OLİMPİYATLAR VE UYGUR TÜRKLERİ
M. Kemal SALLI
ÜNLÜ İNGİLİZ GAZETESİ FİNANCİAL TİMES, OLİMPİYATLARIN BAŞLAMASI NEDENİYLE YAYINLADIĞI MAKALEDE, DOĞU TÜRKİSTAN'DA ÇİN BASKISINA MARUZ KALAN UYGUR TÜRKLERİNİN DEV PANDALAR KADAR DÜNYA MEDYASINDA YER BULAMADIĞINA DİKKAT ÇEKTİ VE "TİBETLİLERİN RİCHARD GERE'İ VAR, AMA UYGURLARI DESTEKLEYEN BİR TEK HOLLYWOOD YILDIZI YOK" DİYORDU.
"FREE TİBET" (ÖZGÜR TİBET) EYLEMCİLERİ OLİMPİYAT DUVARI YAKININA ÇAKTIKLARI UFACIK BİR PANKARTLA, DÜNYA KAMUOYUNUN DİKKATİNİ ÇEKMEYİ BAŞARDI. PEKİ TÜRKİYE UNESCO'NUN 2008 YILINI KAŞGARLI MAHMUT YILI İLAN ETMESİNDEN NİÇİN YARARLANAMADI?
Financial Times, Olimpiyatlarının başlaması dolayısıyla yayınladığı "Çin'deki Uygurların Kayıp Davası" başlıklı makalede, Çin baskısına maruz kalan Uygur Türklerinin dünya medyasında dev pandalar kadar ilgi görmediğini belirtiyordu. Uygur Türklerinin seslerini Tibetliler kadar duyuramamadıklarına dikkat çeken Financal Times, olimpiyatların hemen öncesinde yayınlanan bir makalesinde, "Tibetlilerin Richard Gere'i var, ama Uygurları destekleyen bir Hollywood yıldızı yok" diyordu. Doğru söze ne denir..
Tibetliler, Doğu Türkistan kadar baskı ve zulum görmedikleri halde her fırsatı değerlendirdiler, seslerini duyurdular. Dünya kamuoyu da yalnızca Tibetlilerin baskı gördüklerini duyduklarından, Doğu Türkistanda yaşayan Uygurların ne dayanılmaz işkenceler altında yaşam mücadelesi verdikleriden haberdar olamadı.
Kendi vatanlarında özgürce yaşamaktan başka bir istekleri olmayan Uygurların tek umudu kan kardeşlerinin, can kardeşlerinin yaşadıkları Türkiye Cumhuriyeti'ydi. Olimpiyatlar sırasında Tibetliler, her fırsattan yararlanarak seslerini duyurmaya çalışırlarken, her halde Türkiyeli kardeşleri de Uygurların seslerini duyurabilmelerinde yardımcı olacaktı. Beklentileri bu yöndeydi Doğu Türkistan'da yaşayan kardeşlerimizin..
Fakat, 2008 olimpiyatlarının da seslerini duyurmaya yardımcı olmayacağını, Anadolu'daki kardeşlerinin Doğu Türkistan'da Çin zulmü altında yaşayan Uygurların dertleriyle dertlenmediklerini, daha olimpiyat meşalesi İstanbul'dan geçerken anlayıp kahroldular.. Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, olimpiyat meşalesi İstanbul'dan geçerken, seslerini duyurmak, Çin zulmü altında inlediklerini tüm dünyaya haykırabilmek için yakaladıkları fırsatı kullanmak istediler, ama kullanamadılar. Kullanmadılar, çünkü Doğu Türkistanlı bir avuç kardeşimizin Sultan Ahmet Meydanı'nda düzenledikleri protesto gösterisi engellendi. "Kendi vatanımızda özgürce yaşamak istiyoruz" diye pankart açan kardeşlerimiz, meydanın uzak bir köşesinde adeta tecrit edildiler.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin gösteri yapmalarını engellemenin gerekçesi: "Çin ile aramızı bozmayalım.."
Peki, herhangi bir bağları olmadığı halde Tibetlilere destek çıkanların Çin'le araları bozuldu mu? Çin, olimpiyat öncesinde kendisini acımasızca eleştiren Financial Times'da "Çin'deki Uygurların Kayıp Davası" başlıklı makaleden dolayı, İngiltere ile ilişkilerini mi kesti; elçisini mi geri çekti?
