Reisi, söylem olarak ABD karşıtı bir politika izlese de, ABD ve İsrail’i tahrik edebilecek eylemlerden kaçınıyordu. Reisi’nin, Kudüs Tugayı Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesine, İran’ın Şam’daki konsolosluk binasının vurulmasına beklenen tepkiyi göstermemesi Tahran şahinlerini öfkelendirmişti. Bu “ihtiyatlı” tutumundan  dolayı Reisi, içerde sayıları giderek artan bir muhalif cephe oluşmasına neden oluyordu. Reisi’nin helikopterinin düşme nedenini sorgulayan bir grubun, “İran’da iç dengeleri etkilemeyi hedefleyen bir dış müdahale” yorumu Reisi’nin bu tutumuyla ilişkilendiriliyordu.

İran’ın yeni Cumhurbaşkanının kimliği, Reisi’nin helikopterinin düşme nedeninin bir bakım hatası mı, yoksa bir suikast mi olduğunu aydınlatacağı gibi, akıllarda oluşan pekçok sorunun da yanıtı olacaktır.

“NELER OLACAK?” sorusu yalnızca İran ile sınırlı bir soru değildir.

Atatürk Şah Riza

11 Haziran’da sınırlarımızın hemen güneyinde, Rojova’da bir seçim kurgulayan ABD, I. Körfez Savaşı sonrasında hayata geçirmeye çalıştığı Türkiye’yi güney sınırları boyuca kuşatacak olan “Büyük Kürdistan” kamuflajlı “Teröristan”ın ilk ayağını  gündeme taşımaya hazırlanıyordu. Türkiye’nin kesin ve net bir tavır sergilemesi üzerine, “Rojova’da seçim koşulları henüz oluşmamıştır” açıklamasıyla bu girişimini ertelemek durumunda kaldı.

Kapalı kapılar arkasında nasıl bir diplomasi trafiğinin yaşandığının ayrıntılarını henüz bilemiyoruz, ama ABD’nin bu açıklamasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seferberlik ilanı yetkisiyle bağlantılı olduğu değerlendiriliyor.

Rojova’da seçim ertelenmiş olsa da, İran’da Cumhurbaşkanı Reisi’nin vefatı nedeniyle, “50 gün içinde yeni cumhurbaşkanı seçileceğine” ilişkin yasa hükmünün gereği olarak, seçim hazırlıkları sürüyor. Yasal süre sonunda, İran’ın yeni cumhurbaşkanının kim olacağını ve kimliğini öğreneceğiz.

İran anayasasına göre, cumhurbaşkanının sağlığında herhangi bir değişiklik olduğunda, 50 gün içinde seçime gidilmesi gerekiyor. Pek, Hamaney’in yerine en şanslı aday olarak gösterilen Cumhurbaşkanı Reisi’nin yerine kimin gelmesi bekleniyor? Reisi’nin bir helikopter “kazasında” hayatını kaybetmesi cumhurbaşkanlığı konusunda kimin şansını artırmıştır?

Helikopter “kazasını”, “İran’da iç dengeleri değiştirmek isteyen bir dış müdahale olarak değerlendirenler, Cumhurbaşkanı Reisi’yi, Dışişleri Bakanı Abdullahiyan Eyalet’i, Tebriz Valisi Malik Rahmeti’yi, İran Dini lideri Hamaney’in Tebriz Temsilcisi Muhammet Ali Al-i Haşim’i ve Devrim Muhafız Ordusu’nun iki elemanını taşıyan  helikopterin düşmesi için bu kadar hatanın ve ihmalin nasıl biraraya gelebildiğini sorguluyorlar.

İran resmi makamlarının, “Tesadüf sayılamayacak kadar ihmal ve hatanın biraraya geldiği bu olay bir kaza olamaz” diyenlere verebilecekleri inandırıcı bir yanıtları olacak mıdır? Yoksa Reisi Dosyası, belli bir süre için “kaza” olarak etiketlenerek rafa mı kaldırılacaktır?

