Medeniyet boşuna “Tek dişi kalmış canavar” denilerek anılmadı. 

Uygarlık bakımı zor bir çiçektir. Çok emek ister… Üzerine düşülsün ister… Emek bulamazsa solar, terk eder… Bakmaz onun için döktüğün gözyaşlarına… 

İnsanlık için ‘Medeniyeti’ yakalamak gerçekten çok zor oldu… Birlikte sorunsuz, mutlu yaşayabilmek… Medeniyet ile sosyal insanın en büyük ihtiyacı karşılanmış oldu. Sümerliler onu elde edebilmek için ne nesiller tüketti. Çok çok zor oldu. Uğruna elbette kan, gözyaşı döküldü. 

Ama mutlu, medeni bir yaşam başlayabildi… Artık güçsüzlerde yaşama imkânı bulabilecekti. Haliyle ülke, diğer milletlerden göç almaya başladı. Medeni bir ortamda yaşamak insanlığın hayali olmuştu. 

Tabi ki sadece elde etmek ile iş bitmedi. Onu elde tutabilmek çok daha zor olacaktı.

Dedik ya çok fazla emek ister… 

Düşünce ister… Her türlü konu, materyal hakkında derinlemesine kafa patlatmak ister. Filozof ister. Alman filozof Immanuel Kant olmadan Mercedes ve benzeri markaların doğamayacağını anlamak ister. Özgürce düşünebilmeyi ve bu sebep ile yargılanmamayı ister. 

Ekonomi bilinci ister. Fabrikalar ister. Bol bol kalifiye eleman ister. İşsizliğin olduğu yerleri sevmez. Eğitimli, bilgili vatandaşlara bayılır. Hele hele israfı hiç ama hiç sevmez. Ürettiğinden çok tüketeni sevmez. İhracatına oran ile daha çok ithalatı sevmez. Sadece birkaç sektörde değil tüm sektör ve ihtiyaca yönelik üretim ve bilinci ister. Tek bir üründe dahil yabancıya bağımlılığı sevmez. Çünkü bilir ki! Yabancı illaki ve haklı olarak kendi vatanını düşünür. Medeniyet güçlü ekonomiyi sever. Dizginleri kendi elinde tutabilenlere saygı duyar. 

Avcı toplayıcı gelenekten iyi bilinir ki! Bir şey hazır ve nazır tüketmen için seni bekliyor ise bu bir tuzaktır… Daha tüketirken muhtemelen bir avcı ya da vahşi bir hayvan arkadan çıkacaktır. 

İşte ‘hazır parada’ aynı böyle bir tuzaktır… Yabancının verdiği borç paradan, tuzağa düşmekten uzak durmak her zaman sağlıklı olacaktır. Çünkü medeniyet, borç tüketen bir toplumda uzun barınamaz. Alacaklıların, borçlunun üzerinde hakları doğmuştur. İpler değiştirmiştir. Böylece ilim, bilim, teknolojiden geri kalınır. Ve bağımlı, sömürülecek bir toplum oluşur. 

Medeniyet; Dış borcu kabul etmez. İthal ağırlıklı tüketimi kabul etmez. Cari açığı kabul etmez. Hele bütçe açığını kabul etmeyi bırak, anlayamaz bile… 

E tabi edebiyat ister. Öz diline hakimiyet ister. Yabancı dillerin, öz diline geçmesini sevmez. Bu durumu gelecek adına şüpheli bulur. Dili Türkçe ise; İngiliz şivesine ya da Fransız gırtlağına imtina etmez. Öz dili ağırlaştıracak, ona ağdalar katacak yabancı kelimelerden uzak kalmayı ister. Halkın yoğunluk durumuna uygun, ortak ve bir tane anlaşma dili ister. Vatandaşların aynı dili konuşabilmesini ister. Rahatça anlaşılabilmelerini ister. 

Sanat ister. Estetik ister. Sanatçıların, özgün çalışmaların ve yaratıcılığın artmasını ister. Ruha huzur, akla ilham katmak ister. Dinlenmek, anlamak, gelişmek ister.

İllaki Adalet ister. Hukuk ister. Vicdan ister. Duygu ve aklın birlikte çalışabilmesini ister. İnsanların eşit ve adil bir şekilde yargılanmasını ister. Yargının üstünde herhangi bir kurum / kişi asla kabul etmez. Yargıya dışarıdan müdahale edilmesini asla kabul etmez. Medeni kurallar çerçevesinde genel kabul görmüş anayasanın takip edilmesini ister. Bunda devamlılık ister. 

