Geçen hafta, bu sütûnlar’da, İstanbul Çamlıca Tepesi’ne yapılması kararlaştırılan cami için, Prof.Dr.Yüksek Mi’mar, A.Vekif Alp’in tasarladığı, Altın Kubbeli Cami Projesinin tafsilatını verirken, aynı sütûn’lara bir resim koyduk, değerli okuyucularımız için kısa bir test sorusu hazırladık. 
Resimde görülen bina, a) Şehirler arası otogar binası, b) Herhangi bir hava meydanı binası, c) Herhangi bir organize sanayi bölgesinde fabrika binası, d) Hiçbirisi... 
Hafta boyu, telefon’la ve sanal ortamda bizlere ulaşan okuyucularımız, en fazla, d) şıkkına işâret ettiler. Yâni, hiçbirisi dediler. Bir de ilâveten, “Her şeye benziyor, yalnız cami’e benzemiyor,” dediler. 
- Ehl-i İrfân okuyucularımız, hiçbirisi değil, derken “Otogar değil, hava meydanı değil, fabrika binası da değil, olsa olsa, cami olabilir, fakat görülen bina, aslâ cami’e benzemiyor,” dediler.
- Gerçekten, son zamanlar’daki moda deyimle, biz, cami’i’n minarelerini tıraşladık, bina’nın geri kalan kısmını herhangi bir cami’e benzetemedik. Bakalım, bizim benzetemediğimiz bu bina’yı okuyucularımız neye benzetecek, diye bu test usûlü sualleri hazırladık. 
Filhakîka, okuyucularımız da esâsen, test’de gösterilenlerden hiçbirisne benzetememekle birlikte, içlerinden ba’zıları, zekice, kısa bir zaman önce ibâdete açılışı münasebetiyle, yazılı ve görüntülü matbuatta, boy boy resimleri neşredilen cami’e ait olduğunu tesbit ettiler, fakat onlar da minâreleri tıraşlanmış bu binayı cami’e benzetemedikleri için, yine zekice, “hiçbirisi”, diye cevaplandırırken, “Cami’den başka her şeye benziyor,” dediler. 
- Minârelerini tıraşladığımız cami, Türkiye’nin bütün bölgelerinden, cami’lerde toplanan yardımlarla, Ankara’da, Eskişehir yolu üzerindeki Diyânet İşleri Başkanlığı’nın yanında inşa ettirilen, Merhûm Diyânet İşleri Başkanı, Ahmed Hamdi Akseki’nin adının verildiği cemaat kapasitesi bakımından, Türkiye’nin en büyük cami’i’lerinden birisiydi... 
- Diyânet İşleri Başkanlığınca yaptırılan cami’i’n temeli, 2008 yılında atılmıştı. 
Ahmed Hamdi Akseki Cami’i’nin husûsiyetleri şöyle sıralanabilinir; 
Cami, 80 bin metrekare kapalı alana sahip olup, 20 bin 618 metrekare avlu, 11 bin 87 metrekare peyzaj sahası bulunuyor. 
1860 araçlık kapalı otoparkı da bulunan cami’de, radyo ve televizyon stüdyoları, 80 adet tuvalet, 442 adet abdest alma yeri bulunmaktadır. 
Cami’i’n mi’mârî ve teknik husûsiyetleri: 
Cami, bütünüyle bir neoklâsik tarz aksettiriyor. Süslemeler’de, Anadolu Selçuklu tarzının en önemli simgeleri ve desenlerinin esas alındığı gözlenmektedir. Cami’in Ana Kubbesi, 4 fil ayağı üzerine oturtulmuş, 33 metre çapında Türkiye’nin en büyük kubbe’lerinden birisidir. Beher 4 minareye’de, asansörlerle çıkılabilinmektedir. Engelli vatandaş’ların cami’e ve külliye’de bulunan diğer sosyal ve içtimâî mekân’lara rampa, asansör ve yürüyen merdivenlerle kolayca ulaşmaları imkân dahilindedir. 
Cami’de, aynı anda 30 bin kişinin namaz kılabileceği gözönüne alınırsa, bu kapasite ile Türkiye’nin en büyük cami’i olduğu gibi dünyanın da sayılı cami’i’leri arasına katılmıştır. 
