Türkler, Batılılar tarafından, her fırsatta soykırım yapmakla suçlanırlar. Haksız yere soykırım yapmakla suçlanan Türklerin Kazakistan’dan İskandinavya’ya uzanan engin coğrafyadaki yaylardaki kaya resimlerini kazıyan, Orta Asya’da, Mezopotamya’da, Mısır’da, Amerika kıtasında uygarlılar kuran, insanlığa yazı yazmasını, takvim yapmasını, sayı saymasını öğretenlerin o soykırım yapmakla suçladıkları Türkler oldukları hep gözardı edilir. Son yıllarda peşpeşe yaşanan doğal afetler, 2012’de dünyamızın büyük bir felaket yaşayacağını haber veren Maya takvimini yeniden gündeme getirdi. Getirdi, ama Kitapları yakıldığı, altın eserleri yağmalanıp Avrupa’ya taşındığı için, Mayaların bizlere ne kadar değerli bir miras bıraktıklarını anlamakta zorlanıyoruz. Peki Mayaları, İnkaları, Toltekleri, Olmekleri, Kızılderilileri kim soykırıma uğrattı? Mayaların bugünün üniversitelerinde bile ders kitabı olarak okutulacak kodekslerini kimler yok etti, o benzersiz altın eserleri kimler Avrupa’ya taşıyıp İspanyol hazinesine akıttı? Mayaların ortalama ömrü 30 yıldı. Ortalama 30 yıllık bir ömüre sahip olan Mayalar, binlerce yıllık astronomi olaylarını nasıl gözlemiş olabilirlerdi? Mayalar soykırıma uğratılmamış ve kitapları yok edilmemiş olsaydı, Türk kültürünün bir uzantısı olan Maya uygarlığını tanımış, yüzlerce yıl önceden yaptıkları uyarılarla neler anlatmak istediklerini öğrenmiş olacaktık. Bu insanları soykırıma uğratan Avrupalılar sıfırı ancak 15. Yüzyılda Hintlilerden öğrenerek kullanmaya başlamışlardı. Mayalar o akıl almaz astronomik hesaplamalarını 20’lik matematik sistemle yapıyorlardı. Venüs’ün 584 günlük döngülerini, günün uzunluğunu birkaç saniyelik farkla hesaplayabilmişlerdi. Astronomi konusunda çok değerli eserler bırakmışlardı. İspanyollar, insanlığın malı olan bütün bu değerli eserleri yaktılar, yok ettiler. Elimizde yalnızca 4 kodeks var. Dresden kodeksi bunların en önemlisi. Mayaların matematik ve astronomi konusunda ne kadar bilgili olduklarını bu kodekslerden öğreniyoruz. Aşağıda, yine Maya takvimi ile ilgili 4 Ağustos 2010 tarihli yazımızı sunuyoruz: “Mayalar Yanılmış Olamaz” ********************************************************************************* KÜRESEL ISINMA MAYA KİTAPLARINDA SÖZÜ EDİLEN FELAKETİN HABERCİSİ Mİ? 21 ARALIK 2012 DÜNYANIN SONU MU OLACAK? MAYA TAKVİMİ’NİN YAZARI OLAN CARL JOHAN CALLEMAN, “KATOLİK RAHİPLERİN ‘ŞEYTAN İŞİ’ DİYEREK YAKTIKLARI MAYA KİTAPLARININ ŞİMDİ İLAHİ YARADILIŞIN GELİŞİMİNİN DÜNYEVİ HARİTALARINI İÇERİR OLARAK GÖRÜLMESİ BİRAZ İRONİKTİR. MAYA BİLGİSİ (AYNI TEMANIN TEKRARLANDIĞI) YARADILIŞ VE VAHİY KİTAPLARINDAKİ MUSEVİ-HIRİSTİYAN GÖRÜŞÜYLE ÇELİŞMEZ” DİYOR. (…) Gelişmiş ülkelerdeki sanayicilerin atmosfere kontrolsuzca saldıkları baca gazlarının sera etkisi yaptığı, bu nedenle de mavi gezegenimizin giderek ısındığı söyleniyor.. Klimatolojistler (iklim olaylarını inceleyen bilim adamları) 1800’lü yıllardan bu yana küresel sıcaklığın 04-08 derece C arttığını gözlemlemişler. Bilim adamları, yaptıkları