Muharrem orucu ve aşure günü, Türklerde ve Araplarda, iki ayrı şekilde uygulanır.

-Araplardaki uygulama : Tevabin ( tövbe edenler) geleneğinin devamı olup, 10 gündür. Kısaca, Küfe halkının, Hazreti Hüseyin’e ihanetlerinden duydukları pişmanlık ve bu yaptıklarından dolayı tövbe etmelerinden kaynaklıdır. Bu sebeple 10 gündür ve Hazreti Hüseyin in şehit edildiği 10. Gün sona erer. Duyulan pişmanlık ve tövbeden dolayı, kendilerine acı verirler.

-Türklerdeki uygulama: Herhangi bir ihanet veya tövbeye dayalı olmadığı için, pişmanlık kaynaklı değildir. Bir matem orucudur. Bir yandan Hazreti Hüseyin’in yası tutulurken, bir yandan da tüm 12 imamlar anılır. Bu sebeple de 12 gün oruç tutulur ve aşure de 12. gün kaynatılır. 

Av.Arslan Temel 

Din Bilimci Dr. Hıdır Temel’in konuya ilişkin makalesi ektedir. 
.../...

KERBELÂ OLAYI VE ŞİİLİĞİN BAŞLANGICI!

Bilindiği gibi, Kerbelâ Olayı ve dolayısıyla İmam Hüseyin, gerek Anadolu Aleviliğinin, gerekse şii inançlı tüm akımların en önemli unsurlarıdır. Bunun dışında Kerbelâ, her ne kadar söylenmek istenmesede, İslam tarihinin en önemli olayıdır; çünkü bu olay, İslamın kaderini değiştirmiştir. Yaygın olan görüş İslamın ayrılışını Hz. Ali’nin halife olamayışına bağlarsa da, İslam`da ayrılık, yani Şiiliğin doğuşu Kerbelâ ile başlamıştır. Şiat ül - Alaviyya, Ali’ yi tutanların partisi ya da Alevi, Ali`yi sevenler adı, bu yanılgıyı pekiştirmektedir. Oysa, o zaman ele geçirilen kaynaklar incelendiğinde görülecektirki, Şiat ül- Alaviyya, yani Hz. Ali’yi tutanların inançsal olarak diğer müslümanlardan pek bir farkları yoktur; birlikte camiye giderler, birlikte oruçlarını tutarlar, her türlü kuralları aynıdır.
 
Halife Muaviye 680 yılının baharında Şam’da ölmeden önce, yerine oğlu Yezid`i Halife olarak ilan eder. Yezid’le birlikte ilk kez, Muhammed’in yaşamını görmeyen halifeler dönemi ve Emevi İmparatorluğu başlar; bu imparatorluk 750 yılında Abbasiler (Ebu Müslüm) tarafından yıkılıncaya kadar devam edecektir.
 
Şam’da iktidarın değişmesi, Irak’lı Hz.Ali yanlıları için birkez daha yönetimi ele geçirme denemesi için fırsat yaratır. Medine’de yaşayan 54 yaşındaki, Hz. Ali’nin Fatima’dan olma oğlu İmam Hüseyin’in Küfe’ye gelmesi ve Şiilerin başına geçerek Yezit iktidarını yıkması için ikna etmeye çalışırlar; elçiler göndererek onu Küfe’ye davet ederler. Bu baskılar üzerine Hz Hüseyin yeğeni Müslim’i durumu kontrol etmek için Küfe’ye gönderir. Müslim’den gelen mektuba göre durum çok uygundur. 680 yılının Eylül ayında Hz Hüseyin akrabaları ve yakın yandaşlarıyla birlikte, Hac’a gidermiş gibi, Medine`den ayrılır. Daha sonra Irak yönüne rota değiştirirler. 2 Ekim 680, yani 2 Muharremde, Kerbelâ’da Küfe’ye 70 km uzaklıkta konaklarlar. Şam durumdan çoktan haberdar olmuş, Küfe’deki Müslim öldürülmüş, İmam Hüseyin’in önüne de ordu gönderilmiştir. Biat tekliflerini reddeden İmam Hüseyin, 10 Ekim 680, yani 10 Muharremde kadınların dışında tüm yandaşlarıyla birlikte katledilir. Şehitler oldukları yerde gömülür. Bu gün aynı yerde şehitlerin türbesi bulunmaktadır.
 
İmam Hüseyin’in başının kesilerek Şam’a götürüldüğü söylenir. Ancak bu konuda kesin bir kanıt yoktur. Bugün Şam’da Emevi Camisi’nin avlusunda kesik başın gömülü olduğu rivayet olunan bir ziyaret yeri vardır. Başka bir rivayete göre de kesik baş önce Askalon’a (Filistin’e), daha sonra oradan da Haçlılar tarafından Kahire’ye kaçırılmıştır. Bugün Kahire’de El-Ezher Camisi’nin yanında "Maschad al-Hüseyni’’ adıyla anılmaktadır.
 