Reisi’yi ve yanındakileri taşıyan Bell 212 tipi yorgun helikopterin düşmesine ilişkin o kadar çok kaygı ve kuşku dolu yorumlar yapıldı ki, gerçekleri görebilmemiz için bazı ayrıntıların netleşmesini beklemek durumundayız. Helikopterin kara kutusunun çözümü açıklanmadığına göre, şu aşamada, “olayın” kaza mı sabotaj mı olduğuna ilişkin açıklanmaması gereken bazı gerçekleri var gibi.

Iran Devrimi

REUTERS NE DEMEK İSTEDİ?

Reuters’in, İran Cumhurbaşkanı’nın helikopterinin düştüğünü haber verirken, “Reisi öldürüldü” gibi net bir ifade kullanması oldukça düşündürücü değil mi?

Görüldüğü gibi, Reisi’yi taşıyan helikopterin düşmesi/düşürülmesi, yalnızca komşumuz İran’ı ilgilendiren bir konu değildir. Reisi’nin,  küresel güçler arasında yaşanmakta olan bir “rekabetin” kurbanI olup olmadığı sorgulanıyor. Olaya bu açıdan bakınca da, Reisi’nin hayatını kaybetmesine neden olan “olayı” küresel ölçekte ve çok boyutlu olarak değerlendirmemiz gerekiyor.

Reisi’nin ölümü sonrasında yaşanan gelişmeler, yapılan açıklamalar, küresel çapta çok ciddi bir hareketlenmenin yaşandığını göstermektedir. Reuters, “Reisi öldürüldü” derken, I. Dünya Savaşı’nın çıkış nedeninden mi etkilenmişti?  Reuters, hiç de istenmeyen ve arzulanmayan bir küresel gelişmeye mi dikkat çekmek istiyordu?

Humeyni̇ni̇n İran'a Geli̇şi̇ 1979

KİLİT SORU: “İNGİLTERE UKRAYNA SAVAŞININ UZAMASINI NEDEN İSTİYOR?”

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, “Erken seçim 3. Dünya Savaşı öncesinde yapılacak son seçim olacak” derken, neyi ima ediyordu? Sunak bunları söylerken, yalnızca İngiliz halkını korkutarak oylarını artırmayı mı hedefliyordu, yoksa yaklaşmakta olan bir küresel tehlikeye mi dikkat çekmek istiyordu?

İngiltere’nin, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’ye, “Size her yıl dört milyar sterlin yardım yapacağız” sözü verirken Ukrayna savaşının uzamasını hedeflediği anlaşılıyor. Peki, İngiltere yönetimi, 1. Dünya Savaşı’na neden olan suikast olayının gerçekleştiği bir coğrafyada yaşanmakta olan bir savaşın uzamasını neden istiyor olabilir? 

Bu soru “kilit soru”; çünkü, bu sorunun yanıtı, bölgemizde ve küresel çapta yaşanmakta olan çatışmaların nedenlerini çok net olarak ortaya koyacaktır. Yani konu, döndü dolaştı yine aynı konuya, yani, ABD ile Çin ve arka plandaki ortakları arasında “Kuşak ve Yol” merkezli yaşanmakta olan liderlik savaşına dayandı. Yazilarimizda sürekli vurguladığımız gibi, bir gelişmeyi yerel ölçekte değerlendirmek, olayın geleceğine değil, yalnızca geçmişine bakmak demektir. Üretebileceği olası sorunları görebilmek için bir gelişmeye, geniş açıdan, küresek çapta bakmak gerekir.

Humeyni̇ni̇nn İrana Dönüşü

VEKALET SAVAŞLARININ ARKA PLANINDAKİ GERÇEK AKTÖRLER

ABD ile Çin ve ortakları arasında, daha doğrusu ABD ile Çin’in arka planında kalmaya özen gösteren İngiltere arasında Amerika’nın kuruluşundan bu yana yaşanmakta olan mücadele, dünyanın çeşitli bölgelerinde vekalet savaşları şeklinde sürüp gitmektedir.

