmasıyla sınırlı bir konu değil; Rusya buradaki varlığını, küresel bir aktör olduğunun göstergesi olarak değerlendiriyor. Tartus üssü, Soğuk Savaş döneminde Ruslar ordusu tarafından çok yönlü bir bakım ve askeri malzeme deposu olarak kullanılmıştı. Bugün için resmen Ruslara ait olmadığı söylense de, Tartus’ta çok sayıda askeri uzman ve askeri malzeme bulunmaktadır. Suriye konusunda zorlanan ABD’nin, Rusya engelini aşabilmek adına, Esed sonrasında Tartus’ta Rusya’nın kontrolünde bir devlet kurulmasına sıcak baktığı, Batı kulislerinde ciddi ciddi konuşulan bir konu..
Rusya, Tartus üssüne Ukrayna’daki Sivastopol deniz üssü kadar önem vermektedir. Nitekim Rusya Federasyonu Deniz Kuvvetleri Komutanı Vladimir Masurin, Sivastopol üssünü ziyareti sırasında, Rusya’nın Tartus’ta kalıcı bir deniz üssü kurmakta kararlı olduğunu belirten bir konuşma yapmıştı. Masuri’nin, “Tartus’ta kalıcı bir üs” vurgulamasını, Esed sonrasında “Akdeniz kıyısında Tartus merkezli bir devlet” olarak da okumak mümkündür ve bu teklifin Batılılar tarafından da kabul görme olasılığı oldukça yüksektir. Giderek sıkışan Esed’in de, böyle bir öneriye sıcak bakacağı yönünde yorumlar yapılıyor.
Erdoğan- Putin görüşmesinden dışa yansıyan olumlu görüntüler bölge ve dünya barışı açısından sevindiricidir, ama dünya siyasi haritasını yeniden şekillendirmek üzere kolları sıvayanların hedefleri, bu iki komşu ülkenin çıkarlarıyla ne derece uyumludur? Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)'nin Suriye etabında zorlanan yeni düzen kurucular, önlerindeki Rusya engelini "Tartus'ta bağımsız bir devlet" formülüyle aşacaklar iddiaları ne derece doğrudur? Zaman gösterecek; sanırım fazla beklemek de gerekmeyecek..