Merhûm Alparslan Türkeş, henüz genç bir ordu mensubu, Üsteğmen iken Tek Parti Mütegallibe, İttihad ve Terakkî bakiyesi, Faşizan CHP zihniyetinin kurbanları arasına girmişti. Bu zihniyet, devrin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın çok ibretlik şu sözleriyle özetlenebilir; Marksist-Leninist faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle nezârete alınan gençlere, “Olan zibidiler, siz kim, Marksist-Leninist faaliyetler nerede? Eğer bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz, yâni CHP getirir.” Tek Parti CHP zihniyeti, zaman zaman Hitler nazizim’ini, zaman zaman Mussolinî faşizmini, zaman zaman da Amerikan mandacılığını benimsemişti. Millî, dini bütün değerlerimiz yerle bir edilmiş, millet olma şuuru bile tamâmen yitirilmişti. Merhûm Alparslan Türkeş, 27 Mayıs 1960 darbecileri arasında ba’zı arkadaşları ile bulunmasaydı, CHP militanı gibi davranan diğer Millî Birlik Komitesi üyeleri, ihtilâl esnasında, 1917 Sovyet Devrimi (Komünist İhtilal) sırasında Rusya Çar’lık ailesi, Romanov’ların başına gelenler, başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ile diğer bakanlar ve Demokrat Parti iktidarının ileri gelenleri, aile’leriyle birlikte kurşuna dizileceklerdi. Merhûm Türkeş ve arkadaşları sayesinde herşeye rağmen, 1960 Darbe-i Hükûmeti, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatîn Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamları, meb’us ve Demokrat Parti ileri gelen bürokratlarının hapis cezalarına çarptırılmalarıyla nisbeten hafif atlatılmıştır. 09 Mart 1971 tarihinde plânlanan, işbaşındaki Kara Kuvvetleri Komutanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı’nın da aralarında bulunduğu, -Selim Bey ve Yavuz Bey olarak kodlandırıldıkları- çok kanlı, Marksist ve Leninist bir ihtilâl de Merhûm Türkeş ve ba’zı vatanperver, Milliyetçi ve Mukaddesatçı isimsiz kahramanlar tarafından önlenmiştir. Türk Milleti’nin felaketi demek olan bu ihtilâl, ordu içindeki akıllı komutanların gayretleriyle muhtıra’ya dönüştürülmüş, parlamento kapatılmamış, bir iktidar değişikliği ile geçiştirilmiştir. Bu ihtilâl teşebbüsünde ve üç gün sonra verilen muhtıra sonrasında ihtilâl müteşebbisleri ve muhtıra mümzî’leri tarafından kan dökülmemiş, fakat demokrasinin ırzına geçilmiş, Türk ekonomisi ve Türk demokrasisi en az bir on yıl geriye götürülmüştür. 12 Mart 1971 Muhtırası, gelecek yıllara da sârî olmak üzere, derin siyâsî ve iktisâdî istikrarsızlıklara sebebiyet vermiştir. Bir gecede bağımsızlaştırılan kadîm, CHP’li Prof.Dr. Nihat Erim başkanlığındaki hükûmet ne içtimâî mes’eleler ve ne de iktisâdî mes’elelere çâre olmuştur. 1973 seçimleri de hiçbir partiyi tek başına iktidara taşımayınca, Bülent Ecevit’in “Tarihî Yanılgı” olarak tavsif ettiği CHP-MSP koalisyonu da uzun ömürlü olmayınca, istikrarsızlık daha da derinleşmişti. Bu vasatta, Merhûm Alparslan Türkeş, vatanperverliğin eşsiz örneklerini sergiliyor, CHP’nin karşısında bulunan bütün siyâsî figürleri ve partileri bir Millî Koalisyon olarak bir araya getirmeye çalışıyordu. Mütareke Matbuatı’nın kasıtlı olarak, 1. M.C. olarak (açılımı, Birinci Milliyetçi Cephe Hükûmeti) vasıflandırdığı, Adalet Partisi, MSP, MCG (CHP’den ayrılan aksaçlı eski CHP’lilerin kurdukları (Milliyetçi Güven Partisi) ve tabiî ki, Merhûm Alparslan Türkeş’in vargücüyle ve bütün samimiyetiyle destek verdiği ve Parlamento’da bulunan üç milletvekilinin üçünün de hükûmete katıldığı MHP tarafından kurulan bu büyük koalisyon hükûmeti, yıllar sonra koalisyon olarak bile olsa, ele geçirdiği iktidar müddetinde, devlette yaptığı büyük tahribatın tamirinde ve diğer hususlarda önemli hizmetler vermiştir. Millî Koalisyon diyebileceğimiz bu hükûmet devrinde CHP zihniyeti ve aşırı sol hareketler, iktisâdî gelişmeleri ve milletin huzurunu tahribe devam etmişler ve bu şartlarda gidilen 1977 seçimlerinden CHP her ne kadar birinci parti olarak çıkmışsa da (CHP bu seçimlerde, 213 milletvekili çıkarmıştı) tek başına iktidar olamıyor, rahat bir iktidar için en az on kişiye ihtiyacı vardı. Ecevit, “Kumar borcu olmayan on namuslu meb’us” arıyordu. Şâir Başbakan, bir azınlık hükûmeti kurması halinde, Parlamento’da kuracağı hükûmete en az on kişinin destek olacağını-güvenoyu vereceğini hayal ediyordu. Ve 22 Haziran 1977 günü kurduğu azınlık hükûmetini Çankaya Köşkü’ne götürdü, Cumhurbaşkanı Fahri Sabit Korutürk’ün tasdikini aldı. Bu durum karşısında, Adalet Partisi, “Bu bir Çankaya hükûmetidir, Ecevit’i köşk himâye ediyor. Güler vak’asından sonra bizim sâyemizde Köşk’e çıktı. Bu ise ikinci Gürler vak’asıdır. Parlamento güvenoyu vermeyecek, Köşk gereken dersi alacaktır,” diyor, MSP “Köşk Anayasa’yı çiğnemiştir,” diyor. Alparslan Türkeş’in partisi MHP’de buna benzer şeyler söylüyordu. 03 Temmuz 1977, TBMM’si tarihî günlerinden birisini yaşıyordu. Korutürk, tarafından onay alan Ecevit’in kurduğu azınlık hükûmeti için güven oylaması yapılacaktı. TBMM’sinde, CHP’nin 213, AP’sinin 189, MSP’nin 24, MHP’nin 16, DP (Demokratik Parti)’nin 1 ve CGP’nin (Cumhuriyetçi Güven Parti’sinin) 3 milletvekili vardı. Güvenoyunun neticesi, 217 kabûl, 229 red, 2 çekimser. Böylece, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit tarafından kurulan ve Cumhurbaşkanı Fahri Sabit Korutürk tarafından onaylanan azınlık hükûmeti düşmüştü. Parlamento’da bu netice alınır-alınmaz, CHP zihniyetine karşı olan Milliyetçi-Muhafazakâr Cenah’ta derhal bir hükûmetin kurulması hususunda müzâkereler başlatıldı. Büyük bir bölümünde bizim de dâhil olduğumuz bu müzâkereler sırasında Merhum Alparslan Türkeş, hiç bir şart ileri sürmemiş ve herhangi bir talepte bulunmamıştır. Demiştir ki, “CHP zihniyeti bir kerre daha memleket idaresine hâkim olmasın, bizler için makam-mevki, bakanlık hiç önemli değildir.” 14 Ekim 1979 tarihinde yapılan ve boş bulunan milletvekilliği, kısmî senato seçimlerinin sonucu, Adalet Partisi boş bulunan beş milletvekilliğinin tamamını, yeni seçilen 50 senatörlükten 33’ünü kazanınca, Güneş Motelleri pazarlıklarından sonra kurulan CHP’liler hükûmeti, “Halkın teveccühü Adalet Partisi’ne dönmüştür, hükûmet AP’si tarafından kurulmalıdır,” gerekçesiyle istifa etmiştir. Bu sefer vaziyet vahimdir, öyle çok parçalı bir koalisyon hükûmeti ile çözülemeyecek kadar kriz derinleşmiştir. Dolayısiyle, Ecevit ve CHP’de dâhil hiç bir parti Adalet Partisi Lideri Demirel’in bir azınlık hükûmetine karşı çıkamamıştır. Tabiî ki, CHP böyle bir hükûmete güvenoyu vermeyecektir. Alparslan Türkeş, Demirel’in kuracağı bir azınlık hükûmetine memleketimizin selâmeti ve Azîz Milletimizin refahı için, bilâ kayd-u şart destek vermiştir. Erbakan ve partisi MSP ise, kerhen ve kadayıfın altı kızarıncaya kadar ve aslâ uzun zaman için güvenilmeyen bilinmez şartlara muallak bir destek... Dememiz odur ki, Merhûm Alparslan Türkeş devraldığı partisini Türk-İslâm sentezine oturttuktan sonra CHP zihniyetine karşı bütün partiler, camialar ve cemaatlerle çok iyi münasebetler kurmuş, CHP zihniyetine hep karşı durmuştur. Kendisi ve partisi CHP zihniyetine karşı olan partiler ve camia-cemaatler ve gruplar tarafından da kabul görmüştür.