İran’da Cumhurbaşkanı Reisi’nin bir helikopter kazası sonucunda hayatını kaybetmesiyle başlayan olayların bölgesel bir “rekabet” olarak kalmayacağını göstermektedir. Çünkü, Reisi’nin helikopterinin bir kaza sonucu değil de bir suikast sonucunda düşmüş olabileceğini savunan yorumcular, “Batı karşıtı sert söylemlerine rağmen, ne Kudüs Tugayı Komutanı Süleymani’nin Bağdat Havaalanı yakınlarında bombalı bir saldırıyla öldürülmesine, ne Şam’daki İran konsolosluğu binasının İsrail tarafından vurulmasına net bir karşılık vermeyen Reisi’nin CIA’nın ya da Mossad’ın hedefi olamayacağını” söylüyorlar.

Haklılar; çünkü, kendisi açısından beka sorunu olarak gördüğü Çin’in küresel projesi “Kuşak ve Yol”un önünü Ukrayna ve İsrail’de kesen ABD, “Kuşak ve Yol”a yeni bir koridor kazandırabilecek olan “Kalkıma Yolu”un önünü kesmek niyetinde olsaydı, İran’ı değil, Irak’ı karıştırırdı.

Şu aşamada ABD’nin önceliği Pasifik.. 11 Haziran’da Rojova’da yaptırmayı planladığı seçimle, 1991’deki I. Körfez Savaşı’ndan bu yana, hayata geçirmeyi hedeflediği “Büyük Kürdistan” kamuflajlı “Teröristan”ı ilan etme girişimini, Türkiye’nin sert tepki vermesi nedeniyle, “Rojova seçimi için şartlar henüz oluşmadı” gerekçesiyle ertelemek durumunda kaldı.

Kasim Süleymani̇ Hamaney

ABD’Yİ KİM, NİÇİN OYALIYOR?

Bu durumda, Ukrayna’daki ve Filistin’deki çatışmaları soluklandırıp, “Güvenliğimizin kalbi” dediği Uzakdoğu’ya yönelme hazırlığında olan ABD’yi Balkanlarda ve Ortadoğu’da oyalama çabasında olan bir güç gündeme geliyor.

Peki, Balkanlardaki ve Ortadoğu’daki kaos ortamını körükleyerek ABD’nin Pasifik’e uzanmasına, Tayvan’da Çin’in karşısına dikilmesine engel olmak isteyen güç kim olabilir?

Daha net soralım: Hangi güç, ne amaçla ABD’yi Ortadoğu’da oyalamak istiyor?

Bu sorunun yanıtı, İngiltere Başbakanı Sunak’ın “Erken seçim, 3. Dünya Savaşı öncesinde yapılacak son seçim olacak” yanıtıyla ilişkili olabilir mi? İngiltere Zelensky’ye, “Savaşa devam, her yıl dört milyar sterlin vereceğim” derken neyi hedefliyor?

R E İ S İ

REİSİ OLAYININ BÖLGESEL VE KÜRESEL YANSIMALARI

“İran’a neler oluyor, Reisi’nin bir kazaya kurban gitmesinin bölgesel ve küresel yansımaları neler olabilir?” sorgulaması bizi, küresel aktörler arasında yeni bir dünya düzeni kurma konusunda çok ciddi bir rekabetin yaşanmakta olduğunu   göstermektedir.

Bu rekabet yeni de değildir. II. Dünya Savaşı sonrasında Birleşik Krallık küresel liderliği ABD’ye devretmişti, ama bu durumu hiçbir zaman içine sindirememişti.

Rei̇si̇ 2

Peki bitti mi bu rekabet?

Hİçbİr zaman, hiçbir platformda.. Ukrayna ve Filstin’de yaşanmakta olan çatışmalara da, Ortadoğu’daki gelişmelere de, “Kuşak ve Yol” bağamındaki mücadeleye de ve İran’da yaşanan gelişmelere de “düşman kardeşler” arasında yaşanmakta olan bu ezeli rekabet penceresinden bakmak gerekir.

