Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarında Söğüt, Domaniç, Bilecik ve Eskişehir yörelerinde kampçılık ve dağcılık doğal spordu. Göçebe yaşantıdan kalma alışkanlığa ve bölgenin coğrafi şartlarına uygun olarak yazın yaylalara çıkılırdı. Aynı olay günümüze kadar Trabzon’da da devam etmiştir. Bu yaylalarda obalar arası güreşler, menzile ok atmalar, cirit oyunları ve avcılık yapılırdı.

Osman Bey kurduğu ilk Osmanlı askeri birliklerinin eğitimine bizzat önem verirdi. Sefer olmadığı zamanlarda orduda, eğitime hazırlık için eğitim niteliğinde spor sayılan yarışmalar düzenlenirdi.

Orhan Gazi döneminde ilk kez Sipahi Bölüğü kurulmasıyla binicilik sporu orduda bir meslek haline gelmiştir. Yine bu dönemde okçuluk ve ok atma yarışmalarına önem verilmiştir. Öte yandan avcılık sporu da bu dönemde akıncılık ve savaş faaliyetlerine hazırlık kabul edildiğinden bu alanda da Orhan Bey’in kardeşi Süleyman Çelebi öncülük ederek avcılık sporunun yaygınlaşmasını sağlamıştır. Süleyman Çelebi ve I. Murat zamanında Rumeli’de Kırkpınar güreşleri başlamıştır.

Yine I. Murat zamanında Anadolu’da özellikle güreş ve avcılık, savaş hazırlığı olarak gelişmiştir. Ancak Yıldırım Beyazıt dönemi ise daha çok savaşlarla geçtiği için halk spora fazla zaman bulamaz. Bu dönemde padişah avcılığa önem verdiği için SEKBAN sınıfını yeniçeri ocağı içinde ordunun av işlerine çıkması görevlerini düzenleme amacıyla kurmuştur.

Mehmet Çelebi döneminde güreş, binicilik, ordu sporu olmuştur. Anadolu’da cirit halk arasında yaygındı. Bu dönemde Trabzon Pontus İmparatorluğu dönemini yaşayan Trabzon’da ise cirit hiç görülmemektedir. Anadolu’da olduğu gibi güreş ve at yarışlara ise daha yaygındı.

II. Murat döneminde Anadolu’da Osmanlılara daha çok toprak katılmış, at yarışları, güreş, cirit atma halk arasında yayılmıştır. Sarayda ise ok atma yaygındı. Padişah II. Murat usta bir okçu idi.

Trabzon, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461 yılında fethedildi. Bu tarihlerde Türk sporu ordunun, saray teşkilatının ve halkın elele vererek zevkle yaptığı uğraş haline gelmişti. Bu dönemde, Türk tarihinin ilk kez su sporlarına başlanmıştı. Bahriye Kanunnamesi’nde levent olacak deniz askerinin yüzme bilmesi mecburiyeti bulunmaktadır. Bunun yanında at sporları, binicilik, avcılık, önemini kazandı. Yine ilk kez bu dönemlerde sporla uğraşanlara ilgi gösterilmiş ve bunlar teşvik görmüştür. Bu dönemde Trabzonlular, Ege bölgesinde yaşayan halk kadar olmasa da levent olma şansına sahiptiler.

Öte yandan fetihten önce de Meydan işlevi gören yer Fetihten sonra da şehir meydanı olarak işlevini yürüttü. Hatta “Trabzon, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461 yılında fethedildikten sonra Kavak Meydanı (Bugünkü Kavak Meydanı Mahallesi) bir spor meydanı haline getirilip buralarda spor karşılaşmaları yapılırmış.

H. 926 (Miladi 1520), H. 961 (Miladi 1554) kaynaklarında Trabzon’un mahalleleri arasında meydan mahallesi vardır. Bu mahalle H. 961’de Kabak meydanı olarak anılmıştır. Bu mahallenin öbür adı Mescidi Hoca Alizade Mehmet Çelebi olarak geçmektedir.

1518’de Trabzon valisi olan İskender Paşa 1519’da şimdi Meydan diye adlandırılan Meydani Şarki’nin çevresinde çeşme yaptırdı.

Şakir Şevket:

“... Kavak Meydanı eskiden beri spor alanıdır. Burada Yavuz Sultan Selim’in valiliği zamanından kalma dikili ok menzili taşları vardır” demektedir.

