Televizyon kanallarında dînî mes'elelerin magazinleştirilmesinden i'tibâren, ekranlarda arz-ı endam etmekten mahrum olanlar, kendilerine birer internet sahifesi tanzim ettirerek dînî mevzuları bu sahifelerde magazinleştirerek kendilerini tatmin etmenin yolunu bulmuşlar.. "Hazret-i Muhammed bugün yaşasaydı hangi kıyafeti giyerdi?" suâlini kendi kendisine sormuş, cevabını da yine kendi kendisine vermiş, "Peygamber bugün yaşasaydı, hangi toplumda yaşıyorsa o toplumun genel, yaygın ve mâkul kıyafeti neyse öyle dolaşacaktı, O'nu kıyâfet bakımından halkından ayıramayacaktık. Onun bu konudaki sünneti budur." Umûmî ve prensiplerden hareketle bu mantığın hatalı olduğunu söylemek mümkün değildir; daha önceleri de buna benzer, en azından edebe muhâlif, yakışıksız ifadeler kullanılmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Arapça ve Farsça Metinler hocası olan merhum bir öğretim üyesi, "Hazret-i Peygamber bugün yaşasaydı, eşini ve kızını günümüz kadınları gibi giydirir, gerekirse başlarını açtırırdı" gibi insanı küfre götürecek çok çirkin bir kelâmda bulunmuştu. Yanılmıyorsam, Prf. Dr. Yaşar Nuri Öztürk de zaman zaman buna benzer ifâdeler kullanmaktadır. Hiçbir kimsenin, sıfatı ne olursa olsun, âlemlerin Efendisi, vahiyle müeyyed, Sevgili Peygaber'imizi 1400 sene sonra kendi kafalarındaki kalıplara sokma hakları yoktur. Dolaysiyle de "Peygamber bugün yaşasaydı şöyle yapardı, böyle yapardı, şöyle giyinirdi, böyle giyinirdi" gibi hükümler vermek en azından edebe aykırıdır. "De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim, (şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibâdette hiçbir şeyi ortak koşmasın." (Kehf 18/110) " De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana İlâh'ınızın bir tek İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!" (Fussilet 41/6) (Allah'a yönelme iman, itaat, tevhid, ibâdet ve ihlasla mümkündür. Aynı zamanda şeytanın telkinlerine uymamak, Allah'ı bırakıp başka dost ve uydurma şefaatçılar edinmemek, Allah'a yönelmenin temel şartlarıdır.) "Peygamberleri onlara dediler ki: (Evet) biz sizin gibi bir insandan başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah'ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Mü'minler ancak Allah'a dayansınlar." (İbrahim Suresi 14/11) "Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesiyle İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir." (Al-i İmran 3/33, 34) "Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir." (Hac 22/75) "(Resûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesiylesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir." (Furkan 25/20) Peygamberler, pek taiî Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed-Mustafa Salla'llahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz birer beşrdiler, insanlarla birlikte yaşadılar, yediler içtiler, uyudular, insanlarla birlikte çarşı-pazar dolaştılar. Bu bakımdan insanlarla birlikte yemeleri, giyim-kuşamda onlara benzemeleri tabiîdir. Ancak, Peygamberler aynı zamanda ezelde Allah tarafından seçilmiş insanlardırlar, Allah tarafından vahiy ile te'yid edilmişler, ruhlar âleminden itibaren de "İsmet" sıfatları gereği Allah tarafından her tür kötülükten ve beşerî zaaflardan korunmuşlardır. Melek vasıtasıyla veya vasıtasız olarak Allah'ın kelamına muhatap olmuşlardır. Peygamberler gönderildikleri toplumlara uymak, onların anane haline getirdikleri bir takım sapkınlıklara tâbi olmak için değil, onları kaldırmak menfilikleri düzeltmek için birer "Islahatçı" olarak gönderilmişlerdir. Nitekim, "De ki: Ey Kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızk vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah itmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim." (Hûd 11/88) (Bu âyette bir peygamberin en önemli vasıflarının sıralandığını görüyoruz. Her şeyden önce peygamberler Allah tarafından kendisine veya kendisinden önceki bir peygambere gönderilmiş bir delile yâni vahye dayanır. İkincisi peygamberler, ümmetlerine tebliğ ettikleri şeyleri her şeyden önce kendi nefislerinde yaşarlar; sözleriyle özleri birbirine uyar; ümmetlerine tebliğ ettiklerine muhalif davranmazlar. Üçüncüsü peygamberler birer ıslahatçıdır; onların görevi yapmak düzeltmektir; iyiliğin hâkim olması; insanların doğruya ve iyiye yönelmesi için elinden geldiğince çaba göstermektir. Dördüncüsü, peygamberler, sadece Allah'a güvenir ve dayanırlar; başarının yalnız Allah'tan geldiği hususunda hiçbir şüpheleri olmaz; bu sebeple de Allah'tan başka hiçbir kuvvet ve desteğe sahip olmasalar bile yine de ümitsizliğe düşmezler.) Peygamberler, kendilerinden önceki peygambere vahyolunan hükümleri ümmetlerine tebliğ etseler de, aslâ, ümmetlerinin kötü âdetlerini veya başka milletlerin tatbik ettikleri mevzuatı taklid etmezler. Onun için her peygamber birer ıslahatçı, büyük inkılapçıdır; ümmetinde gördüğü her kötülüğü kökünden değiştiren, yerine orjinal, yepyeni kurallar getiren devrimciler (aslında bu kelimeyi hiç sevmiyorum, ama, kullanmak mecburiyetinde kaldım.M.A.).. Dünya tarihinin en muhteşem inkılabını meydana getiren Hazret-i Peygamber, kölelik, kadınların insanlık dışı muamelelere tâbi tutularak herhangi bir mal ve eşya gibi alınıp-satılması, ekonomik hayatın ve sermâyenin birkaç mütegallibenin eline geçmesi suretiyle toplumun bütününün mağdur edilmesini tevlid ettiren faiz sisteminin temelinden değiştirilmesini emretmiş, yakın akrabalarından başlamak suretiyle, kan davalarını, faiz muamelelerini iptal etmiş, kökünden kaldırmıştır. İçinden çıktığı Kavminin giyim-kuşam gibi günlük hayatlarında değiştirilmesi gerekenler de ya vahiy tarikıyla değiştirilmiş veya bizzat Peygamber sünneti ile değiştirilmiştir. (Kadınların başlarını nasıl örteceklerine dâir, âyetle, Peygamberimizin kadın ve erkeklerin etek boylarına kadar verdiği ölçü) gibi.. "Peygamber, günümüzde yaşasaydı, günümüzde kabul görmüş kıyafetleri giyerdi." demek, Peygamber'i, bizim gibi herhangi bir mukallidin durumuna düşürmek anlamına gelir ki, bu Ümmet-i Muhammed'den herhangi bir Müslümana yakışmaz. Hem sonra günümüz kıyafetleri Müslümanlar tarafından genel kabul görmüş birer kıyafet midir ki, şapkadan ceket-pantolona aslında birer frenk kıyafeti olup bizler giyim-kuşamda da frenkleri taklit etmişizdir... "Hazret-i Peygamber'in husûsî bir kisvesi var mıydı? İmam-ı Rabbânî Neslinin alâmet-i Fârikası bir kisve var mıdır, ya da olmalı mıdır? Haftaya...)