KIBRIS: TÜRKİYE’NİN HAYATİ SORUNU AKDENİZ, SÜVEYŞ KANALI, BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTI VE TÜRK BOĞAZLARI NEDENİYLE, ORTADOĞU, AFRİKA, KAFKASYA, RUSYA ENERJİ KAYNAKLARININ VE BUNLARI BATI’YA, UZAKDOĞU’YA ULAŞTIRAN HATLARIN KONTROLÜ AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ BİR MERKEZ HALİNE GELMİŞTİR. ZENGİN DOĞALGAZ VE PETROL YATAKLARININ DA BULUNMASINDAN SONRA, KÜRESEL SİSTEMİN ENERJİ MERKEZLİ EMPERYAL SÖMÜRÜ PLANLARI, BİR ZAMANLARIN OSMANLI GÖLÜ OLAN AKDENİZ’İ BİR BATI GÖLÜ’NE ÇEVİRMEK ÜZERİNE KURULUYOR. AKDENİZ’DE YENİ BİR ENERJİ DENKLEMİ OLUŞMAKTA VE ÇOK ÖNEMLİ HALE GELEN BU DENKLEMİN ANA UNSURU DA KIBRIS’TIR. “AB ile ipleri koparacak mıyız, BM’nin baskılarını uluslar arası hukuk çerçevesinde nasıl lehimize çevirebiliriz, Kıbrıs Rum Yönetimi AB Dönem Başkanı olduğunda ve ‘Ek Protokol’ü imzaladınız, gereğini yapın, limanlarınızı, havaalanlarınızı açın’ dediğinde ne yapacağız?” sorgulamaları yaparken, hiç beklemediğimiz bir şekilde Kıbrıs denklemine İsrail de katılıverdi. ABD ve AB ekonomik krizle çalkalanırken, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail arasında, Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama konusunda yapılan bir anlaşmasıyla enerji dünyası dalgalanıverdi. Kuzey Afrika’dan İran’a uzanan BOP coğrafyası ülkeleri, sahip oldukları petrol rezervleri nedeniyle “liberal müdahale”lere uğrayıp işgal edilirlerken, Karpaz açıklarında bulunan petrol yatakları nedeniyle Kıbrıs da, Batılı sömürgeci ülkelerin ilgi alanına girmişti. Doğu Akdeniz’de bulunan zengin doğalgaz yataklarının işletilmesi konusunda Kıbrıs Rumları’yla yaptığı anlaşmayla İsrail, “Akdeniz merkezli enerji denkleminde ben de varım” diyordu. Önümüzdeki aylarda Türkiye, Kıbrıs davasını savunurken, Rumların ve AB’nin ve diğer küresel aktörlerin yanı sıra, İsrail ile de mücadele etmek durumunda kalacak. Kıbrıs konusunda Türkiye’nin yeni muhatapları arasında kimler yok ki? ABD ve AB listede, 2016’da küresel ekonominin lideri olmaya hazırlanan Çin, petrole olan bağımlılığı nedeniyle listede, Rusya, Akdeniz’de kendine rakip yeni bir enerji bölgesinin oluşması nedeniyle listede. Bölgesel liderlik konusunda Türkiye ile gizliden gizliye yarışmakta olan İran ile İsrail de listenin en başında. Almanya ve Fransa’yı unutmamak gerekir. Açarsak.. Geçtiğimiz Ocak ayında İran savaş gemileri Süveyş Kanalı’na gelmiş, Akdeniz’e açılacaklarını duyurmuşlardı. Aynı şekilde Çin de, savaş gemileriyle, Akdeniz’de bayrak göstermişti. Türkiye ile bölgesel liderlik konusunda yarışan İsrail, Yunanistan ile Girit açıklarında S-300 füzelerin de kullanıldığı bir askeri tatbikat yapmıştı. Bununla da yetinmemiş, Balkan ülkelerinde Türkiye karşıtı bir cephe oluşturma girişimleri başlatmıştı. Bizim Suriye ile sınırları ve vizeleri kaldırdığımız mevsimde, Almanya, Fransa ve İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile ortak bakanlar kurulu toplayacak kadar ileri bir dayanışma içine girmişlerdi. Cümlenin devamı daha heyecan verici; İsrail ile Yunanistan arasında yapılan askeri ortaklık anlaşmasına göre, bundan böyle Yunanistan Hava Kuvvetleri’nin, F-16 yazılımları dahil, bütün ihtiyaçları İsrail tarafından karşılanacaktı. İsrail, Yunanistan’la olduğu gibi, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile de yüksek düzeyde startejik ortaklık anlaşmaları yapmıştı. Aynı İsrail, yakın bir geçmişte, Osmanlı’nın Balkanlar’daki toprakları üzerinde kurulmuş Bulgaristan, Romanya, Sırbistan gibi devletlerle de benzer anlaşmalar yapmıştı. Türkiye, İsrail savaş uçaklarının Konya Ovası üzerindeki eğitim uçuşlarını yasaklamıştı, ama bu ülkelerin hava sahaları İsrail’e sonuna kadar açıktı. TÜRKİYE AKDENİZ ÜLKESİ DEĞİL Mİ? Akdeniz’de bulunan petrol ve doğalgaz rezervlerinin işletilmesi ve pazarlaması konusunda imzalanan anlaşmalar, kurulan ortaklıklar Türkiye, Suriye, Lübnan ve Filistin gibi ülkeleri, Akdeniz’de kıyısı bulunmasına rağmen devre dışı bırakıyordu. Türkiye’nin karşısında, Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi, aşılması zor bir engel oluşturuluyordu. 