Yaşadığımız kriz, siyasi ve hukuki boyutları olan ve uluslararası boyutları giderek netleşen bir krizdir. Siyasi ve ekonomik kriz, giderek bir devlet krizine dönüşme eğilimdedir.
17 Aralık operasyonuyla oluşan kriz, çeşitli komplo teorilerine bağlanıp küçümsenmemesi gereken bir krizdir.
Operasyon sonrasında oluşan tablonun çok ciddiye alınması ve krizin ülkemize en az zarar verecek şekilde çözüme ulaştırılması için de, çok bilinçli bir şekilde yönetilmesi gerekir.
2013 yılının son gününü yaşıyoruz. Dünyada ve bölgemizde çok önemli gelişmelerin yaşandığı bu yılı çok ciddi yolsuzluk ve rüşvet iddialarının oluşturduğu çalkantılarla bitiriyoruz. Bu çalkantıların önümüzdeki yılda yaşantımızın her alanına yansıma olasılığı oldukça yüksektir.
Yeni yılı, başa çıkılması oldukça zor siyasi, ekonomik ve toplumsal çalkantılarla karşılıyoruz.
Yeni yıla, yolsuzlukla suçlanan bakanların iktidar partisinde sarsıntılar yaratan istifaların yaşandığı, bakan çocuklarının, iş adamlarının tutuklandığı, üst düzey polis ve yargı mensuplarının görev yerlerinin değiştirildiği, kabinenin yeniden şekillendirildiği... kısaca, çok ciddi yürütme-yargı krizinin yaşandığı bir Türkiye tablosuyla giriyoruz. 2014'ü, 17 Aralık operasyonu sonrasındaki gelişmelerin oluşturduğu siyasi ve ekonomik krizin bir devlet krizine dönüştüğü bir ortamda karşılıyoruz.
Türkiye, sonuçta devlet krizi oluşturan çok boyutlu bir paylaşım kavgası yaşıyor. Bu kriz, gerçekten 'kriz doğuracak bir kriz' özelliği taşıyor olmalı ki, ülkeyi yönetenler tarafından, "Yeni Türkiye'nin İstiklal Savaşı" olarak niteleniyor.
17 Aralık'ta ülke, Ak Parti- Gülen Hizmet Hareketi arasındaki çatışma üzerinden beklenmedik şekilde bir krize sürüklenmiş ve kriz "demokratik bir ülke" formatında yönetilememiştir. Bu durum, hem içerde hem de dışarda bir takım kaygıların, beklentilerin doğmasına, kafalarda soru işeretlerinin oluşmasına neden olmuştur.
Türkiye'yi dünya gündeminin ilk sıralarına taşıyan 17 Aralık operasyonu, ülkemizin siyasi tablosunu ve ekonomisini etkilemeye devam ediyor. Birinci dalganın şoku henüz atlatılmamışken, ülke gündemi ikinci operasyon şokuyla dalgalandı ve siyasi kriz giderek bir devlet krizine doğru renk değiştiriyor. Yeni yıla bu dalgalanmaların eşliğinde giriyoruz
17 Aralık operasyonu sonrasında oluşan krizin bilinçli bir şekilde yönetilmesi, soruşturmaların önünün açılması ve en kısa zamanda, kamu vicdanını tatmin edecek şekilde sonuçlandırılması gerekiyor.
"Deliller karartılıyor mu?" kuşkusu yaratabilecek savcı ve polis atamaları çağdaş demokrasiyi benimsemiş ülkelerde asla gündeme gelemeyecek uygulamalardır. O nedenle, yolsuzluk iddialarının, yapanların yanında kar kalmayacak ve kamu vicdanını rahatlatacak şekilde süratle sonuçlandırılması sağlanmalıdır.
"NELER OLUYOR ?" DERKEN...
