Fahri Kâinat Efendimiz, Hazreti Muhammed-Mustafa Salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, Milâdi 571’de 20 Nisan gününe tesadüf eden 12 Rebîu’l-Evvel ayının 12. gecesi dünyayı şereflendirmişti. Asırlar boyu, her 12 Rebîul’-Evvel ayının 12. gecesi, bütün İslâm Âleminde Velâdet Kandili olarak tesîd edilmekteydi. Azîz Türk Milleti’nin Yüce İslâm ile müşerref olduktan sonra, Peygamber sevgisi, Türk Milleti arasında, başkaca hiçbir millete nasîp olmayacak hadde varmıştır. Hazret-i Peygamber hakkında yazılan en güzel naat ve kaside’ler, Türk şâirler ve âlimleri tarafından yazılmıştır. Velâdet Kandilleri de Türk-İslâm Âleminde dâima çok daha farklı olarak tes’îd edilmekteydi.
Daha önceleri sadece, Rebîu’l-Evvel ayının 12. gecesi cami’i’lerde, Mevlid-i Şerif’ten bahirler okunur, naat ve kaside’lerden örnekler verilir, Peygamber’imiz hakkında va’az-u nasîhatlerde bulunulurdu. Yine de her Rebîu’l-Evvel Ayının 12. gününde cami’lerde Mevlid-i Şerif, Kur’ân-ı Kerim, naat ve kasideler okunuyor, kısa da olsa va’az-u nasîhatte bulunuluyor.
Velâdet, 1989 tarihinden beridir, T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, milâdi takvime göre Velâdet günü olarak 20 Nisan sabitlendirilerek, 20 Nisan’dan bir hafta önce veya bir hafta sonra, “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlanıyor.
Zaman zaman niçin bu tarihi sabitlediniz, yarın birileri çıkar da, “Madem ki, Velâdeti sabitlediniz, öyleyse Ramazan ayını, bayramları da sabitleyiniz,” denildiğinde, Diyânet İşleri Başkanlığı yetkilileri, “Ramazan Ayı, bayramlar, mübârek geceler ibâdet cinsindendir ve farzlardır. Ramazan ayında sağlığı yerinde olan ve misâfir olmayan bütün Müslüman’lara oruç tutmak farz’dır. Ramazan Bayramı, Ramazan ayının sonunda, Şevval Ayınının birinci günü tes’îd edilen bir bayramdır. Kurban Bayramı, Zilhicce Ayı’nın onuncu günü, yol bakımından gücü yeten bütün Müslüman’lara farz olan (ömründe bir kerre olmak üzere) Menâsik-i Hacc’ın yerine getirildiği günlerdir. Hacc’ın en önemli farzlarından olan Arafat’da Vakfe, ancak Kurban Bayramı’nın Arefe günü yapılabilir, Arefe günü Arafat’da Vakfeyi kaçıranların hac ibâdetini yerine getirmeleri mümkün değildir. Bu sebeple, Ramazan ayının, Kurban Bayramının herhangi bir milâdî tarihe sabitlendirilmesi mümkün değildir.”
Velâdeti, “KUTLU DOĞUM HAFTASI” olarak 20 Nisan’dan önce veya sonra kutlanması bir bahar ayında, mekteplerin henüz ta’til edilmediği bir mevsimde, kitlelere ulaşmak maksadıyladır.
Ayrıca, Kamerî, Rebîu’l-Evvel ayının 12. Gecesi eskiden olduğu gibi Velâdet Kandili Cami’lerimizde tes’îd edilmekte, Kur’ân-ı Kerim Tilâveti, Mevlid-i Şerif, naat ve kaside’ler, va’az-u nasîhatlerle bu gecenin feyzinden bereketinden mü’min’lerin azamî derecede istifade etmeleri için gayret sarfedilmektedir.
BU YILKİ KUTLAMALAR: Kutlu Doğum Haftasının açılışı, İstanbul’da, Ataköy’de bulunan Sinan Erdem Kapalı Spor Salonu’nda yapıldı. Bu toplantıya, bizzat Diyânet İşleri Başkanımızın nâzik da’vetiyesiyle da’vet edilmiştim.
Katılacaktım. Ne var ki, akşam saatlerinde, ikâmet etmekte olduğumuz Anadolu Yakasında müthiş bir sağanak yağmur başlamıştı. Televizyon ekranlarından ve internet ortamından ta’kip ettiğimiz kadarıyla, yağmur yalnızca Anadolu Yakasında değil, İstanbul genelindeydi, hattâ bazı alt geçitleri su basmıştı. Bu durumda, açılış toplantısına katılmamız fiîlen mümkün görülmüyordu. Ben Kutlu Doğum Haftası toplantısına katılacağım için, hâne halkı da bir başka ziyârete gitmişti. Bu durumda evde yalnızdım, hiç değilse ekranların karşısında açılış toplantısını ta’kip edebilecektim. Toplantı da’vetiyede gösterilen programa göre bir hayli geç başladı. Anlaşılan, benim gibi diğer ba’zı da’vetliler, hattâ protokol gereği da’vetli, devlet ricali de zamamında mekân’a ulaşamamışlardı.
