Çoğunlukla uluslararası ilişkiler, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve ekonomisi ile gündeme gelen Kazakistan’ın büyük bir turizm potansiyeline sahip olduğu ne yazık ki göz ardı ediliyor. Biz bu yazıda bu potansiyelden bahsedeceğiz. Gerçekten de bu husus Kazakistan’ın pek bilinmeyen bir özelliğidir. Oysa Doğu’da Çin ve Rusya gibi iki büyük gücün arasında Türkiye’nin neredeyse 3,5 katı büyüklüğünde ve dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi konumundaki Kazakistan’ın geniş bozkırlarında görmeye değer önemli doğal güzellikler, kültürel gezi imkânları ve tarihi mekânlar bulunmaktadır.

Genel olarak Kazakistan’a giden turistler ülkede yorulacaklarını düşünürler ama dönüşte rahat bir yolculuk yaptıklarını anlatırlar. Tabii genelde ilk durak ülkenin güneydoğusunda yer alan zirvesinde karlarıyla heybetli görünen Aladağı’yla şirin bir kent görünümündeki eski başkent, şimdiki ticaret ve kültür şehri Almatı’dır. Bu yazımızda Almatı şehri ve civarı üzerine odaklanacağız. İlerideki yazılarımızda Kazakistan’ın diğer bölgelerindeki turistik mekanları hakkında da bilgi vereceğiz. 

Kazakistan’ın her yerinde olduğu gibi Almatı sakinleri de geleneksel Kazak misafirperver olan nazik insanlardır.  Şehir geçmişten gelen yapıları ve müzeleriyle zengin bir tarihe sahiptir. Şehrin mimarisi kendine has özelliklere haizdir. Eski binalar yer yer korunmuş ve renkli ve büyük ekranlı camdan duvarları olan modern yapılar ile yan yana duruyor. Bu eski ile yeni yapıların sanki sarmaş dolaş bir vaziyette iki tarafı ağaçlarla gölgelendirilmiş caddelerde inci gibi dizilerek sosyal medya için güzel anı fotoğrafları çekme imkanı sağlıyor. Şehirdeki restoranların birçoğu geleneksel ve etnografik dekorasyonlarla süslü bir ortamda ve Kazak milli musikisi eşliğinde milli yemekler sunuyorlar. Almatı’da mutlaka bir restoranlardan birinde Kazak yemek ve içeceklerin tadına bakılmalıdır.

Almatı şehrinin etrafı tamamen dağlarla çevrilidir; bu yüzden şehrin hangi noktasından baksanız da Aladağları görürsünüz ve gördüğünüz manzara her zaman büyüleyicidir.

Şehir dağlarla çevrili olunca, elbette dağda gezi yerleri olacaktır. Şehre en yakın olanı, sadece yarım saat uzaklıkta bulunan Kök Töbe, yani Gök Tepe’dir. Buraya çıktığınızda, donanımlı gözlem platformlardan birinden şehrin muhteşem panoramasını doya doya seyredebilirsiniz. Ayrıca buradan şehir merkezine teleferikle inerkende Almatı’nın güzelliklerini kuşbakışı izleme ayrıcalığını da kavuşabileceksiniz. 

Gök Tepe’den biraz daha yukarı çıkarsanız, 1700 m. yükseklikte bulunan Kazakistan’ın ünlü dağ sporları kompleksi ve paten pisti olan Medev tesislerine ve oradan öteye Şımbulak’a ulaşırsınız. Buraya gelmek için paten kaymayı bilmek gerekmiyor, çünkü paten dışında saf dağ havasını yürümek ve solumaktan ayrı bir keyif ve tabii doğal güzelliklerin içinde özçekim ayrıcalığı da cabası. Ayrıca, dağların yüksek tepelerinden aşağıya doğru hızlı bir biçimde şarıl şarıl akan suların yankılanan sesleri içinde tabiat ile başbaşa olmak da insanı ister istemez etkiliyor.

