KRİZİN TEMELİ BASİT BİR HÜKÜMET ÇÖKMESİ DEĞİL, KRİZİN TEMELİNDE 2005'TEN BU YANA AYDINLATILAMAYAN BAŞBAKAN REFİK HARİRİ SUİKASTİ VAR. LÜBNAN BAŞBAKANI REFİK HARİRİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ SONRASINDA ŞUBAT 2005'TE KALEME ALDIĞIMIZ "HARİRİ'Yİ KİM ÖLDÜRDÜ?" VE KASIM 2005'TE YİNE AYNI KONUYU SORGULADIĞIMIZ "HARİRİ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?" BAŞLIKLI YAZI DİZİLERİMİZDE, ORTADOĞU'DA UZUN YILLAR KAYNAYACAK BİR CADI KAZANI YARATILDIĞINA DİKKAT ÇEKMEK İSTEMİŞTİK. WASHİNGTON-PARİS-ANKARA HATTI Lübnan'daki hükümet krizinin genişleyerek bölge barışını tehdit etmesinden endişe ediliyor. Bu nedenle, 2005'te bir suikaste kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin oğlu olan mevcut Başbakan Saad Hariri, Washington ve Paris'ten sonra Ankara'ya geldi, Türkiye'nin arabulucu olmasını istedi. Lübnan siyasetine yön verenler arasında güvenilir bir ülkenin arabuluculuk yapması, olası bir yangını geçici bir süre önleyebilir, ama köklü bir çözüm henüz ufukta görülmüyor. Bölgeyle tarihi, kültürel ve ekonomik bağları olan Türkiye'nin Başbakanı Erdoğan, Lünan'da kabinenin 11 Şii Hizbullah yandaşı bakanın istifa etmesi sonucunda hükümetin düşmesiyle başlayan krizi biran önce çözebilmek amacıyla Şam'a gitti, Suriye ve Katar liderleriyle bir Lübnan zirvesi gerçekleştirdi. Suriye Devlet Başkanı Başer Esad ve Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Halife Al Tani ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda 3 saat süren görüşmeden Lübnan krizini bitirecek bir çözüm üretilebilecek midir? Zirve sonrasında yapılan ortak açıklamada, "Görüşmelerde üç lider, Lübnanlı taraflar arasındaki uzlaşmanın sağlanmasını amaçlayan Suriye-Suudi Arabistan iyi niyet çabalarına dayalı olarak sorunun çözüme kavuşturulması ve durumun kötüleşmesinin engellenmesi hususların önemini vurgulamışlardır" deniyor. Bu açıklamayı, çözüm yönünde görüşmelerin sürdürüleceği şeklinde anlamak mümkündür. Nitekim, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun, Beyrut'a giderek, devrik Başbakan Saad Hariri ile Hizbullah Lideri Hassan Nasrallah arasında gerçekleştirdiği mekik diplomasisinden henüz somut bir sonuç elde edilmemiş olsa da, Lüban krizinin çözümünde umutların tükenmediğini göstermesi açısından memnuniyet verici bir gelişme sayılabilir. Lübnan'da halk, sokaklarında silahlı çatışmalar yaşanmayan istikrarlı, huzurlu bir ülke istiyor. Huzurlu, istikrarlı bir Lübnan oluşturabilmenin yolu, Refik Hariri suikastinin aydınlatılmasından geçiyor. Sokaktaki insanlar, "Suriye ve Suudi Arabistan Lübnan konusunda etkili olamadılar. Erdoğan çoğu Arap liderinin yapamadığını yaptı. Türkiye, Sünni olasına rağmen, hem İran'la hem de Körfez ülkeleriyle sıcak ilişkileri olan bir ülke. Belki Türkler birşey yapabilir" diyorlar. Alman Der Spiegel dergisi, diplomatik çabalarda gözlerin ve tüm ümitlerin Türkiye'nin üzerinde olduğunu vurguldığını yorumuna, "Türklerin Zamanı" başlığını uygun görmüş. Başbakan Saad Hariri'nin kurduğu Batı yanlısı hükümetin yıkılmasından sonrasında Lübnan'da birbirine düşman olan partileri müzakere masasına oturtabilecek tek ülkenin Türkiye ve bölgedeki popülaritesi dolayısıyla Başbakan Erdoğan olacağı genel kabul gören bir değerlendirme. Türkiye Lübnan'daki hükümet krizine çözüm bulabilir mi? Türkiye'nin Lübnan'daki hükümet krizini çözümünde etkili olabilmesi için hükümet krizine neden olan anlaşmazlığa çözüm bulması gerekiyor. Konu çok ayrıntılı, çok aktörlü ve çok duyarlı bir konu. HARİRİ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ? 