PAPA'NIN ZİYARETİNİN ARDINDAN!. (4)
Mustafa AKKOCA
Papa'nın Türkiye'yi ziyareti sırasında yazılı ve görüntülü mütâreke matbuatı misyonerlik faaliyetlerine olağanüstü katkı vermiştir.
Sürmanşet sayfalar, televizyon kanallarında ilgili-ilgisiz, bilgili-bilgisiz kişilerin katıldıkları paneller gırla gitmiştir. Papa'nın yurdumuzda bulunduğu 4 gün zarfında memleketimizin bütün sıkıntıları gözardı edilmiş, Papa ile yatmış, Papa ile kalkmıştık.
Bu hengâmede karı-koca Hatemî'ler, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza Hukuku öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hüseyin Hatemî ile eşleri, Avukat Kezban Hâtemi en fazla câlib-i dikkat olanlardı.
Aynı anda ayrı ayrı katıldıkları televizyon panellerinde aslanlar gibi Papa'yı, Papalığı, Patriği, Patrikhâne'yi savunuyorlardı.
Karı-koca Hâtemî'lerin Fener Rum Patrikhânesinin ve Patriğin avukatları oldukları biliniyor. Avukatlar elbette, müvekkili oldukları kurumları veya şahısları mahkemeler ve icrâ dâireleri nezdinde temsil ederler ve haklarını müdafaa ederler. Fakat, avukatların müvekkili oldukları müesseselerin veya şahısların inançlarını felsefelerini de müdafaa etmeleri gerekmez. Oysa, Hâtemî'ler, memleketimizde Papalık, Patriklik ve genelinde Hıristiyan misyonerliği, vatanımız, milletimiz hakkında ötedenberi ta'kip ettikleri hâinâne düşünceler ve faaliyetler dolayısiyle haklı olarak duydukları endişeler karşısında bir katolik inanç sahibi din adamından, bir ortodoks din adamından ziyâde Hıristiyanlığı müdafaa eder hale gelmişlerdi. Panellere katılan Hıristiyan din adamları kendi inançlarını koruma ve kollama noktasında Hâtemî'lerden çok daha cesur değillerdi.
Hele, Avukat Kezban Hatemi Hanım, bilim ve fikir adamları tarafından Patriğin, Patrikhâne'nin hâinâne hile ve desîselerini inkâr götürmez bir şekilde müdellel olarak ortaya koyulunca, müvekkili olduğu Patrikhâne'yi ve başındaki Patriği sıyânet hamiyetiyle kendinden geçmiş, sinirlerine hâkim olamamış, "Unutmayalım ki, bu toprakların (herhalde Anadolu ve İstanbul'u kastediyor) gerçek efendileri bunlardır," deyivermiştir.
İnsan düşünmeden edemiyor, çok tartışılan 301.Madde eğer bu söylemler için kullanılmayacaksa T.C.K.'na niçin konulmuştur?
Patrikhâne'nin ve Patriğin avukatı Kezban Hatemî'nin kocasının Yenişafak Gazetesinde yazdıklarından anlıyoruz ki, Hüseyin Hâtemi, gerek yazılarında ve gerekse televizyonlarda katıldığı açık oturumlarda Hıristiyanlığa verdiği destek dolayısiyle dikkatli ve gayet-i diniyyeleri kuvvetli kardeşlerimiz tarafından kesif bir tenkide mâruz kalmış, bunlardan bunalmış bir vaziyette şikâyet zımnında şunları yazmıştır.
"Papa'nın İstanbul'dan ayrılmasından hemen önceki ayini sırasında Ruhul-Kudüs (Saint Espirt) Kilisesinde İlber Ortaylı Bey ile yan yana idim. (Bu ikiliyi hiçbir zaman bir camide yan yana görmedik) Lâik Fransa'nın konsolosunun Alman asıllı Papa'ya gösterdiği saygıyı gördüm. Onların hesabına çok memnun oldum, gıpta ettim, biz Müslümanlar adına içim sızladı. Ayin sırasında, Katolik ruhânîleri, Süryanî ve Keldânîler, Ortodoks Patriği ve Ortodokslar, Ermeni Patriği ve Ermeniler, Süryan-i Kadim Patrik vekili ve bu cematten Süryânî'ler bir arada idi. Arap nağmeleri ile ve Arapça, Süryânîce ilâhîler okundu. İsâ ve Meryem sevgisi dilleri ve mezhepleri birleştirdi. Papa âyin sonunda ayrılmak üzere iken, bu birliği hissetmeden doğan neş'e doruğa vardı. Bir çok kişi genç kızlar ve çocuklar İtalyanca "Yaşasın Papa!" nidası ile zıplamaya ve alkış tutmaya başladılar.
Ayinden çıktım, bilgisayarın başına geldim, açtım ve beklediğim iletilerle karşılaştım: İğrenç ve seviyesiz hitaplar ve ittifak halinde ithamlar; Şiîler tarih boyunca "Müslümanlara" karşı Hıristiyanlarla ittifak etmişler, bu sebeple ben de şimdi Papa'ya "hoşgeldin," demekle aynı şeyi yapıyormuşum, Hıristiyanların haşrolunmam için dualar vs."
