Gelinen noktada oluşan cepheleşmeler, küresel çapta etkili olabilecek bir hegemon gücün olmadığı ortaya koymuştur. Küresel çapta bir cepheyi güçlendirme mücadelesi yaşanmakta. Oluşan cepheler çeşitli gelişmelerle karşı tarafın gücünü test etmeye çalışıyor. Ölümcül bir salgın eşliğinde yaşanan bu süreçte, kendi çıkarlarını koruyamayan ülkeler, kaderlerini başkalarının yazmasına razı olmuş oluyorlar. 

Yeni bir dünya düzeninin kurulmakta olduğu bir süreçte, “Afrika’da, Somali’de, Nijerya’da, Sudan’da, Katar’da, Balkanlar’da, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Karadeniz’de ne işimiz var?” diyemeyiz; tarihin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğun gereğini yapmak durumundayız. Aksi takdirde geleceğimizi başkalarının şekillendirmesine razı olmuş oluruz.

O nedenle, Libya’da neler oluyor, bilmemiz gerekiyor. 

M. KEMAL SALLI

Eylül’de Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarmak amacıyla başlattığı karşı atak dolasıyla bütün dikkatimizle Karabağ’a odaklanmıştık. Gündemimizde diğer konular alt sıralara kaymıştı. 24 Aralık günü, Libya’nın bağımsızlığının 69. Yılı kutlamak bahanesiyle düzenlenen törende konuşan ABD vatandaşı darbeci Halife Hafter boyundan büyük laflar etmiş, Türkiye’ye saldırmış, Libya’da bulunan Türk askerini işgalci ilan etmişti. Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve kuvvet komutanlarıyla birlikte Trablus’a çıkartma yaparak, kukla Hafter’e, “Biz buradayız, bir şey mi dedin?” mesajı verdiler. Elbette verilen mesajın hedefi yalnızca kukla Hafter değil, kuklacılaraydı.

Hafter’in geçmişi bellidir. Batılıların “Kıvırcık Kafa”sı Kaddafi’nin öldürülmesine kadar New York’ta bugünler için korunup beslendiği sır değil. Ateşkes anlaşması imzalamak için geldiği Moskova’da, bir telefon emriyle masadan nasıl kalktığını, CIA’e ait bir uçakla nasıl kaçırıldığını, o günlerde yazdığımız yazılarda anlatmıştık. 

Konu Libya’dan açıldığında, biz sahnedeki aktörlere bakarak söze Hafter’den başlıyoruz. Hafter’in bir kukla olduğunu unutuveriyoruz. Hafter Libya’da kendi başına oyun kurup yönetebilecek çapta biri değildir. Perde arkasında kurgulanan oyunda kendisine verilen oynamaya çalışan bir figürandır; o kadar. Bizim için önemli olan, Hafter’in arkasındaki gerçek aktörlerin ne yapmak istedikleridir. 

Gelinen noktada oluşan cepheleşmeler, küresel çapta etkili olabilecek bir hegemon gücün olmadığı ortaya koymuştur. Küresel çapta bir cepheyi güçlendirme mücadelesi yaşanmakta. Oluşan cepheler çeşitli gelişmelerle karşı tarafın gücünü test etmeye çalışıyor. Ölümcül bir salgın eşliğinde yaşanan bu süreçte, kendi çıkarlarını koruyamayan ülkeler, kaderlerini başkalarının yazmasına razı olmuş oluyorlar. 

Yeni bir dünya düzeninin kurulmakta olduğu bir süreçte, “Afrika’da, Somali’de, Nijerya’da, Sudan’da, Katar’da, Balkanlar’da, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Karadeniz’de ne işimiz var?” diyemeyiz; tarihin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğun gereğini yapmak durumundayız. Aksi takdirde geleceğimizi başkalarının şekillendirmesine razı olmuş oluruz. 

HAFTER’İN KÜSTAHLIĞI VE AKAR’IN LİBYA ÇIKARMASI

Libya’da gayrimeşru güçlerin komutanı olan Halife Hafter, 22 Aralık günü TBMM’nin Libya’ya asker gönderilmesine ilişkin kararını 18 uzatması üzerine, nereden cesaret bulduysa Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dil uzattı. Türkiye’yi işgalci ilan ederek Libya’dan çıkmasını istedi. 

Libya’nın meşru yöneticisi olmadığı halde, Libya’nın bağımsızlığının 69. Yılı dolayısıyla Bingazi’de düzenlenen törende yaptığı konuşmada, “Türk askeri birlikleri Libya’nın tertemiz topraklarını kirletmeye devam ettiği sürece, güvenlik ve barış olmayacaktır. Biz kendi ellerimizle ve özgür irademizle barışı getireceğiz. Sömürgeleştiren düşmanın iki seçeneği var; ya barışçı bir şekilde gider, ya da kovularak” demişti. 