Büyük cami’i’lerin en büyük problemlerinden birisi de şüphesiz, ayakkabılıklardır. İstanbul’daki Salâtîn Cami’i’lerde, ayakkabılıklar saflar arasına konulmuş açık raflardır. Son yıllar’da, ayakkabıların ince şeffaf torbalara konulması yaygınlaştırılmasına rağmen, bu ince torba’ların ayakkabı kokusunu bütünüyle giderdiğini söylemek zordur. 
Bu cami’i’de, her namaz kılan için kilitlenebilen, tek ayakkabılık tahsis edilmiş, en önemlisi de, ayakkabı kokusunu giderecek bir sistem oluşturulmuştur. Sistem, bütün cami’i’lere, husûsiyle büyük cami’lere ve de İstanbul’daki Sâlâtîn Cami’i’lerine yaygınlaştırılmalıdır. 
- Mİ’MAR KOCA SİNAN FARKI: 
Batılı’lar, İslâm Mi’mârîsi’ni, Mi’mar Sinan’dan önce ve Mi’mar Sinan’dan sonra İslâm Mi’mârîsi, diye İslam Mi’mârisini iki bölümde mutala’a ediyorlar. Mi’mar Sinan’dan önceki İslâm Mi’mârîsinde, herhangi bir stil ve mi’mârî bütünlük yoktur; Hicrî, birinci asr’ın sonlarından i’tibâren, İslâm’ın fethettiği memleketlere inşa ettirilen cami’i’ler, Emevî’ler, Abbâsî’ler, Anadolu Selçukî’leri ve Beylikler dönemiyle, Mi’mar Sinan’a kadar Osmanlı Devleti Aliyye’mizde elbette ibâdet kasdıyla, büyük mekân’lar, ibâdethâne’ler, camiler yaptırılmıştır. 
İstanbul’u, daha doğrusu, Konstantiniyye’yi fetih maksadıyla, İstanbul’un sur’larının dibine kadar gelip muhasara eden Araplar, Cenevizli’lerin elinde bulunan, günümüzde, Karaköy-Perşembe Pazarı dediğimiz yerde inşa ettikleri Arap Cami’i, Şam-ı Şerif’in fethinden sonra, husûsiyle Haz.Muaviye radiya’llahu anh’in Şam Valiliği sırasında, Kadim Hıristiyanlığın bir (Agust) ma’bedinin de bulunduğu mekan’a, dünya’nın en büyük cami’i’lerinden birisi inşa edildi. Çeşitli dönemler’de, Anadolu’nun muhtelif yerlerinde inşa ettirilen Ulu Cami’ler, Selçuklular (Anadolu Selçûkî’leri), Beylikler Dönemi Cami’î’leri, Diyarbakır, Gürün Ulu Camii, Beyşehir Eşrefoğlu, Niğde Ulu Cami’i gibi camiler, ba’zılarında, mihrap kısmında küçük birer kümbet bulunmakla birlikte ekserisi, toprak damlı, düz çatılı olarak inşa edilmiştir. 
Bu Cami’i’lerin birer İslâm mâ’bedi olduğuna, ancak minâreler, ay ve yıldızlı âlemler’dir. 
Minâreler yıkıldığında, âlemler kaybolduğunda, günümüz moda deyimiyle, faraza, minâreler tıraşlandığında, bu cami’ler kocaman birer kervansaray’a veya herhangi bir kapalı çarşıya benzerler. 
- BİR DE Mİ’MAR SİNAN’IN ESERLERİNE BAKALIM! 
Koca Sinan’ın “Çıraklık Eserim’im”, dediği Şehzâde, “Kalfalık Eserim” dediği Süleymaniye ve “Ustalık Eserim” dediği Edirne-Selimiye ve diğer cami’iler... 