Kerbelâ üzerine en eski bilgileri 774 yılında ölen Küfe’li Ebu Mikhnaf’a borçluyuz. Ağızdan ağıza dolaşan haberler onun tarafından derlenmiştir. Her ne kadar Şii yanlısı olsa da, bu tarihi olay 13. YY a kadar gerçekliğini korumuştur. İlk olarak 13.YY dan sonra bu tarihsel gelenek mitolojiye, yani efsaneleştirilmeye başlanmıştır. Babasının kucağında ölen Ali Ekber, boğazına ok saplanarak ölen kundaktaki Ali Asker, her iki kolu su getirirken kesilen Ali Abbas, gençlerin en güzeli, Hz Hasan`ın oğlu Kasım’ın evlendirildiği gün öldürülmesi, kalan kadınların çırılçıplak develere bindirilerek Şam’a götürülmesi hikayelerine ilk bu dönemde rastlıyoruz.
 
Şiat al-Alaviyya Kerbelâ Katliamından, yani politik çöküşten sonra inançsal olarak gelişmeye başlar. Her ne kadar Hasan ve Hüseyin`in soyundan gelenler muhtelif aralıklarla yeni denemelerde bulunurlarsa da bu çıkışlar çok kanlı bir biçimde bastırılmışlardır. Bu nedenle Kerbelâ Katliamı aynı zamanda Hz Ali taraftarlarının politik sahnede ebedi yenilgileridir. Bu yenilgi, Şiilerin politik sahneden devamlı çekilmelerine, muhalif bir grup ve mezhep olmalarına da neden olmuştur.
 
Şiiliğin doğuşu yeri ve merkezi Küfe’dir. Şiilik, şimdiye kadar bilindiğinin aksine, İran’da değil. Irak`da ve Farslar tarafından değil, Araplar tarafından yaratılmıştır. Şia`nın doğuş tarihlerini 680 Kerbelâ olayı ile Muharrem ayı kutlamalarının ve Şia inancının belkemiğini oluşturan, ancak üzerinde durulmayan Tövbecilerin Ölüm Yürüyüşünü gerçekleştirdikleri 684 yılları arasındaki süre ile sınırlayabiliriz. Küfe’li Alevilerin Hüseyin’i zorla, elçiler göndererek çağırdıkları halde, onun ve yandaşlarının katledilişlerine seyirci kalmaları, katliamdan sonra vicdan azabına dönüşür. Kendilerine, "at-tavvabun’’, "tövbeciler" diyen bir grup insan bugünkü Şia’nın tohumlarını atarlar.
 
Hz.Ali ile birlikte Suffin Savaş’ında bulunmuş, inançlı bir Alevi olan Surad oğlu Süleyman önderliğinde bir grup insan, Süleymanın evinde gizli gizli toplanarak Hz. Hüseyin’e yardım etmedikleri için pişmalık duyar ve bunu ona ihanet olarak görürler; bu vicdan azabından kurtulmanın, günahları affettirmenin bir yolunu, bir tövbe yolunu ararlar. Sonunda çare bulunur. Bu çözümü, yine bu olay üzerine en eski kaynak olan ve görgü tanıklarının ve onların çocuklarının ifadelerine dayanan Ebu Miknaf’ın "Surad oğlu Süleyman’ın Kitabı’’ adlı eserinden aktaralım:
 
‘’Süleyman’ın evinde toplanan insanlar, bu lekenin ancak o yolda ölüme ulaşılarak affettirilebileceği görüşüne vardılar; ‘Musa milletine ‘Ey milletim! Buzağıyı tanrı olarak benimsemekle kendinize yazık ettiniz. Yaratanınıza tövbe edin, tövbe ederek tanrıya yönelin ve kendinizi öldürün.’’ Diye buyurulan Bakara suresi 54. Ayet’i zikrederek, İsrailliler’in tövbe dileyerek boyunlarını büyük bir sabırla kılıç altına uzatmalarını ve ‘günah ölümü’nü yaşamalarını anlatan Süleyman, yandaşlarına dönerek sordu: Sizler de aynı duruma hazır mısınız?’
 
Toplulukta bulunanlardan biri ‘Allah adına, eğer günahlarımdan ve bu lekeden kurtulacağımı, Allahın beni bağışlayacağını bilsem, hemen kendimi öldürürüm. Ancak Allah, Yahudilerin yaptıklarını Müslümanlara yasaklıyor; hem Müslümanları öldürmek hem de Müslümanların kendi kendilerini öldürmeleri Kur’an da haram kılınmıştır.
 
Burada ortaya yeni bir sorun çıkar: Müslümanların kendilerini öldürmeleri yasaktır. Çare günah ölümünü, cephede gerçekleştirmekte bulunur. Toplu intihar düşüncesi yerini toplu kurban olma düşüncesine bırakır; böylece öldürme işi düşmana bırakılacak, hem şehit olunacak hem de aynı zamanda Kerbelâ ihanetinden ötürü tövbe ölümünü gerçekleştirmiş olacaklardır.
Bunun üzerine Süleyman, Irak’ın tanınmış Şiiler’ine mektuplar göndererek, onları topluca ‘’Kurban olma Yürüşüne’’ çağırır 684 yılının Aralık ayında Küfe’nin kuzeyinde toplanacaklardır. Tövbeciler toplanırlar, ancak gelen bir avuç insandır. Fırat Nehri boyunca kuzeye, Suriye’ye doğru yola çıkarlar. Kerbelâ’ya geldiklerinde konaklarlar. Aç, susuz, siyaha boyanmış yüzleriyle tövbeciler sabaha dek ağıtlar yakarak, İmam Hüseyin’den af dileyerek ağlarlar. Sabah yola koyulurlar. 685 yılının Ocak ayı başında Kuzey Mezopotamya’da bulunan Ain el-Varda’da kendilerinin de bekledikleri gibi, Suriye’den gelen Yezid’in ordusu tarafından kılıçtan geçirilirler.
 
