YÜKSEK FAİZ KARŞILIĞI GELEN SICAK PARANIN YARATTIĞI BAHAR HAVALARI GEÇİCİ OLUYOR. ÖNEMLİ OLAN MAKRO EKONOMİK DENGELERİ DÜZELTMEKTİR. Küresel likidite bolluğundan kaynaklanan yalancı baharın kendi eserimiz olduğuna o kadar inanmışız ki, son küresel dalgalanmanın olumsuz etkilerini en aza indirebilmek amacıyla alınan önlemler hem şaşkınlık yarattı, hem de canımızı sıktı. Kur ve faiz şokunun finansal piyasalarda ve reel sektörde yarattığı güven bunalımı, siyasi otoritenin de, ekonomi yönetiminin de küresel bir dalgalanmayı hesaba katmadığını gösteriyor. Ekonomi yönetimi o kadar küresel koşulların etkisine girmiş ki, küresel dalgalanma sonrasında alınan önlemlerin geçici olduğu, kalıcı çözümler getiremeyeceği konuşuluyor. Ekonomide "Oh be!" diyebilmemiz için, gelişmiş ekonomilerin alacağı kararların ekonomimizi olumu yönde etkilemesine dua eder hale geldik. Ellerimizi açmış, ABD ekonomisinde yavaşlamanın gerçekleşmesi, FED'in faiz artışlarını durdurması, doların değer kaybetmesi, Amerika'da iç talebin düşmesiyle bu piyasaya çalışan Asya ülkelerinin olumsuz etkilenmesi, buna bağlı olarak petrole olan talebin yavaşlaması, dolayısıyla petrol ve petrol ürünlerinin ucuzlaması ve de... Küresel fonların yönünü yeniden bize çevirmesi için dua ediyoruz. Son zamanlarda yaşadığımız "ekonomik olumsuzluk"ta küresel etkenlerin payı elbette büyük. Tamam da, "Aynı küresel türbülans Türkiye'yi gelişmekte olan diğer ülkelerden neden daha fazla etkiliyor?" sorusunun net bir yanıt yok. Küresel ekonomileri etkileyen "sistem", gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini kendi ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda yönlendirip dizayn edebiliyor. SICAK PARAYA KUCAK AÇTIKTAN SONRA 1946 sonrasında değişime uğrayarak "sistem"in etkisine girmeye başlayan Türkiye, 1980 sonrasında liberal yönlenme ile sistemin yerel dişlilerini oluşturmaya başladı. 2000'ler sonrasında bu görünüm daha da belirginleşti. 1980'li yıllarda, Özal'ın sıcak paraya kucak açması sonrasında Türkiye, Osmanlı'nın, "üretmeden, borçlanarak yaşama" sürecini yaşamaya başladı; ekonomisinin çarklarını daha fazla borçlanarak çevirme yoluna girdi. IMF önermesiyle benimsediği yüksek faiz düşük kur politikasıyla Türkiye, giderek daha fazla sıcak paranın yönetimine girdi. Dünya ekonomisi artık türbülanslar olarak algılanıyor. Küresel sermaye, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini derinden etkileyen periyodik dalgalanmalar yaratabiliyor. Kısa zaman dilimlerinde büyük kazançlar peşinde koşan küresel sermaye, sıcak para şeklinde girdiği ülkelerin piyasalarında yarattıkları likidite bolluğuna bağlı olarak yalancı baharlar yaşanmasına neden olabiliyor. Yerel yönetimler de, bu yalancı baharları kendi başarıları olarak göstererek prim toplama yoluna gidiyorlar. "Aman dikkat, sıcak para mutluluk getirmez, bu yalancı baharların bedelini hep birlikte ödeyebiliriz" şeklinde uyarılarda bulunanlar, "şom ağızlı, küresel gerçeklerden habersiz cahiller" olarak suçlanıyorlardı. "Dünya ekonomilerini yönlendiren yeni iklimden, Türkiye gibi kırılgan ekonomik bir yapıya sahip olan ülkelerin çok olumsuz etkilenebileceği" uyarıları ciddiye alınmıyordu. Küresel çapta operasyonlarla, döviz-faiz-borsa üçgeninde yaptığı tahtarevalli hareketleri yaratarak kazanç sağlamayı hedefleyen sıcak para, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin cari açıklarını finanse etmekte önemli bir rol üstlenirken, borç stoklarının inanılmaz oranda katlanarak büyümesine neden oluyor. Nasıl çevrilebileceği hesaplanmadan, yanızca borçları birbirine ekleyerek yaşamanın ne gibi ekonomik ve siyasal sonuçlar doğurabileceğini, Osmanlı'nın son dönemlerinden bu yana yaşadığımız deneyimlerden çok iyi biliyoruz. Liberal ve neo-liberal politikalar peşine takılan ya da "yüksek faiz-düşük kur" esasına dayanan IMF reçetelerinden medet uman gelişmekte olan ülkelerin nasıl olumsuz, onur kırıcı deneyimler yaşadıkları ve yaşamakta oldukları unutulmamalıdır. SEVİNİYORUZ AMA