hesaplamaya göre, bu artışın 2100 yılında 1.4 – 5.8 derece C olacağını, son 50 yıldaki sıcaklık artışının canlıların yaşamında gözlenebilir değişiklikler oluşturduğuna dikkat çekerek, ne insanların ne de ekosistemin bu sıcaklık artışına uyum sağlayamayacağını belirtiyorlar. Küresel ısınmanın artış hızı 50 yıldır bilim adamlarının dikkatini çekiyor ve izleniyor. Küresel ısınmaya neden olduğu söylenen karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı sera gazlarının güneşten gelen radyasyonun dış uzaya yansımasını önleyerek ve bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir. Bunun yanı sıra, 1960'lı yılların başlarından bu yana gözlemlenen "Gamma Işıması Patlamaları" da küresel ısınmanın bir başka nedeni olarak gösteriliyor. Bu patlamaların ışımaları çok yüksek enerjili radyasyon yayarak yalnızca Dünyamızı değil, Güneş'i, Güneş Sistemimi’ni ve yakın uzayımızı etkilemektedir. Küresel ısınmanın bir diğer nedeni olarak gösterilen fosil yakıt kaynaklı teori Dünya'da ki ısınmayı açıklasa da, güneş sistemindeki ısınmayı açıklama konusunda yetersiz kalmaktadır. Buna karşılık, "Gamma Işıması Patlamaları" hem yeryüzündeki hem de uzaydaki değişiklikleri açıklamakta hem de bu patlamaların etkisiyle daha da ısınmakta olan Dünya iç çekirdeğinden atmosfere salınmakta olan gaz artışışının nedenini açıklamaktadır.. Karbondioksit ise, volkanik patlamalar sonucunda ya da insanlar tarafından fosil yakıtların kontrolsüzce yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınması sonucunda, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkan ve ortalama ısının artmasına neden olan bir sera gazıdır. Yeşil bitkilerin fotosentez olayında ve litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle atmosferden büyük oranda çekilmekte ise de, bilimadamları, yarattığı sera etkisinden dolayı, küresel ısınmanın baş sorumlusu olarak karbondioksiti görmekteler. Küresel ısınma konusunda pasif etkili olan su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak, güneşten gelen radyasyonun şiddetine ve yerküremizin ortalama ısısına bağlı bir değişkendir. Su buharı dışındaki sera gazları da gezegen yüzeyindeki ortalama ısının, dolayısıyla buharlaşmanın artmasına yol açmaktadır. Atmosferde, daha fazla su buharının oluşturduğu bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır. Görülüyor ki, atmosferdeki su buharı dışındaki gazların artması da sera etkisini artırmakta, dolayısıyla küresel ısınmaya neden olmaktadır. KYOTO PROTOKOLÜ HAZIRLANDI, AMA... Bir ekosistem, bir bölgede yaşayan organizmalarla fiziksel çevreden oluşur. Bilim adamları, hızlı değişim gösteren küresel ısınmanın ekosistemi çok olumsuz etkilemesinden endişe ediyorlar. Bu nedenle aklı başında tüm dünya insanları biraraya gelerek, sera gazı salınımını kısıtlamak amacıyla Kyoto Protokolü hazırladılar. Bu gün yaşamakta olduğumuz cehennem sıcaklarının nedeni olarak gösterilen sorumsuzca gaz salınımını kontrol altına almak üzere hazırlanan Kyoto Protokolü’nü gelişmiş