Ortadoğu’dan binlerce yıllık Türk varlığı, Türk izlerini silip yok etmek, Türkiye’nin doğusundan başlayarak Akdeniz’e uzanan ve adı “Kürt Kuşağı” olan yeni bir demografik iklim oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen operasyonların arkasında ABD ve İsrail’in başını çektiği çok güçlü bir koalisyon var. Güney sınırlarımız boyunca uzanan  ve yüzlerce yıl “Türkmeneli” olarak anılan coğrafyada uygulanan katliamlarla  oluşturulan demografik iklim değişikliğinin hedefi, Türkiye’yi Ortadoğu coğrafyasından soyutlayacak bir kuşak oluşturmaktır.  

Her devlet kendi çıkarları doğrultusunda bir dış politika izlemek zorundadır. Türkiye de, insanlık tarihinin bu çok önemli dönüm noktasında tarihi misyonunu görmek ve gereğini yapmak durumundadır. Batılı dostlarımızın hedefleriyle Türkiye’nin çıkarlarının örtüşmediği böyle durumlarda, varlığımızı korumak ve sürdürebilmek adına yapılacak şeyler bellidir. Gerçekleri görelim artık; Batılı koalisyon ortaklarının Türkiye’yi kuşatma ve etkisizleştirme planını bozmak, bu kuşatmayı kırmak zorundayız.

Türkmeneli Cephesi’nden Halep’in kuzeyindeki kapsamlı operasyonlara ilişkin bir mesaj geldi. Şöyle deniyor: 

“Osmanlı döneminde Arap Pınarı olan Türk köyümüzün adı, daha sonra Suriye Arap Cumhuriyeti tarafından Araplaştırılarak Ayn El-Arap olmuş, geçen yıl da, Türkiye ve dünyanın gözü önünde, 1 aylık bir medya operasyonuyla Kürtleştirilerek Kobani yapılmıştı. Şimdi ise, yine medya aracılığı ile, tüm bölge kürtleştirilmeye çalışılıyor.
Suriye'de terör örgütü PYD ve uzantılarının Halep'in kuzeyinde yaptıkları etnik temizliklerin ardı arkası kesilmedi, kesilmiyor. 

Ayrıca, bu terör örgütlerinin yayın organlarında, son bir haftadır yayımlanan çarpıtılmış belgelere dayanılarak,  Halep'in kuzeyindeki bölgelerin tamamının Kürt bölgeleri olduğunu iddia ediliyor. Suriye’deki binlerce yıllık Türk varlığımızı bu tür ucuz oyunlarla yok sayabileceklerini sanıyorlar. 

Bilmezler ki o topraklar bize Alparslan'dan, Süleymanşah'tan ve Yavuz Sultan Selim Han'dan miras kaldı. Halep'in bir Selçuklu, bir Osmanlı şehri olduğunu tarih şahittir. Bu tür ucuz algı operasyonlarıyla bu tarihi gerçeği silemezler.”

Türkmeneli Cephesi’nden gelen mesaj böyle.. Suriye’de yaşayan kardeşlerimiz, vatan bildikleri toprakları, Suriye krizinin başladığı 2011 yılından beri, bütün olumsuz koşullara rağmen savunuyorlar, savunmaya çalışıyorlar. Ortadoğu’dan binlerce yıllık Türk varlığı, Türk izlerini silip yok etmek, Türkiye’nin doğusundan başlayarak Akdeniz’e uzanan ve adı “Kürt Kuşağı” olan yeni bir demografik iklim oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen operasyonların arkasında ABD ve İsrail’in başını çektiği çok güçlü bir koalisyon var. Güney sınırlarımız boyunca uzanan  ve yüzlerce yıl “Türkmeneli” olarak anılan coğrafyada uygulanan katliamlarla  oluşturulan demografik iklim değişikliğinin hedefi Türkiye’yi Ortadoğu coğrafyasından soyutlayacak bir kuşak oluşturmaktır.  

