(Bu yazımız gazetemizde 18 Ocak 2014 tarihinde yayınlanmıştı)

ORTADOĞU'DAKİ İLGİNÇ ORTAKLIKLAR NASIL GELİŞTİ?

Kuzey Afrika'dan Afganistan'a, dolayısıyla Pakistan'a uzanan İslam ağırlıklı coğrafyada siyasi İslam taraftarı grupların birbirleriyle çatışması sonucunda doğan kaos ortamı ve yaşanan iç savaşlar, aslında Amerikan patentli "İslam'a karşı İslam'ı kullanmayı" hedefleyen doktrinin uygulanmasından doğan sonuçlardır.  
Suriye'de Esad'ı devirmeye yönelik  iç savaşta birbirlerine rakip olan güçlerin ve devletlerin bugün omuz omuza olması, bölgede sürdürülmekte olan çarpışmaların görünenden, bilinenden çok başka ajandalarının olduğuna işaret ediyor.
Düne kadar Esad'ı destekleme konusunda birbirleriyle savaşan ABD ile İran, bugün El Kaide uzantısı militanların Irak'ta kurdukları Irak-Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) yıkılması konusunda birbirlerine destek veriyorlar. Ezeli rakipler olan ABD ile Rusya Suriye krizinin çözümü için işbirliği yapıyorlar. Suudi Arabistan, Suriye'de birbirleriyle çarpışan siyasal İslami grupların ikisine de destek veriyor.

IRAK İSLAM DEVLETİ, NASIL IRAK-ŞAM İSLAM DEVLETİ'NE (IŞİD) DÖNÜŞTÜ?


Suriye'de Esad'a karşı çarpışan gruplar, ele geçirdikleri bölgelerde egemen yapılar oluşturmak adına birbirleriyle de kıyasıya çarpışıyorlar; yeni yeni ortaklıklar oluşturuyorlar. Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile El Nusra'nın mücadelesi, bölgedeki başdöndürücü ortaklık trafiğinin ilginç örneklerinden biridir.
Önceleri Irak İslam Devleti (IİD) adına savaşmış olan Suriyeliler, Suriye'deki ayaklanmanın başlangıcında El Nusra ile çatıştılar. Irak İslam Devleti (IİD) Lideri Ebubekir Bağdadi, örgütün adını Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) olarak değiştirerek El Nusra'yı saf dışı bırakınca, El Nusra Lideri Muhammed Colani de Bağdadi'yi tanımadığını ilan ederek, doğrudan El Kaide Lideri Eyman el Zevahiri'ye bağlandığını duyurdu.
Bu durum karşısında Zevahiri, güç birliğinin zayıflamasını engellemek adına, Nusra'nın Suriye'de, IŞİD'in de Irak'ta savaşını sürdürmesini istedi. Bağdadi bu çağrıya kulak asmadı Suriye'de kontrol altına aldığı bölgeleri genişletme savaşını sürdürdü. Colani, eski komutanı, kader ortağı Bağdadi'nin Irak ve Bilad-i Şam'da bir devlet oluşturma fikrine sıcak bakmıyor, düşlerini Suriye ile sınırlı tutuyordu.
Her iki örgütün gelir kaynakları belli; Körfez ülkelerinden gelen bağışlar ve oluşturdukları kaçakçılık ağından sağladıkları gelirler. Daha çok Suriyelilerden oluşan El Nusra'ya oranla IŞİD çok daha radikal tutumuyla tanınıyor; kendiden olmayanları kafir ilan ediyor.
IŞİD ilk darbesini Nusra'ya karşı gerçekleştirdi; kontrol ettiği alanı genişletti. Deyr el Zor ve Rakka'da selefi grupları baskılayarak kendi emirliğini kuran IŞİD'nin hedefi, kaos ortamından yararlanarak bir devlet kurmaktı. Parselini genişletmek amacıyla geçtiğimiz yaz aylarında İdlib, Halep ve Lazkiye'de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile çatıştı.

