Yazar: Hacer Karakaya

Değerli Araştırmacı Yazar Roza Kurban Hanım’ın yeni kitabı yayımlandı ve satırlarında değerli dostu görme, milleti ile dertlenen bu fedakâr kadını okuma heyecanı ile dünyamızı esiri yapmış bu Pandemi Günlerinde (Çin Virüsü/Corona 19 Virüsü) sosyal izolasyonu bir kenara bırakıp sarıldım dostuma, tarih içinde yaşayan değerli Roza Hanımı Tarih Meleğine benzetiyorum.

Tarih Meleği/Angelus Novus Paul Klee’ye ait bir tablodur ancak adını Walter Benjamin vermiştir. Altan Çetin’e göre ise bu melek; “Tarih kavramını var eden ironik ama bir o kadar da gerçek olan zamanın metafizik var oluşunun bir yansımasıdır. Zamanı elinde tutan bu meleğin kanatlarında bizi şuurumuz içinde var olan geçmiş, hâl ve geleceği kapsayan “mutlak anın” bilincine taşır.”

Tarih bize der ki; umutsuzluğa kapılma!

Buradan anladığımız, tarih geçmiş ve bugün arasında yaşayıp geleceği şekillendirmektir. Milletlerin yaşadıkları ve olumsuz şartlar altından nasıl çıktıkları, hangi çabaları sarf ettikleri; diğer milletlere de örnek olması bakımından önemlidir. Kendi çabaları ile mücadele edip diğer milletlere örnek olmayı başarmış bir millettir Türk Milleti…

Milletimizin bir parçası olup uzak diyarlarda; önce İdil boyunda, daha sonra Kazan bölgesinde Ruslara karşı yaşam mücadelesi vermiş, İdil Ural Türkleri bu mücadele de adı anılacak ilk Türk Boylarından biridir diyebiliriz.

Kitaba dönecek olur isek; Roza Hanım’ın bizzat tutanaklardan, konuşma metinlerinden, Avrupa’da yayımlanan belgelerden müteşekkil hazırladığı kitap tarihe sunulmuş bir hediyedir. Umutsuzluğa kapıldığında dön bana bak ve yeniden yoluna devam et, bu bağımsızlık arzusu senin tarihsel hakkın demek istemiştir.

1552 yılında Rus esareti altında mutlu yuvası talan edilen, bağımsızlığını yitiren Türkler girdikleri bu Rus esaretinden milletini nasıl kurtaracaklarının yollarını aramaktadır. Bunun içinde Bolşevik Rusya’ya karşı koymak adına Almanya’da bulundukları dönemde topladıkları kurultay her açıdan önemli ve örnek olmaktadır. Bilim insanlarının bulunması ve buna Şafi Almaz’ın; “milletimizin gelecekteki entelektüel gücün kalifiyesi olarak baktıkları” ifadesi, geleceğe atılan tohumun kalitesi bakımından dikkat çekicidir.

1917 yılında toplanan 1. Kurultay’dan ve 1926 Bakü Türk Dünyası Kurultayı’nın devamı kabul edilerek 1944 yılında Almanya’da V. İdil Ural Kurultayı toplanmıştır. 200 delege ile toplanan kurultay “Milli Bağımsızlık için Mücadeleye!” düşüncesi etrafında birleşmiştir.

Kitapta beni duygulandıran konuşma, aynı zamanda İdil Ural Lejyonunun lideri de olan Şafi Almaz’ın yaptığı ilk hitaptır.

Bu hitap da, “Kurultayımızın amacı, milli teşkilatımızın bugüne kadar yaptıklarını gözden geçirerek, gelecekte ki milli yolumuzu aydınlatacak feneri belirlemek; İdil Ural halkının amacı ise, milli ideali olan İdil Ural İstiklaline giden çizgiyi çizmektir.”  Milleti uğruna her şeyini ortaya koyan bir iradenin sözleri…

Kitap bize hazin bir durumu da gösteriyor, Türk- Tatar Edebiyatının ölümsüz yazarı Ayaz Gıylecev ve oğlu İskender Gıylecev’in düştüğü fikir ayrılığı;  babanın gönlünde bir “yara” olarak taşıdığı bağımsızlık fikrine oğul “hayal” diyerek bakıyor. Belki bir kuşak çatışması belki de, Rus esaretinde büyümüş babasını hapishanenin soğuk duvarları arasında görmüş bir çocuğun umutsuzluğunun verdiği ruh hali ile hayata gözlerini yumarken dahi milletinin bağımsızlığını hayal eden babası (Ayaz Gıylecev) ile bu yol ayrımında karşı karşıya gelmiş; tarih elbette 1944 yılında kaydettiği belleğinden çıkarıp, “İdil Ural Kurultayı 1944” Roza Kurban Hanım’ın kitabında önümüze koyuyor bu baba-oğul arasında ki hazin durumu…

Roza Kurban Hanım’ın bundan önceki kitabında da (Biz İdil’den Altay’dan) duyduğum ve bu kitapta da vardığım kanaat, İdil-Ural Türkleri öngörüleri, tesbitleri ve yaptıkları ile her zaman yüce milletimize yol gösterici olmuşlardır. Bu kanaate varmama sebep, henüz Avrupa Birliği fikrinin bile olmadığı o dönemde “ Avrupa Halkları” ibaresinin toplanan kurultayda geçmiş olmasıdır. Bu öngörü yıllar sonra hayata geçmiştir ancak bizim bağımsızlık mücadelemiz hala sürmektedir.

Türkiye’de alanında yapılan ilk çalışma olarak tarih sayfasında ve yazın dünyamızda yerini alan kitap; Hitabevi Yayınlarından çıkmıştır.

Roza Kurban Hanım’a bu değerli çalışması için teşekkürü borç bilirim. Bizim tarihe dönüp baktığımız gibi tarihinde bize baktığını düşünerek, bir gün bu kültür ve ilim ile mutlu yaşamış İdil Ural Türklerinin de Tarih Meleği’nin omuzlarında eski görkemli günlerine döneceği umudunu taşıyorum.