Hâtemî'nin bu görüşlerini cevaplandırmadan önce, kendisi de bir Şiî olan Hatemi'nin nasıl bir inanca sahip olduğunu gösteren şu çarpıcı paragrafa bir atfı-nazar etmenizi hasseten rica ediyorum.
"Böyle dualara mâruz kalan bir kimsenin düşünebileceğini ben de düşündüm, insanlık şehidi Hüseyin'den bahsedişimi İslâm düşmanlığımın delili sayan bu mahlûkât ile, cehennem hastahanesi yolunu tutmak üzere haşrolmaktan ise (doğrusu, haşrolunmak, hiç kimse kendi irâdesiyle haşrolmayacak, mahşer günü vazifeli melekler tarafından tıpkı mevkuflar gibi zorla getirileceklerdir. İsa ve Meryem sevgisiyle dolu gönüllere sâhip Hıristiyanlarla haşrolmayı tercih etmez miyim? Şu halde, geçen gün de değindiğim gibi, bu mahlukatın, sevgiye susamış gençlerin misyonerlere kapılmalarının başlıca etkeni olduğu açık değil mi? Yine geçenlerde yazdığım gibi, bu iğrenç sövgüler ve ahlaksızlar İslâm ile nasıl te'lif edilebilir?"
Hüseyin Hâtemî'nin bu görüşleri çok geniş tahlili gerektirecek vasıftadır, tahlil de edilecektir. Ama, lütfen şu usluba bir bakar mısınız?
Kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi Hıristiyanlığın goygoyculuğunu yapmayan ve bunu bir şekilde nâzikâne olarak kendisine bildiren herkese hakâret ediyor, onlara "Mahlukât" sıfatını uygun buluyor. Filhakîka "Mahlukât" Allah Celle Celâlühû'dan başka yaratılan her şey demektir, insanlar da yaratılanlar arasında bulunduğu için, insana, "Mahlûk," insanlara "Mahlukât," demek hakret ifade etmez, ne var ki, Hüseyin Hâtemî bunu herhangi bir bilim adamına yakışmayacak tarzda hakâret olarak kullanmıştır.
Biz, şimdi Hüseyin Hatemî'nin Şîa ile Papalığın münâsebetleri, tarih boyunca ve Haçlı Seferleri bağlamında Papalıkla Şîa'nın yaptığı yakın işbirliği, hâlen Birleşmiş milletlerde her hususta tam bir anlayış içerisinde olan iki devletten birisinin İran İslâm Cumhuriyeti, diğerinin Vatikan Devleti olduğu gerçeğini filan başka yazının mevzu'u yapmak üzere geçelim de, Papalığın ve Patrikliğin çeşitli vesiylelerle, memleketimizde yürütülmekte olan misyonerlik hareketlerinin birer parçası olarak tertipledikleri bütün etkinliklerde ve çok özel âyinlerde hazır ve nâzır olan, Hıristiyanlık inancı ve tarihi bakımından çok özel günlerde meselâ, her 30 kasımlarda Aziz Andreas yortularından Patriğin husûsî dâvetine mazhar olan ve tam kadro bu davetlere icabet edip bu âyin ve yortulara katılan, Hüseyin Hâtemî, eşleri Avukat Kezban Hâtemî, sık sık Hacıbayram Velî'nin ahfadından olduğunu göğsünü kabartarak tekrarlayan Rahmi M.Koç, Türkiye Askeri darbeler sonrası kurulan demokrasi dışı hükûmetlerin değişmez Sanayi ve Teknoloji Bakanı Şahap Kocatopçu, Kültür Bakanlığınca olağanüstü salâhiyetlerle mücehhez, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanlığı ile vazifelendirilen tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Papa'ya ya da Patriğe hayranlıkları dolayısiyle, katolikliği veya ortodoksluğu benimsemiş olabilirler. Bu en tabiî haklarıdır, tabiî olmayan yadırganan, hâlâ birer Müslümanmış gibi gözüküp, diğer taraftan Patrik Bartholomeos'un "Ekümenikliğini" Patrik'ten daha fazla müdafaa etmeleri, Heybeliada Ruhban Mektebinin açılışını, Patrik ve tüm Ortodoks'lardan fazla talep etmeleri, buna mukabil Türkiye'de Kur'ân Kurslarının ve İmam-Hatip Mekteplerinin kapatılmasını istemeleri ve her vesile ile kapatılmasını gündeme getirmeleridir.
Hüseyin Hatemi, katıldığı televizyon tartışmalarında İslâm'ın emirlerini tahkir etmekte, kurban kesimi gibi sosyal yanı ağır basan önemli bir ibâdeti vahşet olarak nitelendirmektedir. Eşleri, Avukat Kezban Hatemi, Kur'ân-ı Kerim'deki sarih hükümlere rağme "Kur'ân'da kadınların örtünmelerine dâir herhangi bir âyet yoktur," demektedir.
Nifak'a lüzum yoktur, herkes nerede saf tutacağını bilmelidir, bir misyonerden ziyâde misyoner olanlar, sevgi-mevgi diyerek teslisi, yâni şirki benimseyenler, artık Müslümanların yakasından düşmelidirler!.
Yorumlar