YAZININ ÖZETİ
Eğitimde değişim ve dönüşüm için öğretmenlerle ilgili temel çalışmalardan biri, hatta en önemlisi hizmet içi eğitimdir. Bu yolla, sisteme daha önce katılmış olan öğretmenlerin güncellenmesi, yeni öğretmenlerin ise entegrasyonu amaçlanmaktadır. Ancak bu süreçteki çalışmaların bilimsel anlamda söylemin ötesinde ve eylem niteliğinde olması gerekir.
Ülkemizdeki hizmet içi çalışmaları değerlendirdiğimizde, bu çabanın söylem döneminde takılıp kaldığını, bunun ötesine bir türlü geçemediğini görmekteyiz. Gerçek bu olunca hem eğitimde gözlenebilir bir değişim ve dönüşüm olmamakta, hem de bu hizmet içi çalışmalarına katılanların hevesi tükenmektedir.
Yapılacak şey kısa zamanda etkili şekilde eylem dönemine geçmektir. Değilse ülkemiz ve çocuklarımız adına telafisi zor kayıplara hazır olmalıyız!
HİZMET İÇİ EĞİTİMDE, SÖYLEME DEĞİL, EYLEME İHTİYAÇ VAR!
Geçen yüzyılın sonlarında ve kısmen de bu yüzyılın başlarında eğitime dair bütün söylemler oldukça ilgi çekmekteydi. Öğretmenler olarak, hepimiz o dönemlerde onlarca toplantıya katıldık, ancak bugün o toplantıların adını bile pek çoğumuz hatırlamıyoruz.
Söylem Dönemi olarak tanımlayabileceğimiz bu süreçte öğretmenlerimiz toplantıdan toplantıya koşarak, kişisel dosyalarını aldıkları katılımcı belgeleriyle doldurdular. Ama ne yazık ki az sayıdaki güzel hizmet içi çalışmaları dışında, büyük bölümünün sınıflara/okullara yansıması yok denecek kadar az oldu.
Az oldu, çünkü adı ne olursa olsun, hemen bütün toplantılarda sözden, nasihatten öteye geçilemiyor, ertesi gün sınıfa girecek öğretmenlerimizin eline somut bir uygulama materyali verilemiyordu. İşleyiş böyle olunca da toplantılar yavaş yavaş anlamını yitirmeye başladı.
Sadece söylemin bir anlam ifade etmediğini önce öğretmenler anladı ve bu tür sözel paylaşımlara olan ilgileri giderek en alt düzeye indi. Bu nedenle artık pek çok öğretmen, en iddialı toplantılara bile katılmamak için gerekçeler üretmektedir.
Acı gerçek şu: Öğretmenlerimiz, bu haklı tepkileriyle bir yandan söylemin anlamlı olmadığını ifade ederken, diğer yandan öğrenilmiş çaresizlik içinde bildiklerini yani ezberin bütün gereklerini eksiksiz uygulamaya devam ettiler/ediyorlar.
“BATI CEPHESİNDE YENİ BİRŞEY YOK!”
Yaşanan bu gerçekliğe rağmen Söylem Denemi tam gaz devam etmektedir. Her yıl eğitim adına yüzlerce toplantı düzenlenmekte ve bu toplantıların en iddialı olanlarında bile herkesin bildiği şu gerçekler döne döne tekrar edilmektedir:
- Eğitim sitemimiz ezbere dayanmaktadır!
- Ezber öğrenmeler unutulmaya mahkûmdur!
- Bu öğrenme biçimi çocuklarımızın zihinsel becerilerini geliştirmediği gibi, doğuştan getirdiği yeteneklerinin ortaya çıkmasına engel olmaktadır.
- Mevcut eğitim sisteminden geçen insanlar değişen ve dönüşen yeni hayatı artık yönetememektedir.
- Çocuklarımızı ezber eğitimden mutlaka kurtarmalıyız.
- Yeni nesillere değerler eğitimi de vermeliyiz.
NE YARARI OLDU?
Öğretmen olarak, bunların dışında uygulamaya dair somut örnekler göremeyince insanın haykırası geliyor!
Peki peki anladık!
Bırakınız eğitimcileri, sokaktaki insanın bile çok iyi bildiği yukarıdaki gerçekleri sadece tekrar etmiş olmanın bugüne kadar ne yararı oldu?
- Bunları tekrarlamakla ezberi mi ortadan kaldırdık?
- Ulusal sınavlarda sıfır çekenlerin sayısını mı azalttık?
- Uluslararası sınavlarda Türkiye’nin sırasını mı yükselttik?
- Değerler üzerine süslü laflar etmekle toplumdaki çürümeyi mi durdurduk?
YENİ BİRŞEY YAPMAK GEREK!
Gelin hep birlikte yeni bir şey yapalım.
Çocuklarımızın ihtiyaç duyduğu bilgi ve becerileri kazandırmak için öğretmenlerimize laftan öte, somut, elle tutulur etkinlikler önerelim. İnsanımızı dünya ölçeğinde hayata hazırlamaları için gerçek anlamda onlara destek olalım.
Ve öğretmenlerimize diyelim ki:
- Dersler, bilginin ötesinde ve ondan çok daha önemli olan zihinsel becerileri geliştirmek için birer araçtır.
- Ezbersiz öğrenmeler için ders etkinlikleriniz şöyle şöyle olmalıdır.
- Zihinsel becerileri geliştirmek için şu şu çalışmaları yapmalısınız.
- Bir yandan bunları yaparken, diğer yandan ezbersiz etkinlikler üretecek şekilde kendinizi güncellemelisiniz.
- Kendinizi güncellemez ve çalışmalarınızı bu tür etkinliklerle yürütmezseniz hem sizin emeğinize yazık olur hem de çocuklarımıza haksızlık etmiş olursunuz.
Bunları yaparken, eğitimde değişim ve dönüşüm için her şeyi Millî Eğitim Bakanlığından beklemenin doğru olmadığını kabul etmeliyiz. Zira müfredata yapılan kimi siyasi amaçlı eklentileri saymazsak, uygulamadaki programların ezbersiz eğitim ve öğrenci merkezli uygulamalara kapalı olmadığını bilmeliyiz.
BU BİR ÇAĞRIDIR!
Eğitime destek amacıyla hizmet üretmeye çalışan pek çok kişi ve kuruluşu çoğumuz yakından tanımaktayız. Bunların tümü iyi niyetli çaba içinde olan gönüllülerdir. Ancak bunca çabaya rağmen onların emeklerinin de yerini bulmadığını gördükçe üzülmemek elde değil.
Bilinen o ki, iddialı seminerlere, anlı şanlı sempozyumlara inat, ülkemizde, ezber eğitim tam gaz devam etmektedir. Bu bağlamda kim tersini söylüyorsa ya ezberin ne olduğunu bilmiyor ya da kendini kandırıyor demektir!
Bu anlamda etkili bütün yetkililer eğitimde değişim ve dönüşüm için yeni bir paradigma oluşturmalıdır.
ŞUNU ARTIK HERKES BİLMELİDİR!
- Ezber eğitimin devam etmesi, insan niteliğimizdeki aşınmanın daha da hızlanması demektir.
- Bu gidişe dur dememek, dünya yönetiminde söz sahibi olma hedefimizden vazgeçmektir.
- Olanlara seyirci kalmak, iç siyasette boğulma ve birlikte yaşamayı bile becerememek demektir.
Böyle bir gidiş, aynı zamanda G20’ yi unutmak, küresel sermayeye teslim olmak ve nihayetinde bağımsızlığımızı kaybetmek demektir.