2003’te, “demokrasi ve özgürlük götürüyoruz” kandırmacası eşliğinde Irak’ın “liberal müdahale”ye uğramasıyla başlayan süreçte, Arap ülkeleri ve İran’ın yanı sıra, Kıbrıs, dolayısıyla Türkiye de Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’(GBOP)nin kapsama alanına girmiş oluyordu. Suriye’de, Kuzey Irak’ta, Güneydoğu’da, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de izlemekte olduğumuz gelişmeler, bir bütünün parçalarıdır. Bu gelişmeler çerçevesinden bakıldığında, gelinen noktada Türkiye’nin Kıbrıs davası, KKTC’nin yaşatılmasına endekslenmiştir. Başbakan Erdoğan’ın 20 Temmuz’da KKTC’de söyledikleri, Kıbrıs gerçeğinin ve Türkiye’nin bu konudaki duruşunun dünyaya ilan edilmesiydi. Günümüzde, olmaz denilen pekçok şeyin hayata geçirildiğini şaşkınlıkla izlemekteyiz. Amerikan Silahlı Kuvvetleri'nin resmi dergisi olan Armed Forces Journal'ın Haziran 1995 tarihli sayısında Ralph Peters'ın Blood Borders (Kan Sınırları) başlıklı makalesine eşlik eden haritayı gördüğümüzde tüylerimiz diken diken olmuştu. Her ne kadar "Amerika'nın resmi görüşü değil" denmiş olsa da oldukça ciddiye alınmış, tartışmaya açılmış, ABD'nin ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki emelleri sorgulanmıştı. Peters makalesinde, I.Dünya Savaşı sonrasında etnik ve mezhep farklılıklarını dikkate alınmadan sınırları çizilen ülkelerin sürekli kaos ürettiklerinden, bölgede siyasal istikrarsızlık ve çatışma olasılığının yüksek, demokratikleşme olasılığının ise, oldukça düşük olduğundan söz ediyordu. Peters'a göre Ortadoğu sınırları, bu nedenle, yeniden çizilmeliydi. Çiziliyor.. ABD yetkilileri , "Bizim resmi görüşümüzü yansıtmıyor" diyor, ama her ne hikmetse, Peters'ın önerileri tek tek hayata geçiriliyor. Peters'ın haritasının en can alıcı detayı olan Kürdistan parselinin Kuzey Irak'a rastlayan ana çekirdeği Irak'ın işgalinden çok önce, I.Körfez Savaşı sonrasında Irak'tan koparılarak oluşturulmuştu. Şimdi, Ortadoğu'nun dengelerini altüst edecek Suriye parseli zorlanmakta. Şu ya da bu şekilde işgal edilecek olan Suriye üç parçaya bölünecek ve bir parseli Kürdistan'a yamanacak. Plan bu. Gerçekleşme olasılığı, Türkiye ile İran'ın tutumuna bağlı. I. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında Kuzey Afrika'nın ve Ortadoğu'nun parsellenmesinde başrolü oynayan Batılı ülkeler, bugünlerde, ABD'nin ve İsrail'in de katılımıyla, bir taraftan içine düştükleri ekonomik krizle boğuşurlarken, diğer taraftan da, eski sömürgelerinin haritalarını yeniden düzenleme telaşındalar. Bu düzenlemeye şimdi, Kıbrıs da eklenmiştir. “İSRAİL KURULDUĞUNDAN BU YANA EN HEYECAN VERİCİ HABER” Hayfa'nın 130 kilometre açıklarında zengin doğalgaz yataklarının bulunduğu haberi İsrail'de büyük heyecan yaratmıştı. Doğalgaz rezervinin 355 kilometrekarelik bir alanı kapladığı ve 450 milyar metreküp olduğu netleşmiş durumda. ABD'li Noble enerji şirketi tarafından bulunan gaz rezervine Levialhan adı verilmiş. Rezervin bugünkü fiyatlarla değeri 95 milyar dolar! İsrail Altyapı Bakanı Uzi Landau, müjdeyi, "İsrail kurulduğundan bu yana, enerji konusunda en heyecan verici haber" olarak değerlendirdi. Geçtiğimiz aylarda, İsrail ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasında, açık denizde doğalgaz ve petrol aranmasını kolaylaştıran ve karşılıklı deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşmaya dayanarak, Doğu Akdeniz, İsrail ile Rumlar arasında paylaşılmıştı. Piyangodan çıkan 95 milyar dolarlık servetin paylaşımı konusunda