Suriye’deki Türkmen kardeşlerimiz hem Kürt Koridoru”nu Akdeniz’e uzatma kararlılığında olan ABD ve PYD/PKK’nın hem de bu koridora şiddetle karşı duran Rusya ve İran’ın hedefindedir. Rus uçağının düşürülmesi öncesinde sınırdan Halep’e uzanan koridorla Suriye’deki Türk varlığına destek sağlayan Türkiye, bugün, soydaşlarının bekledikleri yardımları ulaştıramamaktadır. Bu arada, İncirlik’te konuşlanan ABD’nin destek verdiği PYD, IŞİD/DEAŞ’ın emanetindeki Türk yerleşim birimlerini alarak demografik yapılarını değiştirmekte, yüzyıllar boyunca “Türkmeneli”  olarak anılan bir coğrafyada, misak-ı milli sınırlarımız içinde bir Kürt iklimi oluşturulmaktadır. 

Yazılarımızda yeri geldikçe hep vurguladık; bölgemizdeki gelişmeleri tarihi boyutuyla ele almadığımızda ayrıntıda boğulur, gerçekleri asla göremeyiz ve üzerimize çökmekte olan tehlikenin büyüklüğünü algılamakta zorlanırız, gecikiriz. 

Kırım Savaşı’yla (1853-56) başlatılan Osmanlı İmparatorluğu’nu tarih sahnesinden silmek ve mirasını paylaşma operasyonu, Rusya’daki Ekim Devrimi, Rusların Sykees-Picot Anlaşması’nı deşifre etmeleri ve Türk Kurtuluş Savaşı’yla kesintiye uğramıştı. Şimdi, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda Kırım Savaşı, ABD ve İsrail gibi yeni aktörlerin de eklenmesiyle, kaldığı yerden devam ediyor. 

ORTADOĞU’DA İNSANLIK TARİHİNİN EN ACIMSIZ DRAMI YAŞANIYOR, DÜNYA YALNIZCA SEYREDİYOR.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Ortadoğu siyasi haritasını kendi hedefleri doğrultusunda yeniden şekillendireceğin ilan eden küresel sistem BM’nin bağımsızlıklarını tanıdığı ülkeleri, “Demokrasi götürüyorum” aldatmacasıyla tek tek işgal ederken, bu ülkelerin zenginliklerini yağmalayabilmek için milyonlarca masum insanı katlederken, Akdeniz’in azgın sularında bebekleriyle birlikte boğarken, bütün dünya, tarihin kaydettiği bu en acımasız insanlık dramını yalnızca seyrediyor!.. Bir dizi film ya da bir Survivor yarışması izler gibi duyarsızca seyrediyor.. 

Bugün Suriye’de yaşananlar, I. Körfez Savaşı’yla başlatılan ve bölgemizde “II. Abdülhamit’in Petrol Haritası” sınırları içinde İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurmak olan Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme operasyonlarının sonuç almaya yönelik vuruşlarıdır. I. Körfez Savaşı sonrasında, dolduruşa getirilerek Kuveyt’e sokulan Saddam, “Bağımsız bir ülkeyi işgal etti” gerekçesiyle oluşturulan ABD öncülüğündeki Batılı koalisyon tarafından tepelenmiş, ülkesi 36. Paralel boyunca bölünmüş, kuzeyinde bağımsız bir devlet oluşturma çalışmaları başlatılmıştı. 

Irak’ın kuzey parselinde, “Büyük Kürdistan”ın çekirdeğini oluşturacak devlet yapılanması ülkemiz topraklarında konuşlanan Çekiç Güç’ün desteği ile gerçekleştirildi. Irak’taki “kırmızı çizgilerimiz” tek tek silindi. Irak’ın işgal edilmesi sırasında yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimlerinin tapu ve nüfus müdürlüklerinin neden yağmalandığını şimdilerde daha net görebilmekteyiz. Kuzey Irak’ta Barzani’yi ziyaret eden Suriye Kürtleri Lideri Salih Müslim, yüzlerce yıllık Türk ili olan Kerkük için, “Kerkük bizim kutsalımızdır” diyebilmektedir. 

