Bundan 84 yıl önce ülkede değişen alfabe dolaysıyla devlet okuma yazma seferberliğine girişerek “Millet Mektepleri kurdu ve 1 Ocak 1929 da başlama töreni yapılacaktı. Millet Mektepleri’nin açılışını da Milli Eğitim Bakanı yapacaktı. Yine bundan 84 yıl önce 1 Ocak 1929 yılında yani o gün yani açılış konuşması yapacağı gün; 35 yaşında hem de genç yaşında; hem de apandisit yüzünden hayata veda etti. Daha hayatının baharında ne kadar da basit bir hastalık sebebiyle ölmüştür. Yanarımda bu “eğitim kahramanının” basit bir cerrahi operasyonla haledilebilecek iken bu hastalık sebebiyle ölümüne yanarım. Bu bakanımız Milli Eğitim Bakanı olan Mustafa Necati’dir. Mustafa Necati Bey I. Mecliste Saruhan Mebusudur ve TBMM'nin en faal üyelerinden biridir. Konulara olan hâkimiyeti, hitabet gücü ve ikna kabiliyeti ile Meclisin en iyi hatiplerinden biri olmuştur. TBMM'ne II. Dönem İzmir Milletvekili olarak giren 20 Ekim 1923 tarihinde 29 yaşında ilk olarak "Mübadele, İmar ve İskân Bakanı" seçilmiştir. 6 Mart 1924 tarihinde "Adliye Bakanı" oluncaya kadar beş ay kaldığı Mübadele, İmar ve İskân Bakanlığı sırasında, bir yandan bakanlığın merkez ve taşra teşkilâtının kuruluşunu gerçekleştirirken diğer yandan da ülkemize mübadele ile gelen göçmenlerin yerleştirilmesi ve savaş sırasında yakılıp yıkılan Anadolu'nun imarı için çok önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir. 
Mustafa Necati, 20 Aralık 1925 tarihinde Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) oldu. Nitelikli öğretmen yetiştirme konusunda bu dönemde atılan adımların en önemlilerinden biri de 26 Mayıs 1927 tarihinde çıkarılan "Meslek Mektepleri Hakkında Kanun’dur.” Meslek eğitimini düzenleyen bu kanuna bağlı olarak uzman öğretmen yetiştirmek üzere Avrupa'ya öğrenci gönderilmesi plânlanmıştır Mustafa Necati'nin Milli Eğitim Bakanlığı döneminde eğitim alanında gerçekleştirilen bir başka çalışma da, "Harf İnkılâbı’dır.” Ülkemizde neredeyse üççeyrek yüzyıldır tartışılmakta ve üzerinde bazı değişikliklerin yapıldığı "eski yazı"nın tamamıyla değiştirilmesi konusu 3 Kasım 1928 tarihinde, Mustafa Kemal’in desteği ile uygulamaya konulmuştur. 
Mustafa Necati'nin bizzat kaleme aldığı, "Millet Mektepleri Teşkilâtı Talimatnamesi", 11 Kasım 1928 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmış ve 24 Kasım 1928 tarihinde yürürlüğe girmiş ve o gün Mustafa Kemal’le de “Başöğretmen “ unvanı verilmiştir. İşte o günden sonra 24 Kasım “öğretmenler günü” olarak kabul edilmiştir. Mustafa Necati'nin, başında bulunduğu Maarif Vekâleti’nin kurduğu "Millet Mektepleri" bir anda bütün Türkiye'yi bir okul hâline getirmiştir. Bu teşkilâtın kurulmasında ve burada okutulacak ders kitaplarının hazırlanmasında Mustafa Necati'nin büyük emeği vardır. Bu okulların 1 Ocak 1929 günü açılması plânlanmıştı. Okulların ve kitapların bu tarihte hazır olmasını sağlamak için gece gündüz hiç durmadan çalışmıştır. Bu konu o çok heyecanlandırmaktadır. Hatta o yıl öğretmenlere yazdığı mektupta yeni harflerin öğretilmesi konusunu ele almış, "Muallim Arkadaş," diye başladığı mektubunda: "Bilhassa bu sene yeni Türk Harflerini tamim gibi şerefli bir vazifen daha vardır. Bütün memleket evlatlarını bir an evvel yeni harflerle okutarak Türkiye'de okuma yazma bilmeyen bir fert bırakmayacak kadar geniş bir azimle çalışmak mecburiyetindesin. Bunun için yeni Türk Harflerini çabuk öğren ve hemen herkese öğretmeye başla... Bu hedefe varmak için kürsü, mektep lazım değildir. Her yerde, her gördüğün, kadın, erkek, fakir, zengin, çiftçi, tüccar, köylü ve şehirli tefrik etmeyerek derhal öğreteceksin. Milletimize yeni bir teali sahası yaratacak olan bu büyük zaferi kısa bir zamanda kazanacağına mutmain olarak vazifelerinde muvaffakiyet diler ve işe mübaşeret haberini intizar eylerim aziz meslektaşım." Diyerek öğretmenleri gayrete getirmeye çalışmıştır. 