ülke yöneticileri imzalamadılar, daha doğrusu imzalayamadılar. Çünkü, gelişmiş ülkelerde politikacı trafiğinin kontrolü, karbon ticareti yapan birkaç uluslar arası şirketin elindedir. Bunlar “evet” demeden ülkeyi yöneten politikacıların Kyoto Protokolü’nü imzalamaları mümkün değildir. O nedenle ABD Senatosu’ndan iklim değişikliği yasası geçememiştir. Yalnız politikacılar değil, iklim değişikliğine ilişkin uzlaşmayı sorgulayan bilimadamları da, karbon salınımını sınırlayacak yasaların, protokollerin ülke ekonomisine büyük zarar getireceğini savunan sivil toplum kuruluşları da Exxon Mobil ve Koch Endustries gibi uluslarası enerji şirketlerinin onmilyonlarca dolar tutarındaki fonlarının etkisi altında gerçekleri çarpıtmaktadırlar. İnternet sitelerinde, “iklimgate” başlıklı yazılarda, dünyamızın, iddia edilenin aksine, 1998’den bu yana soğuduğunu savunulmaktadır! Gerçekleri kimden, nasıl öğreneceğiz? Küresel ısınmanın tek nedeni, sera etkisi yapmakla suçlanan gazlar ya da “Gamma Işıması Patlamaları” mıdır, yoksa başka nedenleri de var mıdır? KUTUPLAR YER DEĞİŞTİRİYOR 2006 yılının Mart ayında Arktika’daki araştırmalarını tamamlayan Kanada Doğal Kaynaklar Jeomanyetik Laboratuarı Başkanı Leri Nüitt, Ottawa'da yaptığı açıklamada, "Yer değiştirme özelliğine sahip olan manyetik kutup, 17. yüzyılın başından beri Kanada Arktiği'nin sınırları içerisindeyken, bugün Kanada sınırlarının 200 mil dışına çıkmıştır. Hassas ölçümler manyetik kutbun bizim sınırlarımızın dışına çıktığını göstermiştir. Fakat, hala eskisi gibi, ona en yakın ülkeyiz" demişti. 1904 yılında kutup araştırmacısı Rual Amundsen manyetik kutbun Kanada Arktik bölgesinde olduğunu saptamıştı. Kısa zaman öncesine kadar kutup noktasının, kuzey batı yönünde, yılda 10 kilometre ilerlediği sanılırdı. Fakat, 2001 yılında yapılan ölçümler sonrasında, bilim adamları, bu hızın yılda 40 kilometreye ulaştığını ve 21. yüzyılın ortalarında kutbun Rusya topraklarında olabileceğini hesaplamışlar. Kutuplar bu kadar hızla yer değiştiriyorsa, o zaman Mayaların kutupların 25 bin yılda bir yer değiştirdiği iddiasını ciddiye almamız gerekiyor. Yine 2006 yılında, Los Angeles’te yapılan bir bilimsel açıklamada, dünyanın manyetik alanının giderek zayıflamakta olduğu, bunun da canlı yaşamını çok olumsuz yönde etkileyeceği söylenmişti. Bilim adamlarına göre, dünyanın manyetik alanının zayıflaması, canıların yaşam formu açısından tehlike oluşturmaktadır. Manyetik alan, dünyadaki canlı yaşamı, hem güneşten hem de uzayın derinliklerinden gelen zararlı ışınlara karşı bir kalkan gibi korumakta hem de göçmen kuşlara yollarını bulmada kılavuzluk yapmaktadır. Yapılan hesaplamalara inanılacak olursa, manyetik alanın zayıflama süreci 150 yıl önce başlamış ve günümüze kadar bu zayıflama oranı yüzde 15’i bulmuştur. Bilim adamlarına göre dünyanın manyetik alanı giderek zayıflayacak ve sonunda yok olacaktır. Bu nötr durumda kutuplar yer değiştirecektir. Kutupların yer değiştirmesi sırasında da Nuh Tufanı’na benzer bir su baskınının yaşanması kaçılmaz olacaktır. 