Kuzey Irak’ın bağımsız bir birim olarak ülkeden koparılacak olgunluğa ulaştırılmasından sonra sıra Suriye’nin kuzey parselinde bir Kürt iklimi oluşturma operasyonlarına geldi. Yüzlerce yıllık Türk köyü olan Arap Pınarı (Ayn-el Arap) hiç de inandırıcı olmayan bir yakıştırmayla Kobani’ye dönüştürüldü. Suriye’nin kuzeyinde benzer kantonların oluşturulası, Irak’ın kuzeyindeki Barzanistan ile ilişkilendirilip Akdeniz’e uzatılması çalışmaları bizim olduğu kadar Rusya’nın ve İran’ın da işine gelmiyordu. İran mezhep bağları, Rusya ise Suriye’deki üslerini elde tutmak ve Ortadoğu denkleminden dışlanmamak adına Suriye devlet başkanı Esat’a destek verirken, biz, Batılılarla birlikte, “Esat gitsin” diyorduk. 

Kırım Savaşı sonrasında gündeme gelen ve Rusların sıcak denizlere inmesini engellemek amacıyla planlanan “Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e uzanmasına bu kez başka nedenlerle karşı çıkan Rusya ile Batı arasında bir denge politikası izleyecek yerde, kendimizi Batı kampına mahkum ettik. 

“KÜRT KORİDORU” AKDENİZ’E İLERLERKEN…

Batılı “dostlar” (!) yağmaladıkları petrol ve doğalgazı içinden akıtacakları “Kürt Koridoru”nu Akdeniz’e bağlama hedefine adım adım ilerlerken, bu hedeflerinin karşısındaki en büyük engel olarak gördükleri Türkiye’yi de terör sopasını kullanarak etkisiz duruma getirmeye çalışıyorlar. ABD önderliğindeki Batılı koalisyon Ortadoğu’da İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurma yolunda kararlı adımlarla ilerlerken Türkiye, güney sınırları boyunca kuşatılmaktadırlar; bölgedeki Türk varlığı ile arasına aşılmaz duvarlar örülmektedir. 

Bütün bunlar göz önüne alındığında, Irak ve Suriye’de Türkmen varlığına yönelik katliamlar, Doğu ve Güneydoğu illerimizin bazlarlında yaşanan “PKK” ve “IŞİD/DEAŞ” maskeli terör eylemleri, bombalı saldırılar, Almanya Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımını tanıma kararı, Reza Zerrap sorgulamasının Türkiye’yi suçlayacak deliller üretecek doğrultuda sürdürülmesi,  Kıbrıs’ta toplumlar arası görüşmelerin KKTC’yi tarihe gömecek bir çerçevede sürdürülmesi… birbirinden bağımsız gelişmeler değildir. 

Bunların hepsi, Ortadoğu’nun geleceğine ilişkin hesapları olan devletlerin, hedefleri önünde en büyük engel olarak gördükleri Türkiye’yi etkisizleştirme operasyonlarıdır. Bu operasyonların başarı şansı, Türkiye’nin gelişmelerin ardındaki dinamikleri görme ve karşı koyma gücüyle orantılıdır. 

BU KUŞATMAYI KIRMAK ZORUNDAYIZ

Bütün bu gelişmeler Batılı koalisyon ortaklarının Büyük Ortadoğu Projesi önünde en büyük engel olarak gördükleri Türkiye’yi etkisizleştirme operasyonlarıdır. İçinde bulunduğumuz aşamada İslam Alemi’nin de Türk Dünyası’nın gözü kulağı Türkiye’dedir. 

Her devlet kendi çıkarları doğrultusunda bir dış politika izlemek zorundadır. Türkiye de, insanlık tarihinin bu çok önemli dönüm noktasında tarihi misyonunu görmek ve gereğini yapmak durumundadır. Batılı dostlarımızın hedefleriyle Türkiye’nin çıkarlarının örtüşmediği böyle durumlarda, varlığımızı korumak ve sürdürebilmek adına yapılacak şeyler bellidir. Gerçekleri görelim artık; Batılı koalisyon ortaklarının Türkiye’yi kuşatma ve etkisizleştirme planını bozmak, bu kuşatmayı kırmak zorundayız.