İsrail ile Kıbrıs Rumları arasında yapılan anlaşmada, söz konusu bölgenin kuzeyinde boydan boya uzanan garantör ülke Türkiye'nin de, KKTC'nin de adı bile anılmıyordu. Akdeniz merkezli oluşmakta olan yeni enerji denkleminin dışında kalmak istemeyeceğimizden, Kıbrıs konusundaki garantörlük haklarımızı yeniden savunmaya başlayacağız. BM onaylı Londra ve Zürih anlaşmalarından doğan haklarımızı kullanarak Kıbrıs Rumlarının adanın tamamını temsilen AB üyesi yapılmasına karşı çıkmamanın getireceği sıkıntılara göğüs germek durumunda kalacağız. Osmanlı’nın varisi olmanın da verdiği kazanımlarla geldiğimiz noktada, “Yükselen yıldız Türkiye” imajını içlerine sindiremeyenlerin oluşturdukları ortaklıkların kurdukları tuzakları boşa çıkarmak için çaba harcayacağız Almanya ve Fransa, Kıbrıs konusunu bahane ederek, Türkiye’nin AB sürecini noktalamaya hazırlanıyorlardı. Türkiye, güneyden ve kuzeyden kuşatılıyor. Türkiye’nin son yıllarda oluşturduğu imaj, erozyona uğratılmak isteniyor. Türkiye’nin imajını erozyona uğratarak, Türkiye karşıtı cephe oluşturma harekatının merkezi Akdeniz, yani Kıbrıs. Bu, çok stratejik bir konuma sahip olan ada, şimdilerde, Akdeniz nimetlerinin paylaşımı konusunda kıran kırana pazarlıklara sahne olan bir uçak gemisi konumunda. AKDENİZ’DEKİ ENERJİ YATAKLARI KIBRIS’I ÖN PLANA ÇIKARDI Aslında Batılı ülkelerin derdi, Kuzey Afrika'daki ve Ortadoğu'daki ülkelerin petrol ve doğalgaz yataklarını ve dağıtım yollarını kontrol altına almak. Afganistan’a ve Irak’a yapılan “liberal müdahale”nin gerçek nedeni buydu. Yüzyıl önceki paylaşım haritasında ve Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)’nde yer almayan Kıbrıs'ın aniden ön plana çıkmasının nedeni, İsrail ile Kıbrıs arasındaki Akdeniz sularında varlığı saptanan zengin doğalgaz ve petrol yatakları. Akdeniz’de son dönemde varlığı saptanan zengin doğalgaz ve petrol yatakları dolayısıyla güneyimizde yeni ve küresel çapta bir enerji denkleminin doğmasına neden olmuştur. Petrol dağıtım sistemi konusunda radikal bir değişim söz konusudur. Rusya, Kafkasya ve Ortadoğu petrollerinin Avrupa’ya ve İsrail üzerinden Uzakdoğu’ya ulaştırma planları giderek ağırlık kazanmaktadır. Akdeniz, Süveyş Kanalı, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ve Türk boğazları nedeniyle, Ortadoğu, Afrika, Kafkasya, Rusya enerji kaynaklarının ve bunları Batı’ya, Uzakdoğu’ya ulaştıran hatların kontrolü açısından çok önemli bir merkez haline gelmiştir. Zengin doğalgaz ve petrol yataklarının da bulunmasından sonra, Küresel sistemin enerji merkezli emperyal sömürü planları, bir zamanların Osmanlı Gölü olan Akdeniz’i bir Batı Gölü’ne çevirmek üzerine kuruluyor. Akdeniz’de yeni bir enerji denklemi oluşmakta ve çok önemli hale gelen bu denklemin ana unsuru da kıbrıs’tır. İşimiz zor, hem de oldukça zor. Fırsatları zamanında kullanmamanın acısı çekeceğiz. En haklı olduğumuz bir davada kendimizi zora sokmanın hiç gereği yoktu. Güreşçi söyleyişi ile, bastırdığımızda, iki puanı alıp cebimize koyacaktık 1974’te; küresel konjonktür çok lehimizeydi çünkü. Şimdi, hem Akdeniz bölgesinde oluşmakta olan yeni enerji denklemi içinde yer almak, hem de dış ticaret açığımızın artışında önemli bir payı (2009’da %67) olan enerji ithalatımızın yükünü hafifletmek açısından, hem de Kıbrıs Türkü’nün refahını yükseltmek açısından, Kıbrıs davamızın, KKTC’nnin varlığını temel alan bir çözüme kavuşturulması, Türkiye açısından artık hayati önemdedir. Denktaş’ın deyimiyle, “umutsuz olmaya gerek yok”, ama işimizin önemli olduğu ölçüde zor olduğunun da bilincinde olmalıyız. Tarihinin ve kültürel bağlarının derinliğinin kazandırdıklarıyla bölgenin yükselen yıldızı olan Türkiye, elindeki kartları doğru olarak kullanabildiğinde, küresel bir aktör de olduğunu ispat edebilecek güçtedir.