07.11.2005 tarihinde yayınlamaya başladığımız “HARİRİ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?” başlıklı yazı dizimizin (www.oncevatan.com.tr) ilk bölümünden yaptığımız aşağıdaki alıntı da görüleceği gibi, Hariri suikastinin ne denli çetrefilli bir olay olduğunu ortaya koymaktadır: “Bazı önemli olaylar var ki, tarihin kavşak noktalarındaki bazı önemli gelişmelerin simgeleri olarak anılırlar. Örneğin, Avusturya veliahti Ferdinand'ın Saray Bosna'da bir Sırplı tarafından öldürülmesi ve I. Dünya Savaşı'nn başlaması gibi... Bu yılın Şubat ayında, Lübnan Eski Başbakanı Refik Hariri'nin öldürülmesinin ardındaki gerçekleri irdelemeye çalışan 'Hariri'yi Kim Öldürdü?' başlıklı yazı dizimiz (Şubat 2005- Önce VATAN) dolayısıyla, 'Kim bu Hariri, hakkında dizi yazılacak kadar önemli biri mi?' şeklindeki sorular yanıtlamak durumunda kalmıştık. Hariri'nin arabasına yerleştirilen bombaların uzaktan kumandayla patlatılarak hunharca öldürülmesi, Ortadoğu'nun siyasal fotoğrafına doğru yönden bakıldığında, amacı kolayca görülebilecek çok önemli bir gelişmenin başlangıç noktasıydı. Ortadoğu'nun yarınları konusunda önemli ipuçları veren bir olaydı. Bazı olayların gerçek nedenleri ile kamuoyuna açıklanan nedenleri çok farklıdır. Hani bazen, emniyet güçlerinin kontrol edemeyeceği şekilde büyüme eğilimi gösteren olayların baş aktörlerinin 'devre dışı bırakılıvermeleri' kamuoyuna, 'Mafyanın iç hesaplaşması' olarak açıklanır ya, Hariri'nin öldürülmesi de 'işte öyle bir şey'. Bilindiği gibi Refik Hariri'nin, son zamanlarda göz açtırmadığı mafya örgütlerince öldürüldüğü açıklanmıştı. PERDE ARKASINDA KİMLER VAR? Ayrıntıları okuyucular tarafından bilinen bazı olaylara yeni bir eleştiri getirdiğinizde, söyleyeceklerinizi, 'suya sabuna dokunmadan', 'fincancı katırlarını ürkütmeden' bir küçük imânın çağrışımı ile aktarıverir, karşılıklı göz kırpışarak keyiflenirsiniz. Hariri'nin öldürülmesi basit bir olay değil; tam bir 'Arap saçı'. Hariri'nin öldürülmesi, öyle perde arkası kamuoyu tarafından kolayca anlaşılabilecek bir olay da değil. Fakat, özellikle bizim dikkate almamız gereken önemli bir uyarıdır. Hariri ismi, bize, "Oğluna Telekom'u sattığımız kişi"nin de ötesinde bir şeyler anlatıyor olmalı... Lübnan Eski Başbakani Hariri, yaşadığı dönemde, Türk kamuoyu tarafından tanınan bir isim değildi. Adı, arabasının bombayla havaya uçurulmasından sonra duyuldu ve çok geçmeden de unutuluverdi. Bizim gibi, "Hariri'yi Kim Öldürdü?" diyerek dizi yazı yazanların uyarları da pek ciddiye alınmadı. 