Opreasyondan ve olası etkilerinden söz eden ve sınır aşan yansımalarına dikkat çeken 20 Aralık tarihli ve "Neler Oluyor?" başlıklı yazımızda, "Fotoğrafın bütününü görmemiz gerekir" dediğimizde, "Ne yani, yolsuzlukları görmezden mi geleceğiz?" ya da "Komplo teorilerine fazla şans vermek doğru mu?" tepkileriyle karşılaşmıştık.
Fotoğrafın bütününü, yaşanmakta olan gelişmelerin perde arkasındaki dinamiklerin görebilmek için de, I. Dünya Savaşı sonrasında alelacele oluşturulan Ortadoğu siyasi haritasının günün koşullarına göre ve yeni küresel aktörlerin de katılılımıyla yeniden dizayn edildiği bir dönemde, iç ve dış gelişmeleri siyaset üstü değerlendirmek zorundayız.
Siyasetçiler, haklı görünebilmek ve kendilerini aklayabilmek için, her gelişmeyi komplo teorileriyle açıklama eğiliminde olabilirler. Komplo teorilerine şans tanımak başka birşey, gelişmelerin iç ve dış dinamiklerini, operasyonun arka planına ilişkin bir ajandanın olup olmadığını görmemiz gerektiğini vurgulamak çok başka birşeydir.
Dikkatinizi çekmek isteriz, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde, 17 Aralık operasyonunun arka planına ilişkin bir ajandının boyutunu araştırmak üzere bir müfettiş grubu oluşturuldu. Ankara'daki Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi'ndeki müfettişler KOM Dairesi'nin 17 Aralık operasyonundan haberli olup olmadıklarını sorgularken, İstanbul'daki ekip, soruşturma dosyalarını inceleyerek, operasyon sonrasında görevden alınan polislerin herhangi bir yöntem hatası yapıp yapmadıklarını araştırıyor.
Yeni İstanbul Emniyet Müdürü Vali Selami Altınok'un, son tayinler sırasında, DHKP-C, MLKP, PKK, TİKB ve Hizbullah gibi örgütlerin takibinden sorumlu Terörle Mücadele Şubesi'nin ve Ergenekon soruşturmasını yürüten büroların tüm personelini yenilemesi de çok önemli ve dikkat çekici bir operasyondur.
Siyasi ve ekonomik krizin, giderek bir devlet krizine dönüşmekte olduğu değerlendirmesi çok ciddiye alınması gereken bir gelişmedir.
Sürekli okurlarımız biliyorlar; hiçbir siyasi oluşumun militanı olmamaya her zaman özen göstermişizdir. "Neler Oluyor?" başlıklı yazımızda da, Ak Parti-Gülen Hizmet Hareketi çatışması şeklinde su yüzüne çıkan böylesine geniş çaplı hesaplaşmanın yerel boyutlu bir güç gösterisi olamayacağı, hatta Ak Parti ve Cemaat'le sınırlı kalamayacağı, operasyonun arka planına ilişkin ajandanın boyutu ve içeriği konusundaki kaygılarımızı ve gelişmeleri siyasetüstü bir bakış açısıyla değerlendirmemiz gerektiğini dile getirmiştik.
Elbette, operasyonun arka planına ilişkin ajandanın boyutu ve içeriği konusundaki kaygılarımız, yolsuzluk ve rüşvet iddialarını görmezden gelmemizi gerektirmez. Tam tersine, içerde ve dışarda çok önemli sorunlarla boğuştuğumuz bir süreçte, milletçe asıl sorunlara odaklanabilmemiz için, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının kamu vicdanını tatmin edecek şekilde yürütülmesi ve ivedilikle sonuçlandırılması gerekir, inancındayız.
Yarın: Yaşadığımız kriz, siyasi, ekonomik ve hukuki boyutları olan ve uluslararası boyutları giderek netleşen bir krizdir.
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN
Yeni yılın ülkemize, İslam alemine, Türk Dünyası'na ve tüm insanlığa mutluluklar getirmesini diliyorum. YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN..