“O” hayatı savaş meydanlarında geçmiş dahi liderdi. Memleketi kurarken önüne çıkan pek çok engeli aşmayı bilen bir insandı. Askerdi, devlet adamıydı, yokluk içindeki memlekete varlık armağan edendi. O lider olmadan evvel de takdir edilen bir şahsiyet olageldi. 1906’dan itibaren 24 ayrı madalya ve nişana layık görüldü. Cesaretlendirildi, ödüllendirildi, hakkı teslim edildi. Şam’daki hizmetleri, Trablusgarp cephesinde gösterdiği başarıları, Çanakkale Savaşı’ndaki kahramanlıkları, Kafkasya Cephesi’ndeki maharetleri ve I. Dünya Savaşı gaziliği sebebiyle kendisine o madalyalar, nişanlar verildi. Cumhuriyetin kurulmasının ardından ise Türk Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği olağanüstü başarısı nedeniyle yakasına taktı kırmızı-yeşil İstiklal Madalyası’nı milleti ona vermişti.

Göğsüne iliştirdiği madalya ve nişanlardan 11’i Sultan II. Abdülhamit ve Sultan Vahdettin tarafından layık görülmüştü, 3’ü cumhuriyet döneminden kendisine armağan, diğerleri ise başka devletlerin hakkını teslim ettiği zamanlardan kalmaydı. ”O” ilericiydi. "Milletimiz, mazisinden değil artık istikbalinden mesuldür!" diyen bir devlet adamıydı.

Cumhuriyeti kurmuş, kadınların siyasete katılımını sağlamış, eğitimde devrim yapmıştı. İnsanların mutlu da olmasını istemişti. Gerçekten de asalet sahibiydi. Bunu sadece eşe, dosta, sevdiklerine, askerlerine ya da yol arkadaşlarına değil savaş meydanlarında düşmanlarına karşı bile yansıtan adamdı. Türk Kurtuluş Savaşı’nın son günleriydi. Şahsen yönettiği Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda Yunan güçleriyle karşı karşıyaydı. İstiklal Savaşı’nın taçlandığı, Türk zaferinin kabul edildiği gündü artık. Savaş alanında dolaşırken ise hüzünlüydü. Harabeye dönmüş ıssız alanlara baktıktan sonra yaverine dönüp savaşlardan nefret ettiğini söylemişti. “O,” savaş meydanlarında; “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!" derken, Yunan Başkomutanı General Hacıyanestis savaşı İzmir limanında demirli bir yatta yönetmekteydi. Ebetteki savaşı kazanan “O” olacaktı. Cephede Yunan ordusunu komuta etmesi için General Trikupis görevlendirilmişti. Yunan orduları yeni komutanı savaşın ilk günlerinde esir düşmüştü. Ama yeni komutan olduğunu bilmiyordu. Trikupis 2 Eylül’de “O’nun” karşısına çıktığında önünde eğilmeye kalkıştı. “O” Yunan komutana engel olup çadıra getirilen bir ağaç kütüğüne oturmasını rica etti. ….ve “O” esir General Trikupis’e Yunan orduları komutanı olduğu telgrafı ele geçirdiği için, bu emri verendi.. Tıpkı 1071 yılında Malazgirt’te esir düşen Bizans İmparatora Romen Diyojen’e nazik davranan atası Selçuklu Sultanı Alparslan’ın nezaketi ile: “Kendisi için yapabileceği bir şey olup olmadığını sormuş,” Yunan general eşine esir düştüğünün bildirilmesini istemişti.

Madalyaların, nişanların hakkını veren “O” adam kimdi? Evet “O” adam; Mustafa Kemal Atatürk’tü. Yurt dışında takdir gören ender liderlerden birisiydi. Bir zamanlar düşmanları olanlar bile ona hayrandı. Yunan Başbakanı Venizelos onu Nobel Barış ödülü için aday gösteriyordu. Mesela ABD’deki Uluslararası Mark Twain Cemiyeti “milletini sevindiren” örnek dünya lideri olarak kendisine ödül ve madalya veriyordu. Bu ödüle çok sevindiğini söylüyordu.