Evliya Çelebi’ye göre “paşalar askerleriyle Kavak meydanına gelip cirit oynarlar. Burası büyük ve geniş bir yerdir. Meydanın ortasında üç gemi direğini birbirine bağlayıp dikerler, tepesine altın yaldızlı bir top koyarlar, bütün biniciler bu topa cirit atarlar. Vurana armağan verilir”.

Theophille dyrole Seyahatnamesi’ne göre Kavak meydanı genellikle bayram yeridir. Eski mezar taşlarının bulunduğu bu yerde, türbelerin çevresinde uzanan çayırlarda atlılar cirit oynarlar.

Ancak Cumhur Odabaşıoğlu Trabzon'un mahalleleri arasında 1461-1520’de Meydan Mahallesi 1576’da Kavak Meydanı, 1930’da Kavak Meydanı’nı saymaktadır. Öte yandan Kavak Meydanı/Kabak Meydanı’nın zamanında cirit meydanı olarak kullanıldığını belirtmektedir. Ayrıca Ayasofya Mahallesi’nin bir kısmının bu mahalleye bağlı olduğu belirtilmektedir.

Bir başka kaynakta “Araklı Kariyesinde daha önce Tekfur’un (Trabzon’un son kralı olan David Kommen’in) Kabak Meydanı olan bir çayırlık”tan bahseder ise de bunun Trabzon’daki Meydan ile ilgisi aynı özelliklere sahip olması olarak gösterilebilir. Sonuç olarak adı zikredilmeyen birçok kaynakta; özellikle de seyahatnamelerde Trabzon’dan bahsedilirken mutlaka Meydandan da bahsedildiği göze çarpmaktadır. Demek ki spor sahalarının olmadığı dönemlerde spor alanı olarak yeşil alanlar, meydanlar kullanılıyordu. Trabzon’daki meydan ise, yüzyıllar boyunca mahalleleşmeye gitmiş ağırlığı Orta Hisar olan şehir merkezinin batıya doğru gelişmesini sağlamıştır. Günümüzde bu spor meydanı devlet tarafından Orman Bölge Lojmanları olarak kullanılmaktadır. Onun yerine de hemen alt mahallede (Ayasofya mahallesi) H. Avni Aker Stadı yapılarak spor alanı eksikliği giderilmeye çalışılmıştır.

Yine biz Osmanlı döneminde Trabzon ile ilgili spor kaynaklarına bakalım:

Dede Korkut’un yazdığı Kanturalı (gerçek ismi Turali Bey olup Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın dedesi) hikayesinde Kanturalı Bey’in Trabzon’da Sarı donlu Selcan Hatun ile evlenebilmek için Trabzon’da yapılan spor karşılaşmalarına katılır. Birinci olup onunla evlenmeye hak kazanır. Tekfur kızı, Selcan’ı vermez. Kız ona kaçar. Tekfur peşlerine asker salar. Hikaye bu kovalamaca sırasındaki mücadeleyi anlatır. Sonuçta Kanturalı, Selcan Hatun’la evlenir.

Trabzon valisi Hoca Ahmet Paşa, Tortum valisi Seydi Ahmet Paşa’ya rüşvet olarak yedi adet cirkab tirkeş (okluk), topuz ve baltalar ile at ve katır hediye etti.

Trabzon’da doğan, çocukluğu Trabzon’da geçen Şehzade Süleyman’ın sağlık ile ileri derecede ilgilenmesinin nedenlerini Trabzon’da aramak gerekir. Sağlığı korumanın en önemli yolu spor olduğuna göre Trabzon’daki eğitim faaliyetlerinde askeri eğitimi sırasında sporla iç içe olduğu kesindir. Kanuni’nin çocukluk arkadaşı Trabzonlu gezgin Aşık Çelebi (Mehmet Aşık)’la Trabzon’da balık avcılığının özellikle hamsi avcılığının çok önemli olduğunu yazar. Hamsi ile ilgili birçok bilgi verir. Daha sonra bu bilgiler bir çok seyyahın ve araştırmacının temel kaynakları olur.

Balıkçılık ve Trabzon ile ilgili Trabzon İskele Kanunnamesi vardır. H. 961’de Trabzon Livası Kanunnamesi’nde yer alan bu kanun maddelerinde Madde 17: Trabzon livasında ne kadar balık olursa her cinsinden öşür alınacaktır.

Madde 9: Trabzon Delaliye Kanunnamesi balık avlayan ve sula tabir edilen sandallardan iki akçe alınır.

Bu kanunları Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ndeki “Trabzon halkı yedi sınıftır” sözü ile pekiştirelim. Bu yedi sınıfın üç sınıfı spor ile ilgilidir. Bunu şöyle açıklar.

