ABD Başkanı Trump, NATO’nun 70’inci yılını kutlamak üzere Londra’ya gelmezden birkaç gün önce, bir intihar olayı üzerinden çok ciddi bir tehdit aldı.. 

Trump, azil sürecini başlatabilmek amacıyla, Deniz Kuvvetleri Sekreteri Richard Spencer’ın kendisi hakkında bilgiler toplamakta olduğunu öğrendiğinde, Savunma Bakanı Esper’ı Beyaz Saray’a çağırarak Spencer’ın derhal istifa etmesini istemişti. 

Trump Spencer’in istifa etmesini beklerken bir intihar haberiyle sarsıldı. Trump’a iki milyar dolar kredi açan Deutsche Bank yöneticilerinden Thomas Bower evinde kendini asarak “intihar etmişti”. Basın böyle yansıtıyordu, ama bunun mafya usulü bir mesaj olduğunu herkes kolayca tahmin edebiliyordu.

Demokrasi ve insan hakları havarisi olarak tanınan bir ülkenin, yasaların silahlarla yazıldığı bir kovboy kasabasına dönüşmesi, küresel barış açısından çok kaygı verici bir durumdur. 

 MATO üyesi ülkeler, 70 kuruluş yılını kutlamak üzere Londra’da biraraya geldiler, fakat zirveden yansıyan görüntüler ve dedikodular hiç de bir kutlama havası yansıtmıyor.

NATO’nun hem kendi içinde sorunları var, hem üye ülkeler bir dizi ekonomik ve siyasi sorunların üstesinden gelmeye çalışıyorlar.

1945-1990 dönemini kapsayan Soğuk Savaş sonrasında NATO’nun “kollektif savunma” algısı, üye ülkelerin güvenliğini ortaklaşa savunmayı hedefleyen “kollektif güvenlik”e dönüştü. Bu “kollektif güvenlik” tanımlaması, insan kaçakçılığından uyuşturucu kaçakçılığına, hava kirliliğinden terörizme, siber güvenliğe uzanan geniş bir yelpaze oluşturuyor. Pentagon ise NATO’yu, ABD’nin küresel çaptaki hedeflerini hayata geçirebilmek için bir vurucu güç olarak kullanma eğiliminde. 

Atlantik Paktı olarak andığımız NATO artık, kuruluş amaçlarının çok dışında şekillenmiş bir kuruluştur. Bu dramatik yapısal değişimi eleştiren Fransız Cumhurbaşkanı Macron ortaya çıkan tabloyu, “NATO’nun beyin ölümü” olarak değerlendiriyor. 

PENTAGON NATO’YU ABD’NİN VURUCU GÜCÜ OLARAK KULLANIYOR

NATO’nun kurucu devletlerinden biri olan ABD’nin Savunma Bakanlığı, Soğuk Savaş sonrasında bu “kollektif savunma kuruluşu”nu, kuruluş amacının çok dışında kullanmaktadır. Bunun en çarpıcı örnekleri, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasında yaşanan I. Körfez Savaşı ve 9.11.2001’de yaşanan İkiz Kuleler şoku sonrasında da Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’nin işgalidir.  

Bilindiği gibi, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi, sık sık verdiği viski partilerinde gaza getirdiği Saddam’a Kuveyt’i işgal ettirmiş, sonra da, “Bağımsız bir devleti işgal etti!” gerekçesiyle, NATO üyelerinin oluşturduğu bir koalisyon gücü tarafından tepelenmişti. 

I.Körfez Savaşı olarak andığımız operasyonda bu ABD silah sanayiinin on yıldır birikmiş bütün silah stoku Kuveyt çöllerine atılmış, faturası da Kuveyt Emiri Şeyh Cabir el Ahmet el Sabah'ın önüne konmuştu. 

Savaş sonrasında 36. Paralel boyunca bölünen Irak’ın kuzeyi Saddam’ın uçaklarına yasaklanmış ve burada tam teşekküllü bağımsız bir devlet kurma çalışmaları başlatılmıştı. Bugün Irak’ın kuzeyinde bağımsızlığını ilan etmek için gün sayan federe devleti yapılanmayı oluşturma çalışmaları, topraklarımızda konuşlanan Çekiç Güç’ün çelik kanatları altında yürütülmüştü. 

NATO, 1945’te Sovyetler Birliği tehdidine karşı ABD öncülüğünde kurulmuş bir savunma kuruluşuydu. Fakat Sovyetlerin dağılması sonrasında Pentagon tarafından, ABD’nin hedeflerini hayata geçirebilmek amacıyla bir vurucu üç olarak kullanılmaya başlandı. 

11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’in vurulması sonrasında İslam ülkeleri potansiyel terör bataklığı ilan edilmiş ve “Demokrasi götürüyoruz” aldatmacasıyla Afganistan, Irak, Libya, Suriye NATO ülkelerinin desteği ile işgal edilmişti. 

ABD, TERÖR ÖRGÜTÜ SAYDIĞI PKK UZANTISI YPG’Yİ HANGİ GEREKÇEYLE SİLAHLANDIRMAKTADIR? 