Mustafa Necati, yeni harflerin öğretilmesi ve bunu gerçekleştirecek olan Millet Mekteplerine çok önem vermekte ve hatta bu okulların 1 numaralı öğrencisi olarak okulun açılması için çalışırken kaderin garip bir cilvesi olarak, Millet Mekteplerinin açılacağı 1 Ocak 1929 Salı günü öğle vakti Hakkın rahmetine kavuşmuştur. "Türkiye'de okuma yazma bilmeyen bir fert bırakmayacak kadar geniş bir azimle çalışmaktan” bahseden Mustafa Necati, bunun gerçekleştiğini görmeye "ömrünün yetmeyeceğini sanki de hisseden bir sezişle ve fakat davanın gerçekleşeceğine inanan bir insan ruhunun bahtiyarlığı içinde ölümünden altı ay önce Millet Meclisi huzurunda konuşurken sözlerini şöyle bitiriyordu: "Bir gün, herhangi bir Maarif Vekili mecburî tahsil çağında bulunan çocuklarımızın hepsini okutmakta olduğunu ve her köyde mektep ve muallim bulunduğunu söylemek bahtiyarlığına kavuşursa o zaman Cumhuriyet, ilk tahsilde çizmiş olduğu hedefine varmış olacaktır. Bu bahtiyar halefimi şimdiden ben gözlerimin karşısında onu görüyorum. Onun meserretli ve mesut hâlini müşahede ediyorum." diyordu. Daha 35 yaşında, hayatının baharında iken, fakat çok uzun bir ömre bile kolay kolay sığdırılamayacak kadar çok hizmeti gerçekleştirerek hayata veda eden bu icraat adamının genç yaşta ölümü, başta Mustafa Kemal olmak üzere hemen herkesi derinden sarsmıştır. Rahmetler olsun Mustafa Necati’ye!
Kısacası, Sadrazamının bile Türkçe bilmediği ve generallik/Valilik makamı dâhil birçok makamlarda okuma yazma bilmeyen memurların bulunduğu bir devletin ( 7-8 Hasan Paşa hikâyesi meşhurdur. Galatasaray Lisesi Müdürü Ali Süavi, V. Murat’ı tekrar tahta çıkarmak için, II. Abdülhamit’e karşı isyan eder. Ve sarayı basar ve çatışma anında saraydaki Hasan Çavuş arkasında gelerek sopayla ensesine vurarak öldürür. Mükâfat olarak Paşa yapılmak istenir; ama okuma yazması olmadığı için sorun olur. Sonunda çözüm bulunmuştur.  Sadece isminin baş harfi ile son harfini yazması yeterli görülür. Bu harflerde Arapça H(Hı) harfi başta olunca 7’ye, N(Nun) harfi de sondan yazılırsa 8’e benzediği için halk alaycı bir tavırla 7-8 Hasan lakabını kullanmıştır. Rahmetli Nejat Uygur’un Meşhur Cibali karakolu tiplemesindeki örneklerlerde olduğu gibi imparatorluğun her yerinde ve birçok yüksek memurunda görülebilecek gerçek bir durumdur. Eee canım! Türkçe bilmeyen başbakanımız bile vardı. O da kim derseniz? Bu da başka bir haftaya kalsın derim…. )  insanları aynı, vatanı aynı, bayrağı aynı, hatta inanç ve kültür birliği aynı olmasına rağmen sadece rejim değişikliği nedeniyle Osmanlı Devleti’nin yerine kurulmuş devletin yaptığı atılımlar nedense hep küçümsenmiştir. Bugün bile hala eleştirilmektedir. Bakınız iki devlet arasındaki karşılaştırılmasına okuryazarlık oranının gerçekleri net olarak görebileceğiz. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün,  1997 verilerine göre;  Osmanlı Devleti’nin son yıllarında 1897 yılı istatistiklerine göre Okuma yazma bilenlerin oranı % 10’un altındadır. O muhteşem eğitim sistemi ve alfabe yüzlerce yıldır ancak  %10 diyor- ama hadi 30 olsun- civarı okuryazarlık oranı sağlayabildiyse, yeni alfabeyle 1928 yılı ile 1935 yılı istatistiklerine göre 6 yılda %15 yani 2.500.000 kişi okuma yazma öğrenirken. 600 yılda %15 iken 70 yılda %95 harika bir başarıdır. Peki, nedendir ki;  bir gece de ülkede okuryazar oranı sıfır oldu derler.  Gerçekler ve rakamlar ortada kim ne derse desin. Sadece el insaf diyorum!