Öncelikle şunu bilelim; Covid-19 salgını yerel bir felaket olmadığı gibi,  “doğanın intikamı” şeklinde özetlenemeyecek kadar geniş kapsamlı bir sorundur. Bütün ülkeleri çok olumsuz etkileyen, hayatı durduran, ekonomileri altüst eden, alışkanlıklarımızı kökten değiştiren, geleceğimizi karartan bir ölümcül salgındır.

İzlediği tarafsızlık politikasıyla II. Dünya Savaşı’na katılmaktan kurtulan Türkiye’nin, Covid-19’un neden olduğu ölümcül salgın sürecinde, bütün diğer ülkeler gibi, tarafsız kalma gibi bir şansı olmamıştır. Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin bu denli ilerlediği bir dönemde, Çin, İtalya ve ABD’de eşzamanlı olarak patlak veren koronavirüs salgını, kısa bir süre sonra Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. Türkiye, I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, kendini bir küresel kapışmanın orta yerinde bulmuştur. Uzmanların, “yeni bir dünya savaşı” olarak niteledikleri bir kapışmanın dışında kalamazdık; haklarımızı, çıkarlarımızı savunmak adına savaşıyoruz. 

Kimlerle, niçin ve nasıl savaşıyoruz?

“Kimlerle savaşıyoruz?” sorusunun devamı da var, elbette: Kimlerle niçin ve nasıl savaşıyoruz?

Öncelikle şunu bilelim; Covid-19 salgını yerel bir felaket olmadığı gibi,  “doğanın intikamı” şeklinde özetlenemeyecek kadar geniş kapsamlı bir sorundur. Bütün ülkeleri çok olumsuz etkileyen, hayatı durduran, ekonomileri altüst eden, alışkanlıklarımızı kökten değiştiren, geleceğimizi karartan bir ölümcül salgındır. 

ABD ile Çin arasındaki Ticaret Savaşı’nın derinleştiği, İngiltere ve küresel finans baronlarının destek verdikleri Yeni İpekyolu’nun ABD açısından giderek bir beka sorununa dönüştüğü bir süreçte patlak vermesinden dolayı, Covid-19’un neden olduğu ölümcül salgın, değişik alanlarda uzmanlaşmış biliminsanları tarafından, “yeni bir dünya düzeni kurma bağlamında, küresel güçler arasında yaşanmakta olan bir üstünlük mücadelesi” olarak değerlendirilmektedir.  

Başta ABD olmak üzere, küresel aktör olarak nitelediğimiz bütün ülkelerde, koronavirüs salgınına paralel olarak toplumsal kargaşalıklar yaşanmaktadır. 

Peki, gelişmiş dünya ülkeleri bile, yaşamakta olduğumuz bu ölümcül salgınla mücadele konusunda, “sürü bağışıklığı” uygulamak gibi bir teslimiyet tablosu sergilerken Türkiye ne yapmaktadır?

İzlediği tarafsızlık politikasıyla, II. Dünya Savaşı’na katılmaktan kurtulan Türkiye’nin, Covid-19’un neden olduğu ölümcül salgın sürecinde, bütün diğer ülkeler gibi, tarafsız kalma gibi bir şansı olmamıştır. Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin bu denli ilerlediği bir dönemde, Çin, İtalya ve ABD’de eşzamanlı olarak patlak veren koronavirüs salgını, kısa bir süre sonra Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. Türkiye, I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, kendini bir küresel kapışmanın orta yerinde bulmuştur. Uzmanların, “yeni bir dünya savaşı” olarak niteledikleri bir kapışmanın dışında kalamazdık; haklarımızı, çıkarlarımızı savunmak adına savaşıyoruz.

TEK DÜŞMANIMIZ COVİD-19 DEĞİL

Yüzlerce kilometrelik güney sınırlarının hemen ötesinde yıllardır iç savaş yaşanan Türkiye Cumhuriyeti, Sağlık Bakanlığı ve milyonluk sağlık ordusunun bilinçli ve fedakar çalışmaları sonucunda, Covid-19 salgınına karşı, tüm dünyanın övgüyle söz ettiği bir başarı tablosu sergiledi. Yazılarımızda, onlara can borçlu olduğumuzu hep vurguladık:

Takvime küşmüşüm her günüm Pazar,

Andıkça dostları yüreğim sızlar,

Sağlık ordumuza değmesin nazar,

Onların yazdığı destan sayılır.

Sezmiş tehlikeyi vermiş elele, 

Doktorum, hemşirem hepsi cephede,

Ha virüs savaşı, ha Çanakkale,

Onların yazdığı destan sayılır.

Bu ölümcül salgın sürecinde Türkiye, yalnızca Covid-19’la mücadele etmek zorunda kalmadı. Bizler, uyarılar doğrultusunda, daha çok koronavirüse odaklandığımız için, Türkiye’nin hangi alanlarda, kimlerle savaştığını duyamadık, göremedik. 

“7 DÜVELLE” SAVAŞIYORUZ

Türkiye, şu süreçte, I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, “7 düvelle” savaşmaktadır. Türkiye, küresel aktörlerin kendi çıkarları doğrultusunda planladıkları “yeni dünya düzenleri” arasında seçim yapmaya, tarafını belirlemeye zorlanmaktadır. 

Diğer taraftan Türkiye, tarihin omuzlarına yüklediği sorumluluklar paralelinde varlığını,  çıkarlarını koruyabilme adına, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde değil, “Mavi Vatan”ın kapsama alanı içindeki coğrafyalarda da bayrak göstermekte, savaşmaktadır. 

Cepheleri sayalım.. Güney sınırlarımızın hemen ötesinde, uzu yıllardır iç savaş yaşamakta olan Irak’ta ve Suriye’de savaşmaktayız. 