Mi’mar Koca Sinan, nasıl ki, kendisi, Erciyes’in eteklerinden kopup gelip, dünya mi’mârîsi’nin zirvelerine yükselmişse, Erciyes Dağını da sırtına yüklenip İstanbul’da bir tepe’ye kondurmuş, sonra da bütün mahâretiyle birlikte, kalbini, ruhunu, imanını da ortaya koymuş, maddî-ma’nevî, bütün varlığı ile, Koca Erciyes Dağını ufalamış, yoğurmuş, hamur haline getirmiş, hamuru da şekillendirerek, kubbesiyle, minâreleriyle, mihrabıyla, sonsuzluğa açılan taç kapısıyla, Hazire’den bakıldığında, Erciyes Dağının azemet ve ihtişamını andıran kıble duvarıyla, Allah’ına secdeye varmış bir mü’min gibi İstanbul’un yedi tepesinden üçüncüsüne kondurmuştur. 
Koca Sinan, bu muhteşem ma’bed ve diğer eserlerine ilmek ilmek, ilk düğümden son düğüme kadar, İslamı öylesine işlemiştir ki, cami’e ait beher bölümü lime lime etseniz, her zerresinde, yine İslâm’ı, yine bir İslâm ma’bedini bulabilirsiniz.
Eskiden, bir devirde bir benzeri bulunmayan, emsalsiz güzellikte olan, kişiye, nesneye, herhangi bir objeye, “Vahîdüzzaman” devrin, zamanın biriciği, bir teki denilirdi. Bütün zamanların vahidi, eşsiz ve benzersiz, Mi’mâr Sinan eseri şüphesiz ki, Edirne’deki Selimiye’dir. Birleşmiş Milletler, Bilim ve Kültür Bölümü, Unasko, Selimiye’nin kendi kategorisinde, bütün zaman’ların Cihan Vahidi olduğunu kabul etmiş, Selimiye’yi Dünya Mirası Listesine almıştır. 
Herhangi bir eser’in, Dünya Mîrası Listesine alınabilmesi için, kategorisinde, eser’in, kendisinden önceki hiçbir eser’in taklidi olmaması, kendisinden sonraki tarihlerde asla taklid edilememiş olması şart koşuluyor. 
Mimar Sinan’ın eser’leri kendi talebesi mi’marlar tarafından bile taklid edilememiş olup her birisi nev’i şahsına münhasır, özgün eserlerdir. 
Ma’bet ise, her zerresi ma’bettir, köprü ise, ebed-müddet köprüdür. Kervansaray ise ebed-müddet Kervansaray’dır. 
Velûd Şâir’lerimizden, Üstad Ayhan İnal’ın, “Koca Sinan” adlı uzunca şiir’inde,  
Eserinle donatılmış. 
Bir potada kaynatılmış; 
İslâm ruhu, Türk San’atı. 
İslâmı sütun sütun, nakış nakış işleyen, 
Üslûpta inceldikçe, mekânda genişleyen. 
diye hârika bir şekilde ifade ettiği gibi, eserlerinde, İslâm’ı sütun sütun, nakış nakış işlediği için, faraza, Süleymaniye’nin, Selimiye’nin minareleri ve âlemleri tıraşlanmış olsun, hattâ cami’i’n önemli bölümleri yıkılmış olsun, geriye kalan her bakiye son zerresine kadar oranın bir İslâm Ma’bedi, bir cami olduğunu gösterir. 
Diğer Mi’mar Sinan Eser’leri, Kılıç Ali Paşa Cami’i, Sinan Paşa Cami’i, Kaptan-ı Derya Büyük Piyâle Paşa Cami’i’leri de böyledir. Koca Mi’mar Sinan bu eserlere maddî gücü ve alın teriyle birlikte imanını, ihlasını da koymuştur. İstanbul’da, 19. Asır’da, Hıristiyan mi’marlar, (Balyan Kardeşler), inşa ettikleri cami’i’lere kendi ruh göklerini nakşetmişlerdir. Aksaray’da, Vâlide Cami’i, Lâleli Camii bu örneklerdendir. Minareleri tıraşlayınız, âlem’leri, ay ve yıldızları kaldırınız, her taraf Teslis (üçleme) motifleri ve teslis pencereleriyle doludur. 
Biz de, Diyânet Cami’i’ne biraz da bu gözle bakmaya çalıştık.