Hz. Hüseyin’in katledilişinden tam 4 yıl sonra gerçekleşen bu ‘’Tövbeciler Hareketi’’ ne katılanlar, değindiğimiz gibi, Kerbelâ’da İmam Hüseyin için değil, kendilerinin ihanetlerinden dolayı affedilmeleri için gece gündüz ağlamışlardır. Bu suçluluğun açıkca kabullenilişi, Muharrem Ayı’nın onuncu gününde, yani Aşure gününde, kendilerine işkence yapmaları, kan akıtmaları, canlarını bu uğurda kurban adamaya hazır olduklarının sembolüdür; gönüllü kurban olmak burada ritüelleştirilmiştir. Her ritüel tekrarlanabilir. Kılıçla kendisini kesme, zincirle kendisini dövme, böylece hem tövbe yerine geçmekte, hem insanı ölümden kurtarmakta, hem de her yıl tekrarlanmaktadır. Şiilere göre Muharrem Ayı kutlamaları matem değil tövbe kutlamalarıdır. Şiilik’te, günah, tövbe ve ceza kavramlarının çok aşırı derecede kullanılmasının altında da bu yatar.
 
Bu yüzdendir ki, Şiiliğin asıl doğuşunu ve Muharrem Ayı Törenlerini bu tövbeciler yürüyüşüne bağlıyoruz. Bu yürüyüşten önce, Kerbelâ katliamının anılmasına, Muharrem Ayı törenlerine hiç bir kaynakta rastlamıyoruz.
Burada yeri gelmişken iki önemli noktanın altını çizmekte yarar var:
 
Muharrem Ayı törenleri İran Şiilerinde, Arap Şiilerinde Tövbe törenlerinden oluşurken Anadolu Alevilerinde daha çok yas ayı olarak görülmektedir.
 
Aşure sözcüğü, Arapça ’’Aşura’’, yani onuncu demektir. Oysa ki, Anadolu’da Aşure bir çeşit tatlı çorba, Anadolu Alevilerinde de Muharrem Ayı’nın 12. günü pişirilen çorbanın adıdır. Şiiler için Aşura Muharrem’in 10. günüdür ve bu anlamda da kullanılır; Muharrem ayının onuncu gününde Şiiler’in kendilerini dövmelerine, kan akıtmalarına Aşura Törenleri denir. Anadolu Alevilerinde bu kutsal ayda can yakmak, kan akıtmak, hatta ve hatta ağaç kesmek bile yasakken; Şiiler kendilerinin canlarını yakarlar ve kendi kanlarını akıtırlar.
 
Burada da açıkca görüldüğü gibi, Şiilik’le Anadolu Aleviliği arasında benzerlikler bulunmasına rağmen aynılık yoktur.
 
Anadolu Alevileri, Muharrem Ayı geldiğinde bir araya toplanarak, ‘’Kerbelâ Vakası’’nı anlatırlar ve ağlarlardı. Hiç kuşkusuz, burada anlatılan ya da okunan eserler içerisinde Fuzuli’nin "Saadete Ermişlerin Bahçesi’’ adlı eseri eşsizliğini günümüzde bile hala korumaktadır. Alevi Eren’i ve Alevi ozanı şiirine Kerbelâ ile başlar. Alevi halk şiirlerinin en güzeli, Kerbelâ üzerine yazılan mersiyelerdir. Bu mersiyelerde Kerbelâ Katliamı canlandırılır. Yezid ve soyuna lanetler okunur. Bugün bu gelenek, çağın koşulları gereği yok olmakta, Kerbelâ zulmü, yerini günün zulmüne bırakmaktadır.
Kerbelâ olayının kendisi, Yezid ve Hz. Hüseyin arasında geçen iktidar kavgasının, Hz. Hüseyin taraftarlarının kararsız tutumları ve yetersizlikleri yüzünden kavgayı kaybetmelerinden öte birşey değildir. Ancak, Hz.Hüseyin’in Kerbelâ`da katledilmesi ile, yeni bir inanç, yeni bir mezhep doğmuştur.
Kerbelâ, Şiiler için bir dönüm noktası, inancın mihveri (belkemiği); tanrısal bir davanın ve eza-cefa çektirilen mazlum İmamlardan yana olanların ömürleri boyunca sürdürmek zorunda oldukları ve kendilerinden sonra gelen nesillerine de aktardıkları kutsal davanın başlangıcıdır.

Din bilimci Hıdır Temel