'Hariri'yi Kim Öldürdü?' sorusunun yanıtı, doğruyu söylemek gerekirse, tam bir "Arap saçı". Perdeyi aralayıverdiğinizde karşınıza kimler kimler çıkıyor... Başkan Bush orada, Fransa Cumhurbaskani J. Chirac, Ingiltere Başbakanı Tony Blair, Suriye Devlet Başkanı Başer Esad orada, intihar eden Suriye İçisleri Bakanı Gazi Kenan, Müslüman Kardeşler Örgütü, Hizbullah, BM Genel Sekreteri Koffi Annan orada, BM 1'inci raporunu hazirlayan Alman Savcı Detlev Mehlis orada, 2'inci raporu hazırlayan BM Ortadoğu Elçisi Terje Roed Lersen orada.. Daha kimler var? Türk Telekom var, Hariri'nin varisleri var, Başbakan Erdoğan var, Sami Amca (Ofer) var... Var da var... RAPORLAR ABD'NİN ARZULADIĞI GİBİ Birleşmiş Milletler'in (BM) hazırladığı iki rapor da ABD'nin istekleri ve beklentileri doğrultusunda kaleme alınmış. 1'nci raporu hazırlayan Tenje R. Larsen de, Hariri'nin öldürülmesinden Suriye'yi suçlu buluyorlar; Suriye gizli servisini... Raporlar, özellikle Alman savcı Detlev Mehlis'in 53 sayfalık raporu eleştiriliyor, 'tamamen olasılıklardan ve yorumlardan söz ediyor' deniyor. Raporda, Suriye ve Lübnan gizli servisleri suçlu bulunuyor, ama 'Ocak 2002'de, Lübnan'da Sabra ve Şatilla katliamından sorumlu eski faşist fanaljistlerin liderlerinden İlyas Hubeyk, Brüksel'de, Şaron aleyhine tanıklık yapacağını açıklamasından bir gün sonra Beyrut'ta, arabasına bomba konularak öldürülmüştü. Bundan da mı Suriye ve Lübnan gizli servisleri sorumlu? (...) En önemli tanık dedikleri Muhammed Zuheyr el Sıddık, soruşturmayı yanılttığından dolayı Paris'te tutuklanmadı mı?' sorularına inandırıcı bir yanıt verilemiyor. Hariri'nin öldürülmesiyle ilgili Birleşmiş Milletler raporlarının açıklanmasının ardından ağırlık kazanan soru şu: 'BM raporları, Suriye'ye yapılacak olası bir saldırının gerekçesi mi yapılmak isteniyor?'” Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin katledilmesiyle ilgili davaya bakacak olan BM Özel Mahkemesi'nin soruşturma ekibinin tutumundan kaynaklanan hükümet krizi, bölge barışı açısından çok önemlidir. Bu kriz aşılsa bile 'mezhepler krizi' Lübnan'ın başını ağrıtmaya devam edecektir. Saad Hariri'nin Washington ve Paris'ten sonra Ankara'ya gelerek Başbakan Erdoğan'la görüşmesi, Erdoğan'ın Şam'a gidip Başer Esad'la ve Katar Emiri Şeyh Hammad Bin Halife Al Tani ile görüşmesi, Lübnan krizine çözüm bulma konusunda iyimser beklentiler yaratıyor olsa da, Lübnan Başbakanı ülkesinin güney bölgesi ile barışmadıkça, siyasallaşmış, hükümet ortağı olmuş Hibullah'ın Refik Hariri suikastinin baş sorumlusu olarak gösterilmekten vazgeçilmedikçe, arabuluculuk girişimlerinin bir çözüm getirmeyeceği görünen bir gerçektir. 2205 yılı Şubat ve Kasım aylarında kaleme aldığımız yazı dizilerimizde, “Refik Hariri suikastinin çözümü, Lübnan'ın iç huzuru kadar, bölge barışı, dolayısıyla dünya barışı açısından da önemlidir” demiştik. Hariri suikastinin çözümü, yeryüzünde uluslararası hukukun tamamen tedavülden kalkmadığını göstermesi açısından çok önemlidir. Aksi takdirde, yalnızca güçlünün haklı olduğu bir dünyada yaşamak zorunda kalacağımızın bilincinde olmamız gerekir. Refik Hariri suikasti bağlamında irdelenecek Lübnan tarihinden pek çok Nobel'lik roman, Oscar'lık film, hepsinden önemlisi vatan bilincini yitirmiş, millet olamamış insanların kaçınılmaz olarak yaşamak zorunda oldukları acılar konusunda çok önemli dersle çıkabilir. Lübnan dosyası henüz kapanmamıştır; zaman zaman konuya yine değineceğiz.