Toplumlar arası görüşmelerle çözülmesi gereken Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altına taşıma çabası, Türkiye’nin elini zayıflatmayı hedefleyen bir tuzaktır. Hatırlanacağı gibi, Lozan müzakereleri sırasında Musul ve Kerkük konusunda anlaşma sağlanamayınca, İngiltere sorunu BM’ye taşımış ve masabaşı oyunlarıyla Türkiye’den koparmıştı. 

“Dünya 5’ten büyüktür”, ama BM Güvenlik Konseyi’nde son sözü hala 5 büyükler söylüyor. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bu gerçeği biliyor olması gerekir. 

Kıbrıs’taki toplumlararası müzakerelerinin New York’a, BM Güvenlik Konseyi çatısı altına kaydırılması belli ekip tarafından organize edilmiş bir tuzaktır. Tuzağı hazırlayanlar Türkiye’nin “oynamak istediğin oyunun farkındayım, ayağını denk al!” ihtarı sonrasında sinmişler, daha fazla ileri gidemeyeceklerini anlayıp sinmişlerdi. 

Fakat, o günlerde KKTC’deki cephaneliğimize uzanan karanlık eller, işbirlikçi kadronun yeniden cesaretlenmesine neden olmuştu. KKTC’de özenle korunan cephaneliğimize uzanabilen karanlık eller, işbirlikçi kadroya, “Korkmayın, arkanızda biz varız” mesajı vermişlerdi. 

Fırat’ın doğusuna, güvenli bölge oluşturma konusuna, ABD’nin kozmetik dostluk gösterilerine, Eylül sonuna kadar bekleriz, sonra kendi plananımızı devreye sokarız” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İkim Değişikliği Zirvesi için gittiği New York’ta yaptığı ikili temaslara ve özellikle de ABD Başkanı Trump’la yapacağı başbaşa görüşmeden çıkacak sonuca odaklandığımızdan, “Kıbrıs Sorunu New York’a Taşınıyor” başlıklı haber gözümüzden kaçtı. 

Aslında gazeteler de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’la Suriye konusunda yapacağı ikili görüşmeye odaklanmış olduğundan, Kıbrıs’la ilgili bu çok önemli gelişmeyi, iç sayfalarda iki sütunluk bir haber olarak değerlendirmişlerdi. 

Kıbrıs’ta iki toplum arasında yıllardır sürüncemede kalan sorunların çözüm yeri Kıbrıs’tır. İki toplumun görüşmecileri, garantör devletlerin gözetiminde masaya oturacak ve sorunlarını çözeceklerdir. Sorunun muhatapları bellidir, sonuçta sorun bu muhatapların bir ortak noktada buluşmasıyla çözülecektir. 

“TÜRK’ÜN EN HAKLI OLDUĞU DAVA”

Fakat Kıbrıs sorunu, Rauf Denktaş’ın tanımıyla, “Türk’ün en haklı olduğu bir dava” olduğundan, toplumlar arası görüşmeler hep yokuşa sürülmüştür. Kıbrıs’ı gasp edenler, Türk’ün çok haklı olduğu bir davada topu her defasında taca atarak zaman kazanmaya, Türk’ün gücünü kaybetmesini beklemeye başlamışlardır. Amaçlanan, Türk’ün başı, geçen yüzyıllarda Balkanlarda olduğu gibi, derde girdiği bir dönemde, bir oldu-bitti ile Kıbrıs’ı alıp kaçmaktır. 

2004’te hedeflerine çok yaklaşmışlardı. Kıbrıs Türkü’nü Rumların insafına terkeden,  Rum toplumu içinde eritmeyi hedefleyen Annan Planı oylanmış ve Kıbrıs Türkü kendi hakkındaki idam fermana “evet” demişti. Çünkü, 10 bin sayfalık Annan Planı’nın kendisi için ne gibi tuzaklar içerdiğini okuyup anlaması mümkün değildi. Karen Fogg’un beslediği yerli işbirlikçiler, Nazlı Ilıcak ve Cengiz Çandar’ın oluşturduğu “Yes be annem”ciler Kıbrıs Türkü’ne sanal Cennetler vaad ediyorlardı. Kıbrıs Türkü “evet” derse AB vatandaşı olacak bütün ve sorunları bitmiş olacaktı. Allah’tan Rumlar “hayır” dedi ve Türkler geri dönülmez bir hataya düşmekten kurtuldular. Cennetmekan Rauf Denktaş’ın dost sohbetlerinde dile getirdiği bir tarihi gerçeğin altını çizerek konumuza dönelim: “Bizim pekçok başarımızın nedeni düşmanlarımızın yaptığı hatalardır.”  

“AKSİ TAKDİRDE, KIBRIS’TA BÖLÜNME KALICI HALE GELECEKMİŞ” 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Trump’la neler konuşacağına odaklandığımızı şu günlerde gözden kaçan gelişme, Kıbrıs sorununun New York’a taşınıyor olmasıdır. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum Lider Nikos Anastasiadis, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ile önce ayrı ayrı, daha sonra üçlü toplantı gerçekleştirecek, garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ise ikili temaslarla Kıbrıs sorununu masaya yatıracak.

