Osmanlı Devlet-i Aliyye’mizden Cumhuriyete geçişte, Azîz İstanbul’un, %75 İslâm Vakıflarına, %20’si Gayr-i Müslim Azınlıklar vakıflarına aid, %5’de müessese ve şahıs’lara tahsisli idi. Zirâ, Osmanlı Devlet-i Aliyyesinde, toprak Mîrî idi. Memâlik-i Osmaniyye’de arsalar, arazi’ler, ormanlar, koruluklar, bağlar bahçeler’in mülkiyeti devlete aiddir. Vakıf’lara, müesseseler ve şahıs’lara, tabiî ki, gayr-i Müslim azınlıklara temlik değil, tahsil edilirdi. Tahsîs’ler ya zeâmet karşılığı, (bulunduğu bölge’de devlete aid bilumum vergi ve rusûmatı tahsil edip, Pây-i Taht’a ulaştırma hizmetleri karşılığı), ya da, Devlet-i Aliyye’ye hizmet’lerinden dolayı, en üst seviye’deki Ricâl-i Devlet’e hizmetlerinin karşılığında, herhangi bir ücret ve maaş tensip edilmez, çiftlikler, mezrâ’lar kendilerine tahsis edilirdi.

İstanbul özelinde bakıldığında, İstanbul’un fethinden hemen sonra, İstanbul Kadılığı’na getirilen, Kadı Hızır Bey’e, Kadıköyü’nün tahsis edilmesi, 19.Asr’ın sonlarında, medreseler’de Müderris, Dâru’l-Fünûn’da Profesörlük yapmış, Huzur Ders’lerine iştirâk etmiş, Devlet-i Aliye’ye pek çok faidelerinden ötürü, Arapgirli, Hüseyin Avni Efendi’ye, Kayışdağı eteklerinden Uzunçayır’a kadar, Kozyatağı Bölgesinden 12 Bin dönümlük bir arâzî tahsis edilmiştir. Eski Paris Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlarından Hasan Esad Işık’ın ailesine, günümüzde, Sultanbeyli İlçesi’nin kurulu bulunduğu yerde, takriben üç bin dönümlük bir arazî tahsis edilmiştir.

Cumhuriyet Döneminde, vâsisi, mütevellisi olan gayr-i Müslim vakıflarının zerresine bile dokunulmadı, aynen muhafaza edildi. Hattâ, 1950’li yılların ortalarındaki, İstanbul İmar Hareketleri sırasında, açılacak yollar üzerinde eğer, bir gayr-i Müslim vakfı varsa, ya yol güzergahı değiştirilmiş, ya da yol daraltılmış, gayr-i Müslim vakıf’larına dokunulmamıştır.

Tahsis Belge’leri, temlik belge’sine çevrilerek, herhangi bir hizmete mebnî olarak ba’zı şahıslara tahsis edilen bina’lar, arsalar, arazî’ler kendilerine hiçbir bedel ödenmeden hükmen tapu edilmiştir.

İstanbul’daki ve artık, Misak-ı Millî dahilindeki İslâm Vakıf’ları, kelime’nin tam ma’nasıyla Pay-i Mâl edilmiş, kapanın elinde kalmıştır. Vakıf Mallarının, nasıl Pây-i Mâl edildiğini, bu hususta çıkarılan kanun Tarih ve Numarasını vererek bir başka seride açıklamaya çalışacağız.

İstanbul’daki Vakıflar’da, en büyük tahribât, devrin Başbakanı’nın “Topkapı’dan baktığımda, Beyazıd Meydanını, Karaköy’den baktığımda, Dolmabahçe Sarayını görebilmeliyim,” demesiyle başlar, Millet, Vatan, Ordu, Kemeraltı ve Meclis-i Meb’usan Cadde’lerinin açılması sırasında, 1956-1957 ve ta’kip eden yıllar’da yapılmıştır.

Bu cadde’ler ve güzergah’larında bulunan binlerce tarihî vakıf eseri, cami, medrese, türbe, hazîre, sıbyan mektebi, Dâru’L-Kurrâ, sebil, şadırvan selsebil, imârethâne, ya kısmen veya tamamen yok edilmiştir. Sadece Suriçi bölgesinde dörtyüz cami’i’n yok edildiği tespitlerimiz arasındadır. Aksaray’daki Muradpaşa, Tophane’deki Kılıç Ali Paşa, Nusretiye, Molla Çelebi ve Bezm-iâlem, Dolmabahçe Vâlide Sultan Cami’i’lerinin hazireleri şadırvan ve sebilleri ve diğer müştemilât ya tamamen yok edilmiş veya yerleri değiştirilmiş, tarihî değer’lerini kaybetmişlerdir.

HAZÎRE: Cami, medrese, türbe ve diğer vakıf bina’larının etrafında zaman içinde teşekkül etmiş küçük ve korunaklı mezarlıklar için kullanılan bir ta’rif’tir. İstanbul’da Selâtîn Cami’i’leri, büyük medreseler, mescid’ler ve türbe’ler etrafında zaman’la oluşmuş yüzlerce-binlerce Hazîre vardı.

1956-1957 Yol Açma, İmâr Fâcia’sından kurtulmuş bulunan pek çok Hazîre daha sonraki yıllar’da, aç gözlü, muhteris kimseler tarafından tahrip edilmiş, işgal edilmiş üzerlerine apartman’lar, işhanları, oteller inşâ ettirilmiştir.

Tahrip edilen, üzerine ba’zı kurum ve şahıs’lar tarafından devasâ binalar inşâ ettirilen bu Hazîre’lerden birisi, İstanbul’un göbeğinde, Tarihî Yarımada ve Suriçi’nin vitrini –Cemekânı kabul edilen Sultanahmed-Cağaloğlu’nda bulunan, Cezerî Kasımpaşa Cami’i Haziresidir. Cağaloğlu, Bâbıâlî Caddesi ki, bu cadde sonradan açılmıştır. Yeniçeriler Caddesi ve Nuruosmaniye Caddesi’nin çerçevelediği ada, bütünüyle Hazîre idi. Hazire’nin, Yeniçeriler Caddesi cephesinde Sultan 2. Mahmud ve Sultan 2. Abdülhamîd Han Hazret’lerinin türbesi bulunduğu için buraya –bu semt’e “Türbe” denilmektedir. Hazîre’nin, Babıâlî Caddesi cephesinde Mahmud Nedim Paşa Türbesi, Nuruosmaniye Caddesi tarafında ise, Mübârek bir zât’ın kabri bulunuyor. Bu kabir, şimdilerde cadde üzerinde inşa ettirilmiş bir han’ın bodrum katındadır, yakın bir zaman öncesine kadar ziyâret edilir, Fâtiha ve İhlas’lar okunurdu. Artık orası da nisyan’a terkedilmiştir.

Hazîre üzerinde, Bezm-i Âlem Vâlide Mektebi vardı. Bu mektep, Hazîre üzerinde boş bir arsa’ya inşa edilmişti. Daha sonraları, Millî Eğitim Bakanlığı, bu Mektep’in bitişiğinde, tahrip edilen mezar’ların üzerine hiçbir Mi’mârî değeri olmayan ek bir bina inşâ ettirmiştir. Hâlen bu bina’lar, Cağaloğlu Anadolu Lisesi olarak kullanılmaktadır. Hazîre üzerine maalesef Devlete aid, Anadolu Ajansı Bölge Müdürlüğü için bir bina inşâ ettirilmiştir.

HAZÎRE’DEKİ DİĞER BİNALAR:

Selânik’li, Sedat Simâvî, Matbuat Merkezi Bâbıâlî’de haftalık bir dergi çıkarırken Milletlerarası Siyonizm adına, Burla Biraderler tarafından kendisine, 1.750.000.TL.’lik bir çek verilerek, Türkiye’de dinî duyguları zayıflatmak, Türk Milleti’nin ahlakını bozmak için sürekli yayın yapacak bir gazete’nin çıkarılması projesi hayata geçirilir. Sedat Simâvî bu paralarla, bu Hazîre’nin Bâbıâlî cephesine, devrine göre muhteşem bir gazete binası yaptırır, devrine göre son model dizgi-tertip ve baskı makinalarıyla teçhiz eder. Bu bina, hâlen, turistik eşya-özellikle, halı ticaret yapılan eski hürriyet binasıdır. Garâbete bakınız ki, Sedat Simâvî, babasının naaş’ını Selânik’ten İstanbul’a nakleder, nüfuzunu kullanarak türbeye defnettirir, fakat öte yandan, Hazîre’nin bir bölümünü tahrip eder gazete binasını inşâ ettirir.

Aynı sırada ve yine Hazîre üzerine bina ettirilmiş bir başka apartman, Fatin Rüşdü Zorlu Ailesine aittir. Diğer küçük han’lar muhtelif kimselere aittir. Bâbıâlî Caddesiyle Nuruosmaniye Caddesi’nin kesiştiği köşe’de inşa ettirilen eski İstanbul Reklâm Binası, 1960’lı yılların sonunda ve 1970’li yılların başlarında yaptırılmıştı. Hazîre’nin bu köşesini gaspeden firma veya şahıs o kadar pervasızdı ki, burada bulunan, San’at Tarihi bakımından çok değerli bir eser olan, Mahmud Nedim Paşa Türbesini tahta perde arkasına almış, Türbe’yi yıkıp inşaat sahasına katmak üzereydi. Hakkını teslim edelim, Muhterem, Mehmed Şevket Eygi Ağabey, gazete’lerinde kesif bir neşriyat ile, Mahmud Nedim Paşa Türbesini yıkılıp yok olmaktan kurtarmıştır.

BU HAZÎRE ÜZERİNE BİNA İNŞÂ EDEN VE MESKÛN OLAN’LARIN AKİBET’LERİ:

Simâvî Ailesi, bir zamanlar Türkiye’nin en zengin ve nüfuzlu ailelerinden Simâvî’ler, ihânet, cinâyet ve cinnet’ler sebebiyle, artık yoklar. Hâk ile yeksân olup gitmişlerdir. Hazire’yi tahrip edip üzerine gazete binası yapan Sedat Simâvî’nin Kanlıca’da bulunan mezarı, periyodik olarak, sık aralıklarla tahrip edilir, tekrar yaptırılır.

Demokrat Parti’nin son Hariciye Vekili, Fatîn Rüşdü Zorlu, 27 Mayıs Hükûmet Darbesini ta’kiben, Yassıada düzmece Mahkemesince idam’a mahkûm edilmiş ve asılarak idam edilmiştir. Devrin Başvekili, Adnan Menderes de aynı âkibete düçâr olmuştu. Milletin kahir ekseriyyeti, haksız yere zulümle idam edildikleri için “Demokrasi Şehid’leri,” filan gibi unvanlar vermiştir. İslâmî Literatürde, “Demokrasi Şehidi, Devrim Şehidi,” gibi kavramlara yer yoktur. İslâm’da bir tek şehid’lik vardır, “İlâ-i Kelimetü’llâh uğuruna, Allah için dün-i Vatan için Allah yolunda şehid’lik vardır.

Sebep sonuç münasebetine bakılmaksızın hüküm verilmesi doğru olmaz. Kim bilir, perde arkasındaki hangi sebeplerle bu âkibete ma’ruz kalmışlardır. İstanbul Reklâm Binasını inşâ ettiren zât, “Reklâm Dünyasının Yıldızı, Harika Çocuk,” olarak vasıflandırılan birisiydi. İnşaatı tamamlamadan kanser hastalığına müptelâ olmuş genç yaşında bu dünya’yı terketmişti. Nuruosmaniye Caddesi üzerindeki hanlardan birisinin sahibi olan genç bir müteşebbis, Molla Fenârî Sokakta kâni bir başka han’ın sorunlarından dolayı aynı sokakta kat otoparkı işletmeciliği yapmakta olan birisiyle eften-püften, sebeplerle münakaşa etmiş, kat otoparkı işleten şahıs tarafından vurularak öldürülmüştür.

Yıllar öncesiydi. İhlas Holding bünyesinde, İhlas Finans Kurumu kurulmuştu. İstanbul Cağaloğlu Şube binası olarak da bu Hazîre üzerine inşa ettirilen, eski İstanbul Reklâm Binası kiralanmıştı. Samîmî münasebetlerimiz olan Merhûm Enver Ören Bey’e hatırlatmıştım. “Burası Hazîre-Mezarlık üzerine kurulmuş bir yer’dir. Mümkünse bir başka yerden bir başka bina kiralayınız,” demiştim. Kiraladılar, bir müddet bu binada nîce merhum ve merhûme’lerin üzerinde, onların kemiklerini çiğneyerek faaliyet gösterdiler.

Âkibet! Ribâ’ya (fâize), bulaşmamak için bankaların semtine bile uğramayan yüzbinlerce Garîb-i Gureba’nın mevdûatı tamı tamına, Bir Milyar Dörtyüz Milyon A.B.D. Doları battı, kurum iflas etti ve hâlen tasfiyesi devam etmektedir. İhlas Finans Kurumu’nun batışının pek çok sebepleri olabilir, ama, ifade ettiğimiz bu sebebi de aslâ ihmal etmemeliyiz.

Türbe’de Türk Ocağı, Hazîre-Mezarlık’ta, Sâz, Avâz, Çengi ve işret! Bekleyiniz!...