İstanbul, Zeytinburnu’nda, 1950’li yılların sonlarında kurulan, Zeytinburnu Kur’ân Kursu Binası Yaptırma Derneği, gerçekten örnek bir dernek idi. Derneğin üçyüze yakın üyesi vardı, üyeler, aylık ve yıllık bazda aidat öderlerdi. Her üyüye, ta’kip eden seri numaralı birer hüviyet kartı verilirdi. Adı, soyadı ve doğum tarihi yazılı bu hüviyet kartında, üye numarası, aylık aidat miktarı da yazılıydı. Derneğe üye olduğu sırada, kendisine aylık veya yıllık bazda ne miktar aidat ödeyeceği sorulur, taahhüd miktarı hüviyet kartında belirtilirdi. Ayrıca, alfabetik sıra numaralı, Esâmî Defterindeki hanesine de işlenirdi. Üyelik aidatını ödemeyenlerin kongreye katılmaları ve genel kurulda söz hakları olmazdı. Taahhüd edilen aidat miktarları pek fazla bir yekûn tutmasa da, dâimî bir gelir olması hasebiyle önemli ihtiyaçları karşılar miktardaydı. Derneğin yıllık genel kurulunda, İdare Hey’eti, tahminî bir bütçe sunar, nereden ne miktarda gelir beklediklerini ve nelere harcamak istediklerini Genel Kurul üyelerine arzederler, mes’ele uzun uzun tartışılır bir karara bağlanırdı. Tahmînî bütçe, aidat gelirleri, taahhüd edenler taahhüdlerine sadık oldukları için aidat gelirleri tahminî değil, mutlak gelir olarak gösterilirdi. Ramazan ayında, fitre, zekât ve teberrû gelirleri, Kurban Bayramı’nda kurban derilerinden elde edilecek gelirler olarak tahmin edilir ve müzâkere edilirdi. Genel Kurul Kararları istikâmetinde, İdare Hey’eti, 0001’den karar gereği ne miktarda toplam tutar kadar teberrû makbuzu, ne kadar kopyalı makbuz ve fitre-zekât makbuzu (zarfı) bastırılacaksa, Karar Defterine işlenir, bu karar defteri veya noter tasdikli bir örneği, alakalı matbaa’ya ibraz edilir, teberrû makbuzları, fitre-zekât zarfları bu esaslar dâiresinde bastırılırdı. Makbuzlar ve zarflar, kesinlikle bir zabıt varakasıyla alakalı kişi veya kişilere teslim edilir. Teselsül ettirilen seri numaralı ile hangi teberrû makbuzunun kimin elinde olduğu, fitre ve zekât zarflarının kimlere verildiği tam bir zabıt ve kayıt altına alınırdı. Ramazan ayı içerisinde dağıtılan fitre ve zekât zarfları en geç bayramda toplanır, zarflar İdare Hey’eti üyelerinin tamamının hazır bulunduğu bir ortamda açılır, üzerinde yazılan miktarlarla zarfın içinden çıkan miktarlar karşılaştırılır, İdare Hey’eti’nin tamamının imzalarını taşıyan bir zabıt varakasıyla tespit edilir, aynı zamanda Karar Defterine de kaydedilirdi. Yardım edenlere nâzikâne bir şekilde, verdiği yardımın, zekât-fitre veya teberru mu olduğu sorulur, ona göre makbuz verilir ve banka’ya ayrı ayrı hesaplara yatırılırdı. Zekât hesabından yalnızca ihtiyaç sahibi talebeye nakit yardımı yapılır, fitre hesabından iaşe ve ibâte hizmetleri için para çekilir, inşaat ve demirbaşlar için ise teberrû hesabından harcanırdı. Dernek İdare Hey’eti bu şekilde davranmakla yardım edenlerin niyetlerine en uygun bir şekilde harcanmasını te’min ediyordu. Öyle ya! Fitre fakirlere verilirdi, bu yıllarda talebe’nin tamamı-istisnâlar olabilir- Anadolu’dan fakir ailelerin çocuklarıydı. Bu bakımdan fitre paralarının bu talebe’nin iaşe ve ibâtesi için harcanması en uygun yoldu. Zekât ise münhasıran fakir’in hakkıdır, zekâtta temlik de şarttır. Dolaysiyle zekât olarak yapılan yardımlarla cami, kurs binası ve diğer hizmet binalarının yapılması mümkün değildir. Hiçbir şarta bağlı olmaksızın yapılan yardımlar, (teberrû) hem iaşe ve ibate için hem de inşaat faaliyetleri için harcanabilirdi. Dernek faaliyetlerine hoca’ların, tedris faaliyetlerine dernek mensuplarının müdahalesi sözkonusu değildi. Hele, hocaların dernek faaliyetlerine müdahalesi, akçasal işlere bulaşması aslâ hoş karşılanmazdı. Tedris faaliyetleri için zarûrî gördüklerini dernek mensuplarına iletirler, vazifeleri orada biterdi. Kendilerine zabıt varakasıyla makbuz veya zarf verilenler, serî numaraları teselsül eden bu makbuz ve zarfları boş-dolu derneğe teslim etmeye mecburdu. Zarflardan birisini kaybetmiş, birisine vermiş geri