Arsızlığın, hırsızlığın cezasız kalması ‘hızla yayılması’ anlamına geleceğinden bundan nefret eder. Anayasa ihlallerine cevapsız kalamaz. 

Eşitlik ister. İnsan haklarına düşkündür. Gelirin eşit dağılımını gözetir. Her bir bireyin mutluluğu ile güçlenir. Sermayenin belli bir kesimde toplanması ile küser. Sermayenin uzaklaştığı kesimden o da yavaşça uzaklaşmak durumunda kalır. Her bir aile ferdinin çalışma ihtiyacını karşılayacak ortamı bulabilmesini ister. Ebeveynlerin, çocuklarının ihtiyaçlarını rahatça karşılayabileceği gelir yapısı ister. Her evde rahat yaşam adına keşfedilmiş teknolojileri ister. Elektrik, doğalgaz, internet, telefon, televizyon ve yayınını mutlaka ister. Elektrik, doğalgaz, internet, TV yayını faturasını ödeyemediği için kesintiler yapılmış haneler istemez. Yarın kaygılarının yaşandığı yerlerden nefret eder.

Şeffaflık ister. Devlet kurumlarının meclis tarafından düzenli ve sağlıklı olarak denetim altında bulunmasını ister. Görev başında bir Meclis ister. Denetim sonuçlarının en ufak bir tereddüt duymadan açıklanmasını ister. Denetime, sayıma, Sayıştay’a müdahaleyi kabul etmez.

Tutarlılık ister. Söylenen ile yapılanın farklı olmasını kaldıramaz. Bugün başka, ertesi gün başka söylemleri istemez. Sağlam bir karakter ister. Uygulanan kuralların birbirleri ile çelişkiye düşmesine katlanamaz. Güçlü, eğitimli kişilik, dolayısıyla ahlak ister.

Fit ve formda olmayı ister. Obezite’yi sevmez. Fazla fazla tüketenlerden hoşlanmaz. İsraf, önemsediği günahlardandır. 

Medeniyet yoksa kabile başlar. Kendine elbise yapacak kumaş bile bulamazsın. Muhtemelen “Kumaş nedir?” Onu bile bilemezsin… Garip hurafelere inançlar başlar. Putlaştırırsın hayatı… İnsan değer olmaktan çıkar. Çabucak gözden çıkartılabilecek bir emtia olur. Korku hâkim olur yüreklere… Meydanlarda vinç üzerinde asılmış ve sözüm ona ders olsun diye bırakılmış sallanan cesetler görürsün. Güvensizlik artar. Bir de bakarsın ki! Herkes kendi adaletini kendi çıkarı olacak şekilde aramaya başlamış. Hakem, hakim kalmamış… Ve haliyle anlaşma ümitleri ile hayatını kaybetme arasına sıkışıp kalınmış…

Medeniyet böyledir işte… 

Çok emek ister. Öyle yattığı yerde kimse medeni kalamaz… Zafiyet gösterenler hemen yakalanır, kullanılır, sömürülür atılır. Tembellik sonucu oluşmuş borç sarmalı ile kapına dayanan alacaklılar, sana hızla orta çağ karanlığını yaşatır…

Bu saydığımız başlıklar Medeniyetin olmaz ise olmazıdır… 

Birinin hasar alması, diğerlerini de hızla yıpratır. Ve kısa sürede hiçbiri kalmaz…

******************************

Bugünler de sürekli duyuyorum. “Ya arkadaş faiz bayağı arttı işte! Daha ne istiyor bu ekonomi, döviz, altın, enflasyon niye halen düzelmedi? Kesin bir oyun var bu işte!..” gibi laflar ediliyor… 

Düzelmemesi şundan; Güzel, huzurlu, medeni yaşam koşulları… Öyle saf saf durup, sadece Merkez Bankasını yönetenin iki dudağının arasına bakmıyor da ondan!.. Birden fazla hükmedene bakıp, uygulamalarını ölçüyor…

Hepsinden önce, vatandaşın kendisini şöyle tepeden tırnağa süzüyor. Eğitimine, sorgulama yeteneğine, emeğine, ahlakına, seçimine bakıyor…

Unutmayalım!.. Bir ülkede, Medeniyetin varlığını koruyabilmesi için öncelikle istenmesi gerekir. Ve ardından istemenin koşulları bir bir yerine getirilmelidir. 

İlk olarak elbette çok ‘çalışmak’ yani ‘say’ gerekir. 

O da hemen senin yanı başına sayıyı, sayışı, sayeyi (amacı), saydamlığı, safayı, saygıyı getirir…