Kıbrıs, hızla değişen gündemimizde hiçbir zaman gözden kaçırmamamız, her zaman gündemimizin baş köşesinde tutmamız gereken bir konudur.
Kıbrıs’ın Türkiye açısından stratejik önemi asla göz ardı edilemez. Son zamanlarda Kıbrıs çevresinde keşfedilen zengin petrol ve doğalgaz rezervleri, Kıbrıs’ın hem Türkiye hem de Kıbrıs Türkleri açısından önemini daha net olarak ortaya koymuştur.
Avrupa ülkelerinde, özellikle Yunanistan’da yaşanmakta olan ekonomik kriz nedeniyle, Kıbrıs Rum Kesimi, ada çevresindeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin bulunduğu bölgeleri Münhasır Ekonomik Bölge ilan ederek, dünyanın güçlü şirketlerine pazarlamaya başlamıştır. Bunu yaparken de sırtını ABD’nin Noble gibi güçlü şirketlerine dayayarak Türkiye’yi ve Kıbrıs Türkünü saf dışı bırakmaya çalışmaktadır. Kıbrıs Rum Kesimi 2012’de AB’ye dönem başkanı olacak olmasından da yararlanarak, kendini dünyaya adanın tek sahibi olarak göstermeye çalışmaktadır.
Kıbrıslı Rumların adanın tek sahibi olarak AB üyesi yapılması, uluslar arası hukuka, BM onaylı garantörlük anlaşmalarına ve halledilmemiş sınır sorunundan dolayı AB Anayasası’na aykırıdır. AB tarafından bir oldu bittiye getirilen bu üyelik operasyonu uluslar arası hukuka aykırıdır. Avrupa Birliği’nin derin bir ekonomik krize sürüklendiği bir dönemde bu gerçekleri duyurmamız ve Kıbrıs Türkü’nün haklarını savunmamız daha etkili ve sonuç alıcı olacaktır. Kıbrıs’ın milli davamız olduğunu yeniden hatırlayarak hep birlikte gündemimizin ilk sıralarına taşımamız gerekir.
Üzücü olan, bazılarımızın Kıbrıs davamızın özünü hala kavrayamamış olmalarıdır. İşte bu konuda Kıbrıs Türkü’nü derinden yaralayan bir örnek ve Kıbrıslı genç akademisyen ve gazeteci Yurdagül Eroğlu’nun konuyla ilgili makalesi..
*************************************
RUM’UN AĞZIYLA KONUŞMAK
YURDAGÜL EROĞLU
Güney Kıbrıs ve Yunanistan Türkiye’yi işgalci, KKTC’yi ise “işgal bölgeleri” olarak tanımlar.
Haberlerde ve tüm konuşmalarda Kuzey Kıbrıs yerine işgal bölgeleri ibaresini kullanır.
Türkiye ve üçüncü ülke vatandaşlarının KKTC’den Güney Kıbrıs’a geçmesi yasaktır. KKTC’yi tanımadıkları için kaçak geçiş olarak adlandırırlar buradan geçişleri. Dolayısıyla KKTC’de yaşayan bir TC vatandaşı bir adım mesafedeki Güneye geçmek için önce Türkiye’ye, sonra Yunanistan’a gitmek zorundadır. 
(Hatırlasanız, Jennifer Lopez’in KKTC’deki bir otel açılışına gelmesini de ‘Jennifer işgal bölgelerine gitme’ propagandasıyla engellemişlerdi.)
Rumlardan duymaya alıştığımız bu sözcük geçtiğimiz gün Türkiye’de bir milletvekili tarafından dile getirildi. Türkiye’de bazı halkların ezildiğini iddia eden ancak Kıbrıs Türk Halkının uğradığı soykırımdan haberi bile olmayan.
Neyse yanıt geldi bu nerde durduğu belli olan milletvekiline. Başbakanımız İrsen Küçük, Ertuğrul Kürkçü'yü gerçekleri görmesi için Kıbrıs'a davet ederek, "Gelsinler toplu mezarları birlikte gezelim. Bakalım Türk Ordusu Kıbrıs'ta işgalci midir, yoksa 1960 anlaşmalarından kaynaklanan hakkını kullanarak, Kıbrıslı Türkleri kurtarmaya mı gelmiştir. Kendisiyle birlikte gezelim, ondan sonra TBMM'de Kıbrıs hakkında bir konuşma yapsın" dedi.
Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün de her zamanki nazik tavrıyla Muratağa, Sandallar, Atlılar ve Taşkent’te yapılan katliamları hatırlatarak, “Birçok yerde bunlarla ilgili konferans verdik. Kıbrıs Türk Halkının çektiği mezalimi anlattık ama sanırım hata bizde, hala anlatamamışız” ifadesini kullandı.
Her fırsatta Türkiye Cumhuriyetine çakma arzusuyla tetikte bekleyen bu partinin Türkiye Cumhuriyetinden ödenen milletvekillerinin ne maksatla Kıbrıs’ı gündeme getirdikleri tartışılır. Konuştukları ne müzakereler, ne de AB’nin, Kıbrıs Türküne verdiği sözleri yerine getirmemesi. Birileri çıkıyor ve “Türk askeri Kıbrıs’ta işgalci” diyor.
Yaptıkları hiçbir işin vicdanlarda karşılığı olmayan bu kişileri muhatap almamak gerek. Zira cani teröriste kahraman, kurtarıcıya işgalci yaftası yapıştıran kişilere idrakları nispetince muamele etmeli.
Aslında Kıbrıs’ı bilmeyen, Kıbrıs’ı yaşamayan, Kıbrıs Türk Halkının çektiklerini bilmeyenler değil sadece.
 Türk askerini işgalci olarak nitelendiren YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı’da yayımladığı “Evet işgal” başlıklı basın bildirisinde “YKP, BDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’ye cesur çıkışından dolayı teşekkür eder. Bunun Türkiye’nin yakın tarihi ile yüzleşmesindeki bir diğer önemli adım olmasını umarız. Bu yönü ile Kürkçü’nün bu çıkışını desteklediğimizi ve dayanışmamızı net olarak ortaya koyarız” diyerek her zamanki tavırlarını sergilemiş.
Şaşırdım mı, hayır. Ama üzüldüm. Kıbrıs halkının çektiği acıları bilen, Türk askerinin hangi şartlarda ve “nihayet” olarak nitelendirilen bir zamanda adaya geldiğini bilen birinin ırkçı bir vekile alkış tutması ayıp ve günahtır.
Şehitlere ayıptır. Gazilere ayıptır. Bu vatan için gecesini gündüzüne katanlara ayıptır.
Allah uzun ömürler versin, kurucu cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’la hastalığından bir hafta önce yaptığımız röportajda yine bu konuyu konuşmuştuk. Kıbrıs’taki bazı kesimlerin Anavatan Türkiye’ye dil uzatmasını hazmedemeyen Denktaş, “Rum’un ağzıyla anavatana sövmek kahpeliktir” demiş, ben biraz ağır kaçacağını düşündüğüm bu cümleyi “Rum’un ağzıyla anavatana laf söylemek terbiyesizliktir” olarak değiştirmiştim.
Rum’un ağzıyla konuşan bu kişileri esefle kınıyor, Denktaş’ın sözlerinin değiştirilmemiş halini hatırlatıyorum.