21 ARALIK 2012 KIYAMETİN ARİHİ Mİ? 21 Aralık 2012.. Mayalar, bu tarihte dünyamızın önemli bir değişim yaşayacağına dikkat çekiyorlar. Bu değişim, bazılarının ilk aklına geldiği gibi, bir kıyamet, bir son bulma şeklinde değil, ama dünyadaki yaşamı önemli ölçüde etkileyecek tufan benzeri bir olay olacaktır. Maya takvimi uzmanları bunun 21 Aralık 2012 yılında olcağını söylüyorlar. Ancak 21 Aralık 2012 tarihinin hesaplanması konusunda bir önemli itiraz var. Astrofizikçi Cotterel, yaptığı araştırmalar sonucunda, Maya takviminin bugün kullanmakta olduğumuz Gregoryen takvime çevrilirken, MÖ1’den MS 1’e geçildiğini, bu nedenle arada 2 yıllık bir fark oluştuğunu belirtiyor ki, dikkate alınması gereken bir uyarıdır. Başlangıç tarihi MÖ 3114 olan Maya takvimine göre 21 Aralık 2012’de yaşadığımız dönem sona erecek ve yeni bir çağ başlayacak. Büyük bir tufanla birlikte başlayacağı söylenen yeni çağın gelişini küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği şeklinde yaşamaktayız. Maya Takvimi’nin yazarı olan Carl Johan Calleman, “Katolik rahiplerin ‘şeytan işi’ diyerek yaktıkları Maya kitaplarının şimdi ilahi yaradılışın gelişiminin dünyevi haritalarını içerir olarak görülmesi biraz ironiktir. Maya bilgisi (aynı temanın tekrarlandığı) Yaradılış ve Vahiy kitaplarındaki Musevi-Hıristiyan görüşüyle çelişmez. Tam tersine, takvimleriyle Mayalar yaradılışın, onu tarihi olaylar vasıtasıyla anlaşılır kılan tam bir bilimi geliştirmişlerdir. Daha da ironik olarak, Maya takvimi şimdi, İspanyol piskoposlarının yerlilerin inanmalarını istedikleri aynı Tanrı’nın varlığını kanıtlamaktadır” demektedir. Başlangıcı MÖ 3114 olan Maya takvimi, 6 gece 7 gündüz diliminden oluşan 5126 yıllık bir takvimdir ve bu döngü, Chichen İtza’daki Kukulcan Piramidi’nin basamaklarına nakşedilmiştir. Chichen İtza’daki TüylüYılan Quetzalcoatl’ın Kukulcan Piramidi basamakları boyunca inişi, 6 pulunun karanlık, 7 pulunun aydınlık olacak şekilde piramit mimarisiyle anlatılması, Mayaların ne kadar gelişmiş olduklarının bir göstergesidir. Çünkü 6 basamağın gölgede, 7 basamağın aydınlıkta kalmasını yalnızca ekinokslarda görülebilecek şekilde planlamaları, onların astronomi bilgilerinin seviyesini göstermesi açısından da çok ilginçtir. 6 gece 7 gündüzden oluşan 13 dilimli 5126 yıllık her dönemin sonunda kutuplar yer değiştirmekte ve yeni bir çağ başlamaktadır. Önümüzdeki Yeni Çağ, kutupların beşinci kez yer değiştirmesiyle başlayacak. Maya takvimine inanacak olursak, mavi gezegenimiz bu kutup değişme olayını dört kez yaşamış. Demek ki 21 Aralık 2012’de (ya da Cotterel’in hesaplamasıyla 2014’te) yaşayacağımız olay kıyamet değil, kutsal kitaplarda sözü edilen tufan benzeri olay olacak. Günün uzunluğunu, Venüs’ün periyotlarını bugün bilgisayarla yapılan ölçümlere yakın bir doğrulukla ölçebilen Mayaların mutlaka bir bildiği olmalı.. Allah hepimizin yardımcısı olsun. (04.08.2010 "Mayalar Yanılmış Olamaz" Önce VATAN Gazetesi) ……………..