NATO, üye ülkeleri, terör dahil her türlü saldırıya karşı korumakla yükümlüdür. Peki, NATO’nun kaptan köşkünde oturan ABD, kendisinin de terör örgütü saydığı PKK’nın uzantısı olan YPG’yi hangi gerekçeye dayanarak silahlandırmakta, eğitip donatıp  ordulaştırmaktadır? DEAŞ bittiğine ve Lideri Bağdadi öldürüldüğüne göre, ABD terör örgütü YPG’yi kime karşı kullanmayı planlamaktadır. 

Başkan Trump, Patriot füzelerinin Obama döneminde sökülüp götürülmesinden dolayı, NATO’nun en önemli üyelerinden biri olan Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almakta haklı olduğunu savunuyor. Fakat Pentagon Trump’ı, ABD’nin YPG’yi bir vurucu güç olarak kullanmasını engellediğinden dolayı eleştiriyor. ABD’de Pentagon ile Beyaz Saray arasındaki bu çekişme NATO üyesi ülkeler arasındaki ilişkileri de olumsuz etkilemekte, Avrupa Ordusu gibi yeni güvenlik şemsiyesi arayışlarına yöneltmektedir. 

NATO’NUN KATİLLERİNDEN ÇOK YÖNLÜ SALDIRI

Pentagon şahinleri, NATO’yu, ABD’nin siyasi hedeflerini hayata geçirmek için kullanmaya çalışırken, üyelerinin egemenlik haklarını çiğnemekte bir sakınca görmüyorlar.  Bu arada, kendilerini engellemeye çalışan Başkan Trump’a karşı azil operasyonu düzenlemekte, hatta bununla da yetinmeyip, bir dizi kuşkulu intihar olayı üzerinden tehdit mesajları vermektedirler. 

 Pentagon’un baskısı olmadığı zamanlarda Türkiye’nin serzenişlerini haklı bulan  Trump, NATO’nun 70. Yıl kutlamaları için Londra’ya gelmeden önce Washington’da, azil sürecine ilişkin “çok yönlü” tehditlerle sarsıldı. “Çok yönlü tehdit” tanımlamasının ayrıntılarına girdiğimizde karşımıza, kovboy filmlerinde tanık olduğumuz, kanunun silahla yazıldığı bir Teksas tablosu çıkıyor. Yeni bir dünya düzeninin kurulmakta olduğu bir süreçte yaşananlar, küresel barış açısından çok kaygı verici gelişmelerdir..

ABD Başkanı Trump, NATO’nun 70’inci yılını kutlamak üzere Londra’ya gelmezden birkaç gün önce, bir intihar olayı üzerinden çok ciddi bir tehdit aldı.. 

Trump, azil sürecini başlatabilmek amacıyla, Deniz Kuvvetleri Sekreteri Richard Spencer’ın kendisi hakkında bilgiler toplamakta olduğunu öğrendiğinde, Savunma Bakanı Esper’ı Beyaz Saray’a çağırarak Spencer’ın derhal istifa etmesini istemişti. 

Trump Spencer’in istifa etmesini beklerken bir intihar haberiyle sarsıldı. Trump’a iki milyar dolar kredi açan Deutsche Bank yöneticilerinden Thomas Bower evinde kendini asarak “intihar etmişti”. Basın böyle yansıtıyordu, ama bunun mafya usulü bir mesaj olduğunu herkes kolayca tahmin edebiliyordu.

Demokrasi ve insan hakları havarisi olarak tanınan bir ülkenin, yasaların silahlarla yazıldığı bir kovboy kasabasına dönüşmesi küresel barış açısından çok kaygı verici bir durumdur. 

Spencer 25 Kasım’da istifa etti,  ama bu intihar olayı Pentagon’dan Trump’a gönderilmiş çok ciddi bir uyarıydı. Trump bu saldırı karşısında dik durmaya çalıştı, ama moralinin bozulmaması mümkün değil. Nitekim, Londra’dan yansıyan görüntülerde de Trump’ın ne kadar neşesiz olduğu farkediliyor. 

Pentagon’un, ABD’nin Ortadoğu’daki hedeflerini eğitip donattığı terör örgütü YPG’yi vurucu güç olarak kullanarak hayata geçirme kararında olması ve Başkan Trump’ı bu konudaki en büyük engel olarak görmesi, hem ABD iç barışı hem de küresel barış açısından büyük bir tehdit oluşturuyor. 

Çin’in dünyayı Yeni İpekyolu hatlarıyla kuşattığı dönemde Pentagon’un, ABD’nin “Küresel Lider” sıfatını Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Afrika enerji kaynaklarını kontrolü altına alarak sürdürme kararında ısrarlı olması, ABD ile NATO ülkeleri arasında ciddi sorunlar yaşanmasına, Avrupa Ordusu gibi yeni arayışlara yönelmelerine neden olmaktadır. Macron’un, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” söylemi, üye ülkelerin bu savunma kuruluşunun geleceği konusunda duydukları kaygıların bir ifadesidir.  

Güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatılmaya asla razı olmayacağını söyleyen Türkiye, Pentagon’un YPG ile işbirliği yapmasından son derece rahatsız; NATO üyesi ülkelerin temsilcilerine bu konudaki rahatsızlığını ve gerekçelerini dile getiren bir kitap dağıttı.

Trump, küresel gerçeklerle Pentagon tehditleri arasına sıkışmış durumda. 

Üyeler, NATO’nun 70’inci kuruluş yılını kutlamak gerekçesiyle Londra’da biraraya geldiler, ama bu zirveden neşeli bir sonuç çıkması çok zor.