Akıncı, New York’a hareketinden önce yaptığı açıklamada, “yarım asırdan uzun süren Kıbrıs müzakerelerinde, amaçlarının sonuç odaklı, iyi planlanmış ve kısa süreli bir süreç sonunda stratejik bir anlaşma yapmak ve geri kalan detayların ise teknik komitelerde tamamlanması olduğunu söyledi. BM Genel Sekreteri Guterres’ten sürece katılarak destek talebinde bulunacağını belirten Mustafa Akıncı, aksi takdirde Kıbrıs’ta bölünmenin kalıcı hale geleceğini” söylemiş. 

KKTC Cumhurbaşkanı olan bir kişinin, KTC’nin birliğini bütünlüğünü koruyacağına ilişkin yemin eden birinin, New York’ta BM Genel Sekreteri Guterres’ten destek istemesi çok normaldir de, “aksi takdirde Kıbrıs’ta bölünmenin kalıcı hale gelecek olmasından” duyduğu kaygıyı anlamak mümkün müdür? 

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın göreve geldiği günden bu güne bir gün olsun, “KKTC’yi yaşatacağız” dememesi, yalnız bizleri değil, Kıbrıs Türkü’nü kaygılandırıyordu. Nitekim KKTC Başbakanı göreve başladığı gün, Akıncı’yı ziyareti sonrasında yaptığı konuşmada, Kıbrıs Türkü’nün kaygılarını, " Cumhurbaşkanı Meclis'e de gelmeli, bizleri de dinlemeli. Akıncı federal temelde bir anlaşma olması gerektiğini söylüyor, dolayısıyla buna biraz ayar vermek gerekir düşüncesindeyiz" şeklinde dile getirmişti. 

KKTC Başbakanı Tatar, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın kendisini hedef alan açıklamalardan duyduğu rahatsızlığı ifade ederken de Kıbrıs Türkü’nün düşünce duygularını şöyle dille getirmişti: 

“Öncelikle altını çizmek isterim ki; Sn. Akıncı demagoji yapmaktadır. Çünkü, Benim sn. Akıncı için; ‘macera arıyor’ dediğim konular, kendisinin sosyal medya hesabında yer alan açıklamaları değil..

Bilakis, Sayın Akıncı'nın; Rumların müzakerelere yeniden başlamak için, ön şart olarak ileri sürdükleri kapalı Maraş’ın açılmasından ve hidrokarbon arayışlarından vazgeçilmesi, Güzelyurt ve Karpaz başta olmak üzere, Rumlar'a kayıtsız şartsız toprak tavizi  verilmesi, hepsinden de önemlisi, Türkiye’nin garantörlüğün den azgeçilmesi gibi ülkemiz açısından, kabulü asla mümkün olmayan koşullardır. 

Üstelik Sayın Akıncı, tüm bu ön koşulları bilmesine rağmen, bilmezmiş gibi davranmakta, dahası ve en önemlisi, Guterres planı çerçevesinde, görüşme yapacağını ifade etmektedir.

Kaldı ki; Sayın Akıncı’nın tüm iddialarının tam da aksine, Kıbrıs Türkü'nün büyük çoğunluğu; Türkiye’nin garantörlüğünün devam etmeyeceği, veto yetkimizin olmayacağı, Güzelyurt ve Karpaz dahil bir çok yerde toprak kaybına uğrayacağımız sözde bir çözüme elbette ki karşıdır.

Bu gerçeğin, artık Sayın Akıncı tarafından da kabul edilmesi ise, en büyük arzumuzdur.."

Türkiye’nin güney sınırları boyunca kuşatılmaya, Ortadoğu coğrafyasından ve Doğu Akdeniz’den, Afrika’dan soyutlanmaya çalışıldığı bir dönemde KKTC Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan birinin Kıbrıs Türkü’nün ve Türkiye Cumhuriyeti’nin görüş ve düşüncelerini savunacağı yerde, Kıbrıs sorununu Guterres Planı çerçevesinde çözmek istediğini söylemesi, hem Ada’da hem de Türkiye’de tansiyonun yükselmesine neden olmuştur. 

SORUNU BM ÇATISI ALTINA TAŞIMA ÇABASININ HEDEFİ NEDİR?

Toplumlar arası görüşmelerle çözülmesi gereken Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altına taşıma çabası, Türkiye’nin elini zayıflatmayı hedefleyen bir tuzaktır. Hatırlanacağı gibi, Lozan müzakereleri sırasında Musul ve Kerkük konusunda anlaşma sağlanamayınca, İngiltere sorunu BM’ye taşımış ve masabaşı oyunlarıyla Türkiye’den koparmıştı. 

“Dünya 5’ten büyüktür”, ama BM Güvenlik Konseyi’nde son sözü hala 5 büyükler söylüyor. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bu gerçeği biliyor olması gerekir.

2004 yılındaki Annan Planı’nın yerini şimdilerde Guterres Planı almıştır. Hedef, garantörlük haklarını sulandıracağı Türkiye’yi ve Kıbrıs Türkü’nün Doğu Akdeniz’in derinliklerdeki muazzam hidrokarbon servetinden uzak tutmaktır. 

Türkiye’ye yeni bir Musul-Kerkük oyunu oynanmak istenmektedir. Türkiye’nin, “Kıbrıs’ta bölünmenin kalıcı hale gelecek olmasından” duyacağı bir kaygısı yoktur, olamaz. Aksine, Doğu Akdeniz’de muazzam hidrokarbon servetinin bulunmasından sonra, Türkiye,  KKTC’nin bağımsızlığını daha büyük bir kararlılıkla savunmaktadır. 

“Bu gerçeğin, artık Sayın Akıncı tarafından da kabul edilmesi ise, en büyük arzumuzdur.."