PKK’nın, Irak’ın kuzey bölgesinde yeni bir Kandil oluşturmasını önleyebilmek için Sincan merkezli yoğun bir mücadele sürdürmekteyiz. 1991’de, I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın 36. Paralel boyunca bölünmesine sessiz kalmanın, “Türkmeneli konjonktürel bir haktır” diyerek haykırmamanın günümüze uzanan sıkıntılarını yaşamaktayız.  

Suriye’de de, Irak’ta yaşadıklarımızın bir devamını yaşamaktayız. (Ayrı bir yazı konusudur)

İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile yaptığı anlaşmalar ve yatırımlarla, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ın güneyinde çıkaracağı doğalgazı Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya pompalama telaşında. AB ülkelerini doğalgaz konusunda kendisine bağımlı yapacak bu hat konusunda ABD ve Rusya ile ters düşen İsrail, Türk Akım’a paralel bir hat döşemeye izin vermediği için ve Libya ile yaptığı anlaşmayla denizaltından döşemeyi düşündüğü boru hattının da önünü kestiği için, Türkiye ile çatışıyor. 

Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti ile yaptığı anlaşmalarla Türkiye ile Libya arasında bir “Mavi Vatan” oluşturan Türkiye, hem Doğu Akdeniz’de hem de Libya’da, tarihin ve jeopolitik konumunun omuzlarına yüklediği sorumlulukları yerine getirme çabasında. 

ABD ile Rusya arasında kararsız bir tutum izleyen, korsan general Hafter, anlaşma gereği giden Türk askeri danışmanların yönettiği Libya ordusu karşısında tutunamayarak Mısır’a kaçmak zorunda kalmıştı. Libya’da Hafter merkezli bu gelişme nedeniyle Türkiye, Suriye’de işbirliği yaptığı Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirliği ile ters düştü. Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, “Sonuçları felaket olur” diyerek Türkiye’ye Libya tehdidi savurdu. Savunmadan Sorumlu Bakan Ahmed Al Bowardi, Atina ile Türkiye’ye karşı atılacak adımları görüştü. Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş da Türkiye’ye karşı Fransa’ya dayanışma mesajı verdi.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffry, Birleşik Arap Emirlikleri’ni, Esad’a destek vermeleri halinde, “Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası” kapsamında yaptırım uygulayacaklarını söyledi. 

ABD Başkanı Trump’ın Ticaret Danışmanı ve derin Amerika’nın önemli isimlerinden olan Peter Navarro, “Türkiye zor bir ülke, ancak Doğu Akdeniz’deki gücü ile ortak çalışabileceğimiz bir ülke” demesine rağmen, Pentagon şahinleri, Esad destekçilerine yaptırım öngören “Sezar Yasası”nın yürürlüğe girmesinin ardından YPG/PKK’ya 21 milyon dolarlık bir yardım paketi sundu. 

Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, “Libya’da kalıcı barış için Türkiye ile çalışıyoruz” diyor, ama Türk ve Rus heyetleri biraraya gelemiyor. Lavrov, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile yaptığı telefon görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada, “BMGK’nın 2510 Sayılı kararı 19 Ocak Berlin Konferansı bildirgesi doğrultusunda siyasi diyaloğun başlatılması gereği üzerinde duruldu” demekle yetindi. Suriye’nin Akdeniz kıyılarında Trtus ve Himeymim gibi 2 önemli üs ele geçirerek Çarlık Rusyası’nın düşlerini hayata geçiren Rusya, şimdilerde de, hiçbir tarihi bağı bulunmayan Libya’nın “tatlı” petrollerinden pay kapma çabasında. “Türkiye’nin Libya’da ne işi var?” sorusuna yanıt olur, düşüncesindeyiz. 

AB ÜLKELERİNİN DERDİ DOĞALGAZ

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fontelles, Rum Savunma Bakanı Savvas Angelidis'in, Kıbrıs’ın batısında sondaj çalışmaları yapan Yavuz gemisinin bulunduğu alan üzerinde düzenlediği helikopter turuna katıldıktan sonra, Kıbrıs Rum lider Nikos Anastasiadis'le görüştü. Borrel Fontelles, Türkiye'nin doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetleri konusunda Rum tezlerine destek veren bir açıklama yaptı: "Sizin sorununuz, AB'nin de sorunu. Türkiye'den sondajlarını durdurmasını isteyeceğim. Türkiye ile deniz münhasır alan sorunlarınızı çözmek için yardımcı olacağım" dedi. 

AB ülkelerinin öncelikli derdi doğalgaz. Sanayinin çarklarını döndürebilmek ve kışın ısınabilmek için acilen doğalgaza ihtiyaçları var. Bu konuda Rusya’ya bağımlı kalmak istemiyorlar. Fakat, Rusya’dan ya da Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya uzanacak doğalgaz boru hatları konusuda, Rumlardan ve Yunanistan’dan önce Türkiye’nin rızasını almaları gerektiğinin farkında değiller mi? 

YENİ DÜNYA DÜZENİ Mİ, YENİ DÜNYA SAVAŞI MI?

Küresel çapta derin ABD/Pentagon ile Çin, İngiltere ve küresel finans baronlarının oluşturdukları cepheler arasında yaşanmakta olan üstünlük savaşı, artık yalnızca, “yeni bir dünya düzeni kurma çabası” olarak değil, “yeni bir dünya savaşı” olarak değerlendiriliyor. 

Maske, mesafe ve temizlik uyarılarına karşı “Bana bir şey olmaz” umursamazlığı içinde olan canlarımız, aman dikkat! Bu işin şakası yok. Covid-19, pençesine düşürdüklerine ikinci bir şans tanımıyor.