Tarih 4 Kasım 1937’ydi. Dernek, Ankara’ya gönderdiği mektupta ödülün neden kendisine verildiği şu sözlerle izah ediyordu: "Türk ulusuna neşe içinde yaşama yolunu açtığı ve rehberlik ettiği için Mark Twain Ödülü kendisine verilmiştir." Mustafa Kemal Atatürk’ün ödülü kabul etmesinde bu cümleler önemli bir etkendi. "Hayatımda işittiğin en büyük iltifat bu" diyordu. Belli ki; insan tarafının övülmesi hoşuna gitmişti. Haberin yayımlanmasını istedi. 3 Aralık 1937 tarihli gazeteler bu ödülden söz ediyordu. Akşam gazetesi "Atatürk’e Altın Madalya, Mark Twain namındaki Amerikan edebiyat cemiyeti Atatürk'e altın bir madalya takdim etti" diye yazıyordu. Altın olan madalyanın bir yüzünde Mark Twain’in kabartma resminin olduğundan arka yüzünde ise "Kemal Atatürk – Modern Romulus" yazdığından bahsediliyordu. Cemiyetin gayesinin dünyayı daha sıkı kültür bağlarıyla bağlamak olduğunu ifade eden haber, madalyanın insani çalışmalarının herhangi bir sahasında olağanüstü bir başarı gösteren kişileri verildiğini söylüyordu.

ABD’den Mustafa Kemal’e gönderilen mektubun tam içeriği ise yurtdışındaki gazetelerde yaklaşık 1 hafta sonra yayımlanacaktı. ABD ve İngiltere’deki pek çok yayın organının yanı sıra Avustralya’da yayın yapan "News Adelaide" gazetesi de haberi görmüştü. 9 Aralık 1937 tarihinde attığı başlık dikkat çekiciydi. "Türkleri güldürebildiği için madalya" yazıyordu. Sonrasında ise şu satırlara yer veriliyordu: Cumhurbaşkanı Atatürk, ABD’deki Mark Twain Cemiyeti’nin “Kemal Atatürk: Modern Romulus” başlığıyla atfettiği madalyayı kabul ettiğini açıkladı. Atatürk’e iletilen ödüle eşlik eden mesajda ise şu sözlere yer veriliyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin saygıdeğer Cumhurbaşkanı Atatürk’e: Size güçlü bir inançla kabul edeceğinizi beyan ettiğiniz Uluslararası Mark Twain Cemiyeti’nin madalyasını takdim ediyoruz. Eğer Amerikalı büyük güldürü yazarı Mark Twain yaşıyor olsaydı siz hariç kimsenin Türk insanının hayattan zevk alıp neşeyle gülebilmesini sağlayamayacağını düşünürdü."

Romulus teşbihi dikkat çekiciydi. “Roma mitolojisine göre Remus’un ikiz kardeşi Romulus, Roma’nın kurucusudur. Efsaneye göre, taht mücadelesinin yaşandığı bir dönemde doğan Remus ve Romulus adlı ikizler, ölmelerini isteyen amcaları Amulius tarafından sepet içinde bir nehre bırakılmıştır. İkizler, lupa adlı dişi bir kurt tarafından emzirilmiş ve sonrasında Romulus bir şehir kurmuştur.” Türklerin mağarada kurt tarafından beslenen çocuk motifine göndermeydi.

Bir yıl sonra, 10 Kasım 1938’de Mustafa Kemal Atatürk yanına bir memleketi neşelendiren insan unvanını da alarak bu dünyada gidecekti. Mark Twain Cemiyeti, Atatürk’ün vefatının ardından 1939’da yayınladığı yazıda ödüle layık gördüğü devlet adamının ardından uzun bir "Ardından" yazısı yayımlayacaktı. Johann Froembgen imzalı yazıda:  ……“Türklerin Atası ismini verdiği bu adam ne kadar da farklı biriydi! Evet, o da tehlikeliydi. Evet, o da bir kurdun karakterine sahipti. Evet, o da bir savaş kahramanıydı. Fakat doğunun diğer hükümdarlarından ne kadar da farklıydı! (…) O bir mimardı, yaratan ve inşa eden insandı, yeni dönemin en önde gelen karakteriydi. Modern milliyetçilik onunla birlikte artık açıklığa kavuşmuştu. Düşünceleri bir önceki yüz yıldan ne kadar da farklıydı! Kaosun orta yerinde kendini insanlarının hayatını kurtarmaya adayan, onları yıkımdan kurtaran adamdı!"(D. Akgüç 10 Kasım 2022)

Mustafa Kemal Atatürk, bir memlekete ulus bilinci veren, onları uyandıran, bir ülkeyi neşelendiren ve ölünce aynı ülkeyi ağlatan insandı. Yaşıtları ve çağdaşları olan liderlerin isimleri, resimleri heykelleri ve düşünceleri yine kendi ulusları tarafında yok edilirken. O ölüm yılı dönümü olan her 10 Kasımlarda 09:05’e hiçbir zorlama olmadan, hiçbir kimseden emir almadan; yurdun her yerinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dış temsilciliklerinde ve de bütün dünyanın her yerindeki Türk Milleti’nin fertleri tarafından ayakta saygıyla anılan bir kişidir.