Almatı'nın ortasında, geniş bir alanda, bilinen tüm bitki türlerinin temsil edildiği cumhuriyetin en eski Botanik Bahçesi var: çam, ıhlamur ve akçaağaç sokakları, Japon bahçesi, tayga ve hatta tropik bitkiler bile ekiliyor. Derinliklerinde bir çiçek serası var. Kuşlar ağaçların yüksek yerlerinde yuva yapar, sincaplar daldan dala atlar.

Tanrı dağlarının üstünde yer alan ve etrafı üç dağ tepe ile çevrili Büyük Almatı Gölü de görülmesi gereken mekanlar arasındadır. 2500 metre yükseklikteki bu göl, bilim adamlarına göre, binlerce yıl önce, bir deprem sonucu ortaya çıkmış. Bu gölün özelliği renginin zaman zaman değişmesidir; bazen masmavi, bazen de lacivert renge bürünür. Ancak, kimse bu renk değişiminin sebebini bilmiyor. 

Almatı şehrinde görülesi doğal güzelliklerden birisi de Kölsay, yani Gölvadi’dir. 2007 milli parka çevrilen Gölvadi’yi görenler hayran kalıyor. Gidenler ağzından sıklıkla “Doğa burada tarif edilemez derecede güzel” sözleri gayri ihtiyari dökülmektedir. İğne yapraklı ormanlarla çevrili milli parkın içinde üç muhteşem göl yer alıyor. Dağ, orman ve gölün oluşturduğu renk cümbüşü ve çevredeki çeşitli kuşlar ve diğer canlılarla birlikte rüzgarların çıkardıkları sesler insanı birden hayallerin gizemli ufuklarına ister istemez bir yolculuğa alıp götürüyor. Buranın gizemli güzelliği onun sadece “Kuzey Tanrı Dağlarının incisi” olmasından değil, orjinal haliyle korunmuş doğanın sakin ve dingin olmasındandır.

Almatı’da doğal güzellikler anlatmakla bitmez, son olarak Çarın Kanyonundan da bahsetmek gerekir. Yaklaşık 12 milyon yıllık tortul kayalardan yapılmış doğal bir anıt olan Çarın kanyonunu görmeden Almatı gezisi tamamlanmış sayılmaz. Parkın doğal ortamındaki bitki ve hayvan çeşitliliği turistlerin her zaman etkilemektedir. Çünkü burası gerçekten harika bir yerdir. Buraya gelen insanların Çarın nehri boyunca uzanan muhteşem kayaları görüp de ilgisiz kalmaları düşünülemez. 

Çarın Kanyonu ziyaret eden turistlerden biri Tripadvisor’a izlenimlerini şöyle aktarmış: “Kazakistan'ın en güzel yerlerinden biri! Ondan çok etkilendim. Her zaman Amerikan kanyonunu ziyaret etmeyi hayal etmiştim, bu yolculuk bir deneme idi. Gün batımından önce meydana gelen renk karışımı çok güzel. Kanyonun altından araba ile geçmeyi sevdim. Giriş ücretli, ancak pahalı değil.”

Almatı tarihi kültür açısından da çok zengin. Şunu söylemek yeterli olacaktır: Türk tarihinin en eski deviri olan Sakalara ait önemli mezar buluntusu ve Altın Adam’ın bulunduğu Esik Kurgan bu şehirde bulunuyor.

Sonuç olarak Almatı’ya gidenlerin memnun bir şekilde döneceklerini söyleyebiliriz. Çünkü buraya gelen turistlerin izlenimleri sorulduğunda Kazakistan'da doğayı sevdiklerini ve saygı duyduklarını, ayrıca halkın da doğayı korumaya var güçleriyle korumaya çalıştıklarını görerek memnuniyet duyduklarını ifade ediyorlar. Çünkü, ancak böylece gelecek nesiller yeşilliklerle ve pek çok hayvanla çevrili taze temiz havayı teneffüs etme imkanını elde edeceklerdir. 

Prof. Dr. Abdulvahap Kara