ORTADOĞU SONU GELMEZ MEZHEP ÇATIŞMALARINA SÜRÜKLENİYOR


El Kaide'ye bağlı IŞİD militanlarının Suriye ve Irak'ta devlet kurma aşamasına gelecek kadar güç kazanmaları, Irak'taki mezhepsel çatışmaları bugüne kadar, "Bu sizin savaşınız" diyerek uzaktan izlemeyi tercih eden  ABD'yi kaygılandırmaya başladı. İslam'ın yükselişini İsrail'in güvenliği açısından tehlikeli gören ABD, ileriki aşamada "Vaad edilmiş topraklar"a dönüştürülmesi planlanan "Büyük Kürdistan"ın ön çalışması olarak, İran, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan'a uzanan bir "Güvenlik Kuşağı" oluşturma çalışmalarını başlattı.
"Güvenlik Kuşağı" bağlamında Hizbullah, İran, Irak, Suriye ve Lübnan ordularının ve bu ülkelerdeki Filistinli milislerin El Kaide bağlantılı Sünni radikal gruplara karşı daha organize savaşacakları "konuşuluyor". Yani, Suriye'de Esad'a karşı savaşan direniş eksenli gruplar, mezhepsel eksenli çatışmalarla birbirine kırdırılacak ve Ortadoğu, Ortaçağ Avrupası'nda olduğu gibi, giderek derinleşen bir mezhep kavgasına sürüklenmiş olacak.
Bu konudaki çalışmalar, Batılıların  da destek vermeleriyle, Ortadoğu'da çok ilginç ortaklıkların oluşmasına neden oluyor.  
Kuzey Afrika'dan Afganistan'a, dolayısıyla Pakistan'a uzanan İslam ağırlıklı coğrafyada siyasi İslam taraftarı grupların birbirleriyle çatışması sonucunda doğan kaos ortamı ve yaşanan iç savaşlar, aslında Amerikan patentli "İslam'a karşı İslam'ı kullanmayı" hedefleyen doktrinin uygulanmasından doğan sonuçlardır.  
ABD'nin Sovyetler Birliği'ne karşı oluşturduğu "Yeşil Kuşak" uygulaması döneminde yapılandırdığı El Kaide ve Taliban, beklenenin tam tersi sonuçlar vermişti. Pakistan ve Afganistan terör üreten Müslüman ülkeler olarak anılır olmuşlardı. Bugün de Irak ve Suriye aynı konumdadır.

IRAK VE SURİYE GERİ DÖNÜLEMEZ ŞEKİLDE PARÇALANMA SÜRECİNE SÜRÜKLENDİ


Irak ve Suriye, bugün El Kaide bağlantılı siyasal İslamcı silahlı grupların kontrölüne geçti; ele geçirilen bölgelerde bağımsız birimler oluşturuluyor. Giderek derinleşen kaos ve iç çatışmalar nedeniyle, iki ülke de, geri dönülmez şekilde parçalanma sürecine girmiş görünüyor.
Son zamanlarda, İslami hareketlerin giderek güçlenmesi sonucunda, ülkemiz de, "Arap Baharı" rüzgarlarıyla kaosa, iç savaşa sürüklenmiş ülkelerle birlikte değerlendirilmeye başlandı. Bütün olumsuzluklara rağmen, tarihi ve kültürel bağları nedeniyle, Ortadoğu'da staratejik bir derinliği olan Türkiye, bölgede bilinçli olarak yalnızlaştırılıyor. "Kürt sorununa çözüm üret", "Kuzey Irak'la petrol anlaşması yapma" baskıları giderek daha yüksek sesle dillendiriliyor.
İçerde ve dışarda baş edilmesi giderek zorlaşan sorunlarla boğuşan, yeni yeni komşuları oluşan Türkiye'yi zor günler bekliyor.