“Düşman Kardeşler” arasında yaşanan bu küresel  liderlik mücadelesinde Türkiye’nin her zaman gündemde olduğunu da not etmemiz gerekir.

Bura 1960’lı yıllarda çok önemli iki konuk ağırlamaktaydı. Bunlardan biri, 1Eylül 1969 darbesinin yaşandığı gün Çelikpalas’ta kalmakta olan Libya Kralı İdris, diğeri de ilerde şahlık rejimine son verecek olan Ayetullah  Nurullah Humeyni’ydi.

İran şahı 1962-63 yıllarında gerçekleştirdiği bir dizi devrimnin yanı sıra ilan ettiği  toprak reformu uygulamasıyla da, dini vakıfların mallarına el koymuştu. Buna, kadınlara oy kullanma hakkı verilmesini Batılıların dayatması olarak niteleyen  Humeyni olmak üzere, din adamaları büyük tepki göstermişti. Protestolar İran şahını kararından döndüremedi.

Humeyni yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 4 Kasım 1964’de Türkiye’ye sürgüne gönderildi. Humeyni bir süre sonra Irak’taki Şiileri örgütlemek amacıyla Irak’a gitti. Yaptığı çalışmalardan rahatsız olan Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin, 1978 yılında Humeyni’den Irak’ı terk etmesini istedi. Humeyni’yi, Ortadoğu’yu arka bahçesi sayan devletlerden biri olan Fransa sahiplendi.

1 Şuat 1979 günü, Paris’ten havalanan bir uçak, Ayetullah Humeyni’yi Tahran’a getiriyordu. Milyonların katıldığı bir karşılama töreniyle Tahran’a dönen ve devlet başkanlığına getirilen Humeyni, ömrü boyuca İran’ın dini ve siyasi ideri olarak görev yaptı.

İlk iş olarak arslan ve güneş figürlü İran bayrağını değiştirerek İran İslam Cumhuriyeti’ni ilan eden Humeyni, görev yaptığı sürece, ABD yanlısı Rıza Şah’ı devirmek için işbirliği yapmış olan liberal, sol ve İslamcı gruparı, Devrim Muhafızları üzerinden, devamlı baskı altında tutmuştu.

Bayrağını da değiştirerek ülkesini bir İslam cumhuriyetine dönüştüren Humeyni döneminden itibaren İran, Irak ve Suriye üzerinden Ürdün’e uzanan bir “Şii Kuşağı” oluşturma politikası izledi. İran’ı bu atakları ve Çin ile yakın ilşkiler kurması Batılı ülkeleri, özellikle de ABD ile İsraili çok rahatsız ediyordu.

Reisi, söylem olarak ABD karşıtı bir politika izlese de, ABD ve İsrail’i tahrik edebilecek eylemlerden kaçınıyordu. Reisi’nin, Kudüs Tugayı Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesine, İran’ın Şam’daki konsolosluk binasının vurulmasına beklenen tepkiyi göstermemesi Tahran şahinlerini öfkelendirmişti. Bu “ihtiyatlı” tutumundan  dolayı Reisi, içerde sayıları giderek artan bir muhalif cephe oluşmasına neden oluyordu. Reisi’nin helikopterinin düşme nedenini sorgulayan bir grubun, “İran’da iç dengeleri etkilemeyi hedefleyen bir dış müdahale” yorumu Reisi’nin bu tutumuyla ilişkilendiriliyordu.

İran’ın yeni Cumhurbaşkanının kimliği, Reisi’nin helikopterinin düşme nedeninin bir bakım hatası mı, yoksa bir suikast mi olduğunu aydınlatacağı gibi, akıllarda oluşan pekçok sorunun da yanıtı olacaktır.

“NELER OLACAK?” sorusu yalnızca İran ile sınırlı bir soru değildir.