alamamış ise, o yıl Ramazan Ayında, zarflara konulan en yüksek değer kadar bir meblağı derneğe ödemek zorunda kalırdı. Filhakîka, hem dernek mensupları, hem de derneğe dışardan destek verenler bu hususlarda o kadar dikkatli ve titiz davranırlardı ki, buna benzer bir muamele hiç olmamıştır. Derneğin Ramazan Ayı fitre, zekât ve teberrû’larından sonra en büyük geliri, Kurban Bayramı’nda toplanan kurban derisi ve bağırsakların satılmasıyla elde edilen gelirdi. Zaman zaman, günün şartları gereği, T.H.K. ve Kızılay’la işbirliği yaparak zaman zaman da müstakilen, yalnız, Zeytinburnu’nda değil, Fatih-Eminönü ve Bakırköy bilhassa Ataköy’den önemli miktarlarda deri ve bağırsak toplanırdı. Deri ve bağırsaklar için özel olarak bastırılan ve seri numaraları teselsül eden makbuzlar verilirdi. Toplanan deri ve bağırsak dernek idare hey’eti tarafından teşkil edilen bir komisyon tarafından ihale ile en yüksek fiyatı verene ihale edilirdi. O tarihlerde yakınlarda bulunan Kazlıçeşme Deri Sanayicileri bir avantaj idi. Türkiye ortalamasında en yüksek fiyattan deri ve bağırsakları bu dernek satıyordu. Diğer dernekler de aynı fiyattan deri ve bağırsaklarını değerlendirebilmek için, bu derneğe gönderirler ve bu derneğinmiş gibi değerlendiriliyordu. İlk yıllarda yalnız kurban derisi ve bağırsak toplanırken, daha sonraki yıllarda, canlı kurban ve kurban eti de bağışlanmaya başladı. Etler, günlük ihtiyaçlardan fazla gelmeye başlayınca, Zeytinburnu’nda bulunan ET-BALIK KURUMU Kombinasından bir oda kiralanarak günlük ihtiyaçtan fazla etler uzun bir müddet burada muhafaza edilmiş, ihtiyaç duyuldukça da belli miktarlarda alınıp kullanılmıştır. Tabiîdir ki, uzun yıllar sürdürülen bir dernek faaliyetini bir yazının dar çerçevesinde anlatmak mümkün değildir. Ne var ki, pekçok noktada derin ibretlik dersler vardır. Görüldüğü gibi, derneğin bütün faaliyetleri şeffaftır, gelirleri, giderleri, yapılanlar, yapılacaklar, muhtemel projeler alakalı herkese açıktır, şeffaftır. Derneğin varlığı, toplanan meblağ, zekât, fitre ve teberrû olarak bankaya, ayrı ayrı hesaplara yatırılmıştır. Banka cüzdanı, dernek merkezinde, idare hey’etinin, dernek üyelerinin görebilecekleri bir şekilde hazır bulundurulmaktaydı. İhtiyaçlar zuhur ettiğinde, İdare Hey’eti’nin kararı ile para çekilir, karar defterine, günlük gelir-giderlerin yazılı olduğu muhasebe defterine kaydedilirdi. Müslümanlardan toplanan paralar, derneğe, dernek idare hey’etine emânet edilmiş birer imânet olarak kabul edilir, bağışçıların rızası istikâmetinde her kuruş yerli yerine harcanırdı. Bu derneğin manevî mimarı ve moral gücü, Muhterem Hocamız Mustafa Özaltın idi. Kendileri bu tarihlerde Bakırköyü Müftüsü ve Zeytinburnu İstasyon Camiî olarak bilinen Emine İnanç Vakfı Camiî imamıydı. Bilhassa, Ramazan aylarında ve Kurban Bayramı’nda hamiyetperver insanlar, derneğe-kursa yaptıkları yardımlar yanında, Hocamıza, “Hocam! Derneğe gerekli yardımları yapıyoruz, bundan sonra da yapacağız. Her ne zaman ihtiyaç duyulursa o zaman da yaparız. Ancak, şu kadar miktarı da size, çocuklara bir bayram hediyesi, bayram harçılığı olarak lütfen kabul buyurunuz,” derlerdi. Fakat, Muhterem Hocamız aslâ kabul etmez, “Siz bu meblağı illâ da niyyet etmiş vermek istiyorsanız, lütfen veriniz, bendeniz derneğe verir, makbuzunu da en kısa zamanda size ulaştırırım,” derdi. Gerçekten de kendisine, çocuklara bir bayram hediyesi alması veya bayram harçlığı yapması için verilenleri derneğe teslim eder, makbuzunu alır, teberrû edene en kısa zamanda ulaştırırdı. Kısa bir müddet cami imamlığında kendisine vekâlet etmek nasip oldu, bendeniz de aynı Hocam gibi, şahsıma verilmek istenen yardımları kabul etmedim, derneğe teslim ettim, makbuzunu aldım, yardım edene ulaştırdım. Böylece, Aziz Milletimize verilen itimad ve güven yıllarca, Zeytinburnu’nda hizmetlerin her şart altında, bilâ fâsıla verilmesini te’min etmiştir. (Günümüz vakıf ve derneklerinin çalışma usulleri!?. Gelecek yazıda!...)