Hafter kerkede çayını fazla kaçırmış olmalı ki kendisini de aynasında görmüş, Türkiye’ye dil uzatacak kadar cesaretlenmiş. Kendilerine Türk savaş gemilerinin ve AWACS uçaklarının çok yakınında tur attıklarını hatırlatırız. Türkiye Hafter’in tepesine konfeti atmaya tenezzül etmiyor, yalnızca, “Haddini bil, belanı arama!” uyarısı yapmakla yetiniyor. 

Akar ve kuvvet komutanlarının Libya ziyareti, Hafter'in Türk askerine yönelik saldırı tehdidinin ardından geldi. Darbeci Hafter'in, üç gün önce Türk askerlerine yönelik silahlı saldırı yapabileceğini açıklamasının ardından gerçekleşen ziyaret kritik önem taşıyor. Türkiye biri ana üs olmak üzere 7 güvenlik noktasında önlemleri en üst seviyeye çıkartmıştı.

AKAR, LİBYA’DA KİMLERLE NELER KONUŞTU?

Törenin ardından Bakan Akar ve Libya Savunma Bakanı Selahaddin Nemruş önce baş başa görüştü, ardından heyetler arası görüşmelere başkanlık etti ve "Siz burada ne kadar rahat, güçlü ve huzurlu olursanız biz de Türkiye’de kendimizi o kadar rahat ve huzurlu hissederiz" mesajı verdi. 

Görüşmelere, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Haddad ile iki ülke silahlı kuvvetlerinin kuvvet komutanları da katıldı.

Libya Savunma Bakanı Selahattin Nevruş ile uzun bir görüşme yapan Akar’ın, 30 Ekim’de başbakanlık görevinden istifa eden Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Faiz el Sarraj ile görüşmemesi çeşitli yorumların yapılmasına neden oldu. 

Başbakan Sarraj ile İçişleri Bakanı Fethi Başağa arasındaki siyasi rekabetin zirve yaptığı konuşuluyor. Her iki bakan da Trablus’ta güçlü olabilmek, yönetimielde tutabilmek için silahlı milisleri kendi yanlarında görmek istiyorlar. Libya’nın içinde bulunduğu şu ortamda bu çekişme, Libya’ya zarar verdiği gibi, Türkiye’nin uğraşmakta olduğu sorunları daha da artırmaktadır. 

LİBYA YÖNETİMİNDE BÖLÜNMELER

Ayrıca, Libya İçişleri Bakanı Başağa’nın, düne kadar Başbakan karşı birlikte mücadele ettikleri Merkez Bankası Başkanı el Sadık el Kebir’in yurtdışına çıkışını yasaklaması hükümetin dağılmasına neden olabilir. Çünkü, bu ikilinin arasının açılmasından yararlanan Başbakan Sarraj, Trablus Hükümeti’nin en önemli silahlı gücü olan RADA’yı (Özel Caydırıcılık Güçleri) İçişleri Bakanlığı’ndan ayırarak kendisine bağladı. Komutan olarak da Türk asıllı Abdulrauf Kara’yı atadı. Kara RADA’yı, Başkanlık Muhafız Alayı olarak yeniden yapılandıracak. 

Merkez Bankası Başkanı El Kebir, bir süre önce, yol arkadaşı Fethi Başağa’ya bir mektup yazarak, yurtdışı seyahatlerini neden kısıtladığını, Libya Dinarı’nın değerini sabit tutma çalışmalarına neden destek vermediğini sormuştu. Başağa’nın El Kebr’in yurtdışı seyahatlerini yasaklama kararı almasında Libya Petrol Kurulu Başkanı Mustafa Sanallah’ın etkili olduğu konuşuluyor ki, bu da El Kebir’in siyasi hayatı için büyük bir tehlike oluşturuyor. 

Bir süre önce El Kebir, petrol gelirlerinin Libya Merkez Bankası’na devredilmesini istemiş, Sanallah da bu isteğe şiddetle karşı çıkmıştı. Başbakan Sarraj’ın başkanlığında yapılan toplantıda, heriki ismin de görevlerine devam etmeleri, petrol gelirlerinin ise Merkez Bankası’na devri konusunda karar alınmıştı. Toplantıda yapılan yolsuzluk iddiaları nedeniyle, iki eski arkadaşın arası açılmıştı. 

Mısır ve Fransız yetkililerle olan samimi ilişkileri nedeniyle eleştirilen İçişleri Bakanı Başağa’nın, önümüzdeki ay gideceği Moskova’da kimlerle, neler görüşeceği merak ediliyor. 

ABD LİBYA SORUNUNUN NERESİNDE

Bu arada, “ABD Libya sorununun neresinde?” başlıklı bir parantez açalım. 

ABD'nin Libya Büyükelçisi Richard Norland da Ankara, Kahire, Moskova ve Libya'daki taraflarla çok sık görüşmeler yapıyor ve her görüşme sonrasında BM Suriye Özel Temsilcisi Stephan Williams'la da bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapıyor.  Norland her açıklamasında "ABD'nin hiçbir tarafa daha yakın durmadığını" özellikle vurguluyor. 