Doğu Türkistan'da yaşayan kardeşlerimizin haklı davasını savunmanın ne sakıncası olabilir ki?.. Unutmayalım, haklı davalar dünya kamuoyu tarafından benimsenip savunulmadığında, mavi gezegenimize kaos egemen olur.
TİBET SESİNİ NASIL DUYURDU?
Olimpiyatlardan iki gün önce 110 binlik polis barajını aşmayı başaran dört kafadar, "Free Tibet" (Tibet'e özgürlük) pankartını stadyumun hemen yakınına astılar. Meşaleyi taşıyan atleti izleyen kameralar hiç farkına varmadan bu pankartın görüntüsünü bütün dünyaya ilettiler. İnternet yasak olduğundan,"Tibet'e özgürlük" pankartını Çin halkı göremedi, ama tüm dünya izledi. Gazeteler bu olayı birinci sayfalarından duyurdular. Olimpiyat stadının dibine dikilen "Free Tibet" pankartı, Pekin (Beijing)'in 7 yılda 4 milyar euro harcayarak hazırladığı sanal havai fişek gösterilerinden daha fazla ilgi topladı.
"Free Tibet" pankartı, Çin'in "Biz baskı rejimi değiliz" söylemlerine de gölge düşürmüş oldu.
Açılıştaki muhşem(!) havai fişek gösterinin bilgisayar destekli sanal bir gösteri olduğunun, açılışta şarkı söyleyen kızın play-back yaptığının, dev ebatlı Çin bayrağı taşıyarak "mozaik" tablosu oluşturan 56 çocuğun hiçbirinin Çin'de yaşayan etnik gruplardan olmadıklarının anlaşılmasının ardından, dört kafadarın olimpiyat stadı yanına diktikleri "Free Tibet" pankartı, umulandan fazla etkili oldu.
30 yıllık bir dizi reform hareketinin ardından Çin halkı ve ekonomisi fanatik komünizm baskısından ayrışmayı başarabilmişti. 2008 olimpiyatlarında, dünya çapında bir aktör olduklarını olduklarını gösterecek, bunun gururunu yaşayacaklardı. Çin halkı gelenekleri gereği, dışardan yapılan eleştirilere alışkın değiller, müthiş rahatsısız oluyorlar. Fakat, Tibet ve Doğu Türkistan konusundaki tutumları nedeniyle her zaman haklı eleştirilerin odağı oluyorlar..
"Free Tibet" eylemcilerinin savunmaları şuydu: "Çinliler olimpiyat oyunlarını propaganda aracı yapıyorlar, biz neden yapmayalım?"
2008 yılını UNESCO, "Kaşgarlı Mahmut Yılı" ilan etti.
Kim bu Kaşgarlı Mahmut?
Dünyanın ilk resimli ansiklopedisi olan Divan-ı Lügat-it Türk'ün yazarı Doğu Türkistanlı bir bilge..
Doğu Türkistan.. Kendi öz yurtlarında özgürce yaşamaktan başka bir istekleri olmayan Uygur Türklerinin yaşadıkları Çin esareti altında bir coğrafya parçası.. Türkiye, Doğu Türkistanlı kardeşlerinin sesini duyurabilmek için, UNESCO desteğini arkasına alarak "Kaşgarlı Mahmut Yılı" motifini ön plana çıkaramaz mıydı? Ulaşabildiği her noktaya Kaşgarlı Mahmut posterleri alarak Doğu Türkistan'ın özgürlük savaşını dünya kamuoyuna duyuramaz mıydı? Olimpiyat duvarı kenarına çakılan küçücük bir "Free Tibet" pankartının bile, Tibetlilerin davasının dünya kamuoyuna duyurulmasında ne kadar etkili olabildiğini yaşayarak gördük..
Yapamaz mıydık; Uygurlu kardeşlerimizin sesini -Çin'i incitmeden- tüm dünyaya duyuramaz mıydık?
Bu konuda hazırlıklı olabilseydik, yalnızca Kaşgarlı Mahmut bile yeterdi. UNESCO'nun "Kaşgalı Mahmut Yılı" ilan ettiği 2008 geldi geçiyor.. Söyler misiniz bu altın fırsatı kullanmak için ne yaptık?. Bırakın dünya kamuoyuna duyurmayı, Kaşgarlı Mahmut'u kendi insanımıza tanıtabildik mi?
MATBAAYI ÇİNLİLER Mİ BULDU, UYGURLAR MI?
