Yolsuzluk ve rüşvet iddialarını netleştirmeye çalışırken, oluşan ortamdan kimlerin ne ölçüde yaralanabileceğini de gözden kaçırmamız gerekir. Türkiye'yi dışa baskılara karşı daha duyarlı hale getiren bu durum, yolsuzluk ve rüşvet iddialarına konu olanların günahlarını hafifletmez, aksine katmerleştirir.
"Fotoğrafın bütününü görelim" şeklinde özetlediğimiz kaygılarımızın kodlarını biraz daha netleştirelim: Türkiye'nin siyasetini ve ekonomisini derinden sarsan böylesine organize bir operasyonun arka planına ilişkin bir ajandanın olup olmadığı, iç ve dış dinamiklerinin neler olduğu konusu, gerçekten aydınlatılması gereken bilinmeyenlerdir.
Yolsuzlukları asla görmezden gelmeyeceğiz, ama ortaya çıkan kriz ortamından kimlerin ne açıdan yararlanmak isteyebileceklerini de gözden kaçırmayacağız. Herkesin açıkça gördüğü bazı gerçekleri, "komplo teorilerine itibar etmeyelim" gerekçesiyle görmezden gelmek, en azından saflık olur. Çünkü, kriz nedeniyle piyasalarda oluşan ortam, Türkiye'yi ekonomi silahı ile zorlamak isteyenler açısından daha duyarlı duruma getirmiştir.
Yolsuzluk ve rüşvet iddialarını netleştirmeye çalışırken, oluşan ortamdan kimlerin ne ölçüde yaralanabileceğini de gözden kaçırmamız gerekir. Türkiye'yi dışa baskılara karşı daha duyarlı hale getiren bu durum, yolsuzluk ve rüşvet iddialarına konu olanların günahlarını hafifletmez, aksine katmerleştirir.
Yaşadığımız kriz, siyasi ve hukuki boyutları olan ve uluslararası boyutları giderek netleşen bir krizdir. Siyasi ve ekonomik kriz, giderek bir devlet krizine dönüşme eğilimdedir. 17 Aralık operasyonuyla oluşan kriz, çeşitli komplo teorilerine bağlanıp küçümsenmemesi gereken bir krizdir. Operasyon sonrasında oluşan tablonun çok ciddiye alınması ve krizin, ülkemize en az zarar verecek şekilde çözüme ulaştırılması için de, çok bilinçli bir şekilde yönetilmesi gerekir.
Ak Parti ile Cemaat arasındaki hesaplaşma, bir taraftan Fethullah Hoca'nın "Allah onların evine ateşler salsın, yuvasını yıksın" şeklindeki ağır beddualarla diğer yandan Başbakan Erdoğan'ın "İnlerine gireceğiz", "Kırarız biz o elleri" söylemleriyle giderek derinleşme eğilimi gösteren bir krize dönüştü.
Başbakan Erdoğan'ın krizin nedenleri olarak işaret ettiği konular siyasi tarihimiz açısından çok önemli, altı çizilmesi gereken söylemlerdir:
"Devlete paralel yapı olmaz. Devletin kurumlarına girenler istedikleri kadar oralara yerleşsinler, İninize gireceğiz, ininize; didik didik edeceğiz.
...Yolsuzluk kılıflı bu tuzaklarla Ak Parti'yi karalayamazsınız.
Yurtdışında pişirildi, ajanlara servis edildi.
İttifak, kökü dışardaki tezgahlarla devleti felç etmeye çalışıyor.
Komplolarda yer alanları A'dan Z'ye tek tek tespit edeceğiz."
Başbakan'ın, Cemaatin Ak Parti'ye karşı yurtdışındaki bazı odaklarla işbirliği içinde olduğunu ima eden bu sözleri çok ciddi suçlamalar olduğu gibi, Cemaatle Ak Parti arasındaki çekişmenin uzun soluklu olmasından kaygı duyan piyasalardaki tedirginliği derinleştirebilir. Kriz yönetimi bu gibi durumlarda çok önemlidir; Başbakan'ın konuşmalarını hazırlayanlar tarafından, söylenecek her kelimenin yaratabileceği kelebek etkisi dikkate alınır.
Oluşturduğu sonuçlar nedeniyle çok ciddiye alınması gereken bir kriz, Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişiklerle, savcı ve polis tayinleriyle yönetilmeye çalışılıyor. İnadırıcılık oranı yüksek olmayan, hatta "deliller mi karartılmak isteniyor" sorgulamasına neden olan önlemler, kafalarda soru işaretlerinin doğmasına neden oluyor.
Kriz yönetiminin önemi, her geçen gün daha net olarak ortaya çıkıyor.
KOMPLO DEMEYELİM, AMA ...
"Fotoğrafın bütünü görmeliyiz" söylemi, "yolsuzlukları görmezden gelelim" çağrısı değildir; krizin döviz kurlarında, piyasalarda oluşturduğu dalgalanmalar sonucunda yönetilemez duruma gelebilme olasılığı nedeniyle duyduğumuz kaygıların ifadesidir.
17 Aralık operasyonu sonrasında oluşan kriz, demokratik bir ülkede olması gereken şekilde yönetilememiştir. Krizin içerde ve dışarda yaratacağı olası sonuçları konusunda ciddi olarak kaygılıyız..
Bizim kaygımız, kriz nedeniyle muhafazakar kesimde oluşacak kamplaşmanın toplum sağlığında çok derin yaralar açma olasılığıdır.
Bizim kaygımız, oluşan kriz nedeniyle Türkiye'nin siyasi ve ekonomik açıdan dış baskılara daha duyarlı duruma gelebileceği kaygısıdır.
Bizim kaygımız, krizin olması gereken şekilde yönetilememesi durumunda, piyasalarda ve döviz kurlarında giderek derinleşecek dalgalanmaların, hem çalışan kesimi hem de iş adamlarını nisbi ve mutlak olarak yoksullaştırmasına paralel olarak oluşacak toplumsal dalgalanmalardır ki, krizi yötecek olanların ilk sırada dikkate almaları gereken konudur.
Kaygılarımız komplo kurgulamalarından değil, bilimsel gerçeklerden kaynaklanıyor. Tarih, sosyoloji, ekonomi, hukuk... Türkiye'nin çok zorlu bir süreç yaşadığına işaret ediyor.
Yarın: Batılıların krizi nasıl değerlendiriyor?