Nihâyet, toplantı Diyânet İşleri Başkanı Muhterem Mehmet Görmez Bey’in veciz bir açış konuşmasıyla başladı.
Diyânet İşleri Başkanından sonra, Ana muhalefet, CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gecenin manâ ve ehemmiyetine uygun olarak hazırlanmış bir metni okudu.
Kılıçdaroğlu’ndan sonra Başbakan R.Tayyip Erdoğan, irticâlen, çok uzun ve hemen hemen tamamı siyâsî bir konuşma yaptı. Elbette girişinde Haz.Peygamber hakkında çok güzel şeyler söyledi. Konuşmanın ilerleyen bölümlerinde ise tamâmen siyâsî-politik sözler söyledi. 4+4+4’den girdi, Kur’ân-ı Kerim’in bir süs eşyası olarak duvarlara asıldığından çıktı. Başbakanı seyirciler çılgınca alkışladılar. Ma’lûm sloganlar, “Türkiye seninle gurur duyuyor”, “Bu gençlik seninle gurur duyuyor”, “İstanbul seninle gurur duyuyor!” ile yeri göğü inlettiler. Başbakan’ın konuşması bittikten sonra, Diyânet İşleri Başkanı ve Muhtereme Refika’ları, da’vetlilere, eşlerine, beraberlerindeki il ve ilçe belediye reislerine gül verdiler.
Protokole dâhil zevat salondan ayrılınca, salonda bulunanların neredeyse %80’i de salondan ayrıldılar. Oysa ki, protokol konuşmalarının dışında asıl program, Kur’ân-ı Kerim Tilâveti, Mevlid-i Şerif, Naat ve Kaside etkinlikleri şimdi başlayacaktı. Fakat salon boşalmıştı. Bu manzara karşısında açılış programına katılamadığım için hiç üzülmedim.
Hafta boyu ba’zı illerimizdeki “KUTLU DOĞUM HAFTASI” kutlama merâsimlerini televizyon kanallarından ta’kip ettim.
Adana’da, il, mülkî, idârî, adlî, mahallî erkan’ın katıldığı, stadyumda yapılan kutlamalar, rezâlet ötesi bir şeydi; Bosna’dan katılan gruplar, -kadın-erkek karışık ilâhî grupları (Boşnakça ilâhî ve kasideler söylüyorlar) sözümona, Mevlevî Semâzen’ler... Doğumu için hafta tanzim ettiğimiz Fahr-i Kâinãt Efendimizin sünnetine hiç de uygun olmayan bir kısım bid’at ve hurâfe’nin tatbîk edildiği bir yer... İlk bakışta, yaklaşmakta olan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı provalarının yapıldığını zannettim.
Bir başka ilimiz Kayseri’de, kutlamalar, sanıyorum ya bir kapalı spor salonunda yada üniversitelerin birisinin konferans salonunda. Açış konuşmasını il’in müftüsü yapıyor, konuşmasını yapmak üzere Diyânet İşleri Başkanımız Muhterem Prof.Dr. Mehmed Görmez Bey’i kürsüye da’vet edecek, aman Allah’ım! Ne sitayişkâr kelimeler, Medh-u Senâ, vıcık vıcık, yağcılık...
“Sizden birinizi, birisi yüzünüze karşı Medh-u Senâ’da bulunursa yerden bir avuç toprak alınız, karşınızdaki zâtın yüzüne saçınız,” buyuran Azîz Peygamber’imiz hakkında tertip edilen bir gece de hem de bir müftü, sicil âmiri durumundaki bir zât’a böylesine müdahâne’de bulunuyor. Muhterem, Başkan’ın simasının ne şekil aldığını görmek mümkün olmadı, fakat son derece mahcûp olduğundan şüphem yoktur.
Ne diyelim, bu noktada sözü, Merhûm Keçecizâde İzzet Molla’ya bırakalım...
“Meşhurdur ki, fısk ile olmaz âlem harap,
Eyler anı Müdâhane-i âliman harap...”
Kutlamalar, belli bir disiplin içerisinde ve mutlakâ il müftülerinin koordinasyonu altında yapılmalıdır;
İstanbul özelinde mes’eleye bakarsak, kırk müftülük, ayrı ayrı kutlama haftası düzenlemeye kalkarsa, hem çok masraflı olur, hem de korkunç bir dağınıklık gözlenir.
Kutlu Doğum Haftası müesseriyetlerine, genel olarak mahallî idareler, belediyeler destek vermektedirler. Senenin bütün günü lojistik olarak hazır halde olan belediyelerden, lojiktik destekler alınabilir. Fakat kimi ticârî kuruluşların, hele hele aslında birer faiz müessesesi olan bankalardan ismi ne olursa olsun, doğrudan veya dolaylı olarak, faiz alan ve veren müesseseler olarak, Hazreti Peygamber’in Veda Hutbesinde, bütün insanlara hitaben yaptığı Cihanşümûl, Evrensel Beyânnâmede reddettiği, ayaklar altına aldığı, faiz müesseselerinden yardım alarak, O Yüce Peygamber hakkında hafta düzenlemek tam bir paradokstur. Müftülükler bundan bâdemâ, bu kabil sponsorluklara aslâ tevessül etmemelidirler.