Çin olimpiyatları, yalnızca Doğu Türkistan'da yaşayan kardeşlerimizin davası açısından değil, kökleri binlerce yıl öncesine dayanan Türk kültür ve medeniyetinin dünyaya gerektiğince duyurulması açısından çok önemli bir fırsattı. Bir örnek: Çin, olimpiyat oyularının Pekin (Beijing)'de yapılmış olmasından yararlanarak, insanlığa, özellikle Batı'ya "tarihi gerçekleri çarpıtmayın; matbaayı Çinlilerin bulduğunu kabul edin" mesajı vermeyi de ihmal etmedi..
Bu iddia konusunda da söyleyeceklerimiz vardı; "Matbaayı Çinlilerin değil, bugün Doğu Türkistan'da Çin baskısı altında yaşamakta olan Uygurlar bulmuşlardır" diyerek de dünya kamuoyunun dikkatini Doğu Türkistan sorununa çekebilirdik.. Batılı dostlar, açık açık söyleyemeseler de, Gutenberg'den çok önceleri Doğu'da matbaanın kullanıldığını biliyorlar. Bazı Batılı sanat tarihi uzmanları, matbaayı bulanların da, modern anlamda ilk karikatürü çizenlerin de Uygurlar olduğunu kabul ediyorlar. Bu konuda yapılmış ciddi yayınlar var, ama bizim haberimiz bile yok. Tarihine, kültürüne yabancı kalmanın bir toplumu nasıl kimliksiz bıraktığının, ne denli sarsıcı travmalara neden olduğunun farkında değil miyiz? En haklı olduğu konularda bile savunmasız kalabildiğinin farkında değil miyiz? Nobel Ödülü sahibi Orhan Pamuk'un, bir Türk aydını olarak görevi, yalnızca kendi toplumunu karalamak mıdır? Dünya çapında ünlenmiş bir yazar olarak olarak, ilk Türk ansiklopedisini yazmış olan Kaşgarlı Mahmut konusunda bugüne kadar ne yapmıştır?
Çinliler, matbaayı kendilerinin bulduklarını söylüyorlar, ama bu iddia havada kalmaya mahkumdur. Çünkü, sesleri ifade eden harflerden oluşan bir alfabeleri yoktur. Yazı yazarken, çeşitli kavramları ifade edebilmek için, binlerce resim kalıbı kullanırlar. Bu nedenle, modern anlamda matbaacılığın temelini atmış olmaları, yani harfleri yanyana getirerek baskı kalıpları oluşturmaları mümkün değildir. Onların, "dünyada ilk kez biz yaptık" dedikleri şey matbaacılık değil 'basmacılık' ya da 'yazmacılık', yani tesktil bezemeciliği olabilir ki, o konuda da Uygurların çok eskilere tarihlenen sonradan desenlenmiş dokuma örnekleri vardır..
Olimpiyat 2008'in Çin'de yapılmasından yararlanarak Uygurların insanlık tarihine yaptıkları katkıları ayrıntılarıyla anlatabilir, Doğu Türkistan'da yaşayan kardeşlerimizin acılarına bir nebze merhem olabilirdik. UNESCO'nun 2008'i Kaşgarlı Mahmut yılı ilan etmesi çok önemli bir fırsattı. Doğu Türkistan davasını duyurabilmek için illa Çin'e savaş açmak gerekmiyor ki..Bazı fırsatlar ustaca değerlendirildiğinde umulanın ötesinde sonuç alınabiliyor.
PEKİN DEĞİL, BEYŞEHİR DEMEK İSTİYORLARSA NEDEN YARDIMCI OLMAYALIM?
Çin, olimpiyatlar hazırlıklarının başladığı ilk günden beri Pekin şehrinin adının "Beijing" olarak yazılmasında ısrar ediyor. Bu konuda Çin'i sonuna kadar destekliyoruz.. Çünkü Pekin denilen şehir dillere destan bir yerleşim bölgesiydi; "kentlerin beyi" idi. Bu gibi yerleşim yerleri, bizde de BEYŞEHİR adıyla onurlandırılır. Evet, "jeing" şehir demek, "bei" de bildiğimiz "bey".. Yani, "Beijing"in açılımı Beyşehir ya da Beykent oluyor.. Adamlar Pekin'in gerçek adını kullanmak istiyorlarsa, neden yardımcı olmayalım?
Yorumlar