Norland, Hafter'in Trablus kuşatmasına devam ettiği dönemde, Mart ayında verdiği bir röportajda, kuşatmayı destekleyenler için şunları söylemişti:

"Radikal İslam'ın ve Trablus'taki militanların güç kazanmasından endişe ettiğini söyleyen ve Trablus kuşatması için bunu bahane gösterenler, aslında kuşatmanın tam tersi bir etki yarattığını görmüyor. Bu durum [kuşatma] hükümeti militanlara bağımlı hale getiriyor” demişti. Rusya'nın buradaki varlığını güçlendirmesi endişelerini artırdığını belirten Norland, Çin’in Libya’daki 100 bin işçisini çekmiş olmasına rağmen hala ABD için hayati önemde sorun olmaya devam ettiğini belirtiyor. 

Mayıs ayı sonunda da, ABD ordusunun Afrika'daki birlikleri, Rusya'nın savaş uçaklarını Libya'ya gönderdiğine ilişkin fotoğraf ve belgeleri kamuoyuyla paylaşmıştı. Anlaşılan ABD, Libya’da Rusya’yı taklit ediyor. Rusya’nın, Azerbaycan ordusunun Ermenistan’ı ezmesine izin vermesi gibi, ABD de, Türkiye’nin Hafter güçlerini tepelemesini görmezden geliyor. 

Libya ordusundan yediği darbeyle köşeye sıkışan Hafter, Mısır ve Fransa’dan aldığı destekle Türkiye’ye kafa tutmaya başladı. 23 Ekim’de taraflar arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının yabancı asker ve silahların ülkeye girişini kesinlikle yasakladığını hatırlatarak, “Türk askeri Libya’dan çekilmelidir” diyor. 

Yukarda da belirttiğimiz gibi, Hafter kerkede çayını gerçekten fazla kaçırmış olmalı ki, Türkiye’nin Libya Ulusal Hükümeti tarafından davetli olduğunu, bu nedenle ateşkes anlaması kapsamına girmediğini unutuyor. 

Libya konusunda ABD’nin ön plana çıkmaması, Libya’dan vazgeçtiği anlamına gelmiyor. ABD,11 Eylül 2012 tarihinde, Libya'nın Bingazi şehrinde bulunan konsolosluğuna düzenlenen saldırıda, Büyükelçisi J. Christopher Stevens’ın  öldürülmesinin faturasını Fransa’ya kesmişti. Fransa o günden bu yana yalnızca Libya’daki çıkarlarını değil, Afrika’daki gelir kayaklarını da büyük ölçüde kaybetmiş durumda. 

ABD NEDEN SESSİZ?

ABD, Sarkozy’yi Fransa Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Kaddafi’nin, Macron’u da Rotschild Ailesi’nin taşıdığını biliyor. Küresel finans baronlarının iktidara taşıdıkları Macron’u kullanarak, bir Avrupa Ordusu kurmak istediklerinden, AB kurulduğundan beri içinde olduğu halde kendi para birimin kullanmaktan vazgeçmeyen İngiltere’nin de Çin’in Yeni İpekyolu’nu desteklediğinden de haberdar. Çarlık Rusyası’nın düşlerini gerçekleştirerek Suriye’nin Akdeniz sahillerinde iki önemli üs sahibi olan Putin Rusyası’nın Doğu Akdeniz’den başka neler kapabilirim hesapları yaptığı da sır değil.

ABD şimdilerde Rusya ile Çin’in Libya’daki etkinliğini sıfırlama çabasında. Bu iki küresel aktörü etkisiz kılabilmek için, öncelikle Libya’dan uzaklaştırmak durumunda. ABD, Karabağ savaşında Rusya’nın, Çin’in İpekyolu’na dolaylı yoldan da olsa, nasıl destek verdiğini gördü. Putin, Batı’nın yörüngesine giren Paşinyan’ı Azerbaycan karşısında yalnız bırakarak tepelenmesine izin vermiş, bu davranışıyla da, Yeni İpekyolu’nun en önemli geçidi olan Türkiye-Azerbaycan bağlantısına destek vermiş oldu. O nedenle, Türkiye’nin, esen rüzgarlara göre yön değiştirma eğiliminde olan Hafter’i tepelemesi karşısında sessiz kalmayı tercih ediyor. 

Libya kazanında, dostluk ve düşmanlık kavramları birlikte kaynamakta. Biz Libya’daki gelişmeleri, küresel çapta bakarak değerlendirmek durumundayız. Ara duraklar önemli değil, asıl önemli olan, kimlerin ana hedefi nedir, onu görebilmeliyiz. Türkiye atalarının yüzyıllar boyunca sayısız fedakarlıklara katlanarak oluşturdukları mirasına sahip çıkmaya çalışıyor.