1- Kılıç, bıçak, Trabzon baltası yapan çuha feraceli sanatkarlar,

2- Balıkçılar,

3- Deniz taşımacılığı ile uğraşanlar.

Hamsi ve balık spor değil de meslek olarak düşünüldüğünde “Spor ile ne ilgisi var?” sorusunu gündeme getirir. Balıkçılık kayıkla, yelkenli ile yapılıyordu. Yüzme bilmeyi, gerekirse uzun süre yüzmeyi gerektiriyordu.

17. ve 18. yy.daki bütün gezginlere göre seyahatnamelerde ve diğer kaynaklarda Trabzon’da cirit oynandığı ve Meydan’da cirit yapılabilmesi için gerekli tesislerin bulunmasından bahsedilir. Ancak daha sonraki kaynaklarda cirit oyunu kesilir. Bunu şöyle açıklayabiliriz:

1- Cirit oynayanlar, daha çok Trabzon’a 16. ve 17. yy.larda göçenler tarafından oynanırdı.

2- Trabzon’da yeterli sayıda at yoktu. Ancak çok uzakta (Sürmene ve Of’ta) bulunan büyük at ahırlarında askeriye ye ait at bulunmaktaydı. Şehir ve kazalarının çok engebeli olması Trabzon’da attan çok katır bulunmasını gerektiriyordu. Bu nedenle Trabzon’a göç eden Türkmenlerin gelenek halinde oynadıklar cirit oyunu at sayısı azaldıkça önemini kaybetmiştir.

3- 17. yy.dan sonra Trabzon, Rusya ile yapılan savaşlarda doğu cephelerinin üs merkezi durumundadır. Bu nedenle doğuya, Kafkaslara ve Kırım’a Trabzon’dan asker ve malzeme sevkıyatı yapılırdı. Dolayısıyla oynayacaklar silahları ve atları ile askere gittiklerinden ve atın Trabzon’a uyum sağlayamaması yüzünden cirit oyunu önemini kaybedecektir.

Trabzon’da Osmanlılar dönemindeki olaya hükümdarlar yönünden bakılırsa Yavuz Sultan Selim’in uzun yıllar valilik yaptığı Trabzon’dan, Gürcüler ve Şiilere yaptığı seferler dışında hiç ayrılmamıştır. Yaş itibariyle eğitim dönemini aştığı için boş zamanını genellikle sporla geçirirdi. Çok disiplinli, güçlü, kuvvetli, gözü pek biri olması yüzünden yeniçeriler tarafından sevilmiş, padişah olmasına en büyük neden ortaya çıkmıştır. Özellikle atı Karabulut’a verdiği değer Trabzon’da binicilikte usta olduğunu gösterir. Öte yandan avcılıkta ve okçulukta babası II. Beyazıt ve dedesi Fatih Sultan Mehmet gibi mahirdi. Ayrıca satranç oyununda da çok usta idi.

Trabzon’daki Kavak Meydanında Yavuz Sultan Selim şehzadeliği döneminde ok atarmış. Öte yandan Trabzonlu gençlere de ok atma öğretimi ve yarışmaları yaparmış.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Trabzon’daki çocukluğu döneminde onun eğitimi sırasında kılıç, ata binme, okçuluk, avcılık, koşu gibi çeşitli sporları yaptığı aşikardır. Onun döneminde spor İstanbul ve askeri birlikler dışında Anadolu’da yayılmaya başlamıştır. Ancak asıl yayılma III. Selim zamanında gerçekleşmiştir. Çünkü onun zamanında da pek savaş yapılmamış, Anadolu halkı zenginleşmiş en refah dönemini yaşadığı bu devirde spora büyük imkan bulmuştur. Bunun sonucunda Anadolu’da spor için bir spor alanı yapılmıştır. Trabzon’da spor alanı ile ilgili bilgilere Köprülü Mehmet Paşa döneminde rastlanmaktadır. Bu dönemde Trabzon, Antep, Urfa, Diyarbakır gibi büyük kentlerdeki büyük alanlarda, güreş yarışmaları, ok atma müsabakaları, ok atıcılığı yapılmıştır. Bunun dışında Anadolu’nun hemen hemen her şehrinde binicilik, ok atıcılığı, güreş ve yüzme gelişmiştir. Bunlara ek olarak Trabzon’da balık avcılığı, kürek çekme, dağ ve nehir avcılığı gibi sporlar gelişmiştir.

(YARIN: OLİMPİYATLARDA İLK TRABZONLULAR)