Memleketimizde, eskilerin “Ruznâme” dedikleri günlük ve gündem öylesine hızlı değişmektedir ki, bizim gibi haftanın iki günü yazanların bu gündemi yakalaması, yorumlaması imkânsız gibidir. Bilindiği gibi, “Katsayı”, üniversitelere giriş için yapılan merkezî imtihan sisteminde uygulanana bir sistemdir. Kabaca, üniversitelere girişte genel ve düz lise me’zunlarına nazaran, Meslek Lisesi me’zunlarına ve pek tabiî’dir ki, meslek lisesi kabul edilen İmam-Hatip Lisesi me’zunlarına ba’zı engeller konulmasıdır. Meslek Lisesi me’zunları, İmam-Hatip Lisesi me’zunları da dâhil, kendi alanlarındaki bir programı tercih ederlerse bir mes’ele yok, ancak kendi alanlarının dışında herhangi bir program tercih etmeleri halinde önlerine kısaca “Katsayı” denilen koskocaman bir engel çıkarılmaktadır. Katsayı engeli, 28 Şubat Post-modern hükûmet darbesinden sonra, YÖK, açılımı Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından konulmuştur. Çıkarılan bir kanunla, önce ilköğretim mecbûri eğitim, ilkokul ve ortaokulun birleştirilmesiyle 8 yıla çıkarılmış, böylece İmam-Hatip Liseleri’nin orta kısmı fiîlen kapatılmıştır. Orta kısımda sağlam bir eğitim almasalar da, İmam-Hatip Lisesi me’zunları yine de tehlikeli görülmüşlerdir ki, onların İlâhiyat Fakülteleri ve İlâhiyat Yüksek Okullarına girmelerine müsaâde edilmiş, başka programları tercih etmeleri durumunda önlerine Katsayı engeli konulmuştur. Doğrudur, İmam-Hatip Liseleri 1940’lı yılların sonlarında, zamanın iktidarı Tek Parti Hükûmeti, CHP tarafından İmam-Hatip yetiştirilmek üzere bir Meslek Lisesi olarak kurulmuştur. 1970’li yılların sonlarına kadar da bu statüsünü korumuştur. Ne var ki, bu yıllardan sonra, hassas veli’ler, çocuklarını İmam-Hatip Lise’lerine verirken, illâ da imam-hatip olsunlar diye vermemişlerdir, ortaöğretim’de çocukların gelişme çağlarında, “Varolan herşeyi tabîat yarattı, insanlar bir evrim neticesinde bu hale geldiler,” gibi, milletimizin temel görüşlerine tamamen aykırı bir eğitim yerine, hiç değilse, “Kâinatı bir yaratan var, bu yaratan herşeye mutlâk kâdir olan Allah’tır,” tarzında bir eğitim veren İmam-Hatip Lise’lerinde okusun, daha sonra tutturabilirse üniversitelerin herhangi bir programına girsin,” diye vermişlerdir. Aksi takdirde yer yer, İmam-Hatip Liselerinde %40-50’lilere varan kız öğrenci sayısını nasıl izah edeceksiniz? Su kendi mecrasında akar, tersine suyu yokuşlara akıtamazsınız. Eğer genel ve düz liselere, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi yerine, seçmeli olarak din dersleri konulmuş olsaydı, her inanç mensubu kendi inancının gereği bilgileri buralarda almış olsalardı, İmam-Hatip Liselerine bu kadar hücum olmazdı, hele hele kız öğrencilerin hücumu hiç yaşanmazdı. Katsayı engelini 28 Şubat’tan sonra sürecin bir devamı olarak YÖK koymuştu. Şimdi ise, yine aynı YÖK, aldığı bir kararla ilgili yönetmelikte ta’dilata giderek Katsayı’yı kaldırmıştı. Mevcut bir haksızlık giderilmişti. Ne var ki, 28 Şubat sürecinin gerekirse bin yıl devam edeceğini iddia eden zihniyet mensupları harekete geçtiler. Mahkeme-i Temyîz’in Esbâk, Sermüddaî-umûmîsi, Muhterem Sabîh Kanadoğlu, “Katsayı değişikliği, Danıştay’a götürülse, iptal edilir,” diye fetva vermiştir. Bunun üzerine, İstanbul Barosu, Katsayı Yönetmeliğinin iptali talebiyle dâvâ ikame etmiş, Danıştay ilgili dairesi, YÖK’ün katsayı ile alakalı yönetmeliğini iptâl etmiştir. YÖK’ün vaki itirazı üzerine dosya Danıştay Genel Kurulu’nda görüşülmüş bu sefer de YÖK’ün itirazı reddedilerek ilgili dairenin kararı onaylanmıştır. Böylece, hukûkî süreç Meslek Lisesi ve tabiî ki, İmam-Hatip Lisesi me’zunlarının aleyhine neticelenmiştir. İstanbul Barosu’nun mes’eleye dahli, hukûkî değil, tamamen ideolojiktir. İstanbul Barosu’na kayıtlı 40 bine yakın avukat vardır, hâlen işbaşında bulunan Baro İdaresi, yaklaşık 3.500 reyle seçilmiştir. İstanbul Barosu’nun ba’zı dâvâlar mevzuunda ve katsayı iptal ettirmek gibi ideolojik tutumlardan şikâyetçi olan muhterem avukatlar, aynayı kendi yüzlerine tutsunlar, bir baksınlar, lütfedip seçimlere katılsaydılar, istedikleri avukatları Baro İdaresine seçtirebilirdiler. DANIŞTAY: Eskinin Şurâ-i Devleti’dir. Güneş Dil Teorisinin kabul gördüğü yıllarda, TBMM’sine, Kamutay, Meb’uslara (milletvekili) Saylav, valilere İlbay, kaymakamlara İlçebay, Mahkeme-i Temyîz’e, Yargıtay, Şurâ-i Devlete de Danıştay denilmişti. Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay dışındakiler tutmamış, alay konusu edilmiş, terk edilmiştir. Şurâ-i Devlet, (Danıştay), Türkiye Cumhuriyeti Devletinden önce, Devlet-i Aliyye zamanında, 1868’de Fransa’dan alınarak devlet sistemimize girmiştir. Danıştay, 1960’lı yıllara kadar, başta hükümet olmak üzere idare’nin bir nev’i danıştığı, fikir sorduğu merci idi. Bilindiği gibi, kanunlar mücmel ve muhtasar olarak tedvin edilir. Bu bakımdan pekçok kanunda, bu kanunla alakalı olarak yönetmelik veya yönetmelikler, çıkarılır,” diye kayıt düşülür. Hükûmet ve bağlı idareler, kanunlarda sarahat bulunmadığı hallerde, kanunda bulunmayanları yönetmeliklerle ortaya koyarlar ve öyle idare ederler. Hükûmetler Yönetmelik çıkarmak istediklerinde tereddüt ettikleri hususlarda veya idare herhangi bir idârî hususta tereddüde düşerse ne şekilde hareket edilmesi gerektiği hususunda Danıştay’a müracaat ederdi. 1960-1982 Anayasa’ları, Danıştay’ı Yüksek Yargı Organları arasında saymışlardır. Hükûmetlerin ve idare’nin tasarrufları İdârî Yargı’nın bidâyet mahkemeleri olarak, idare mahkemelerinin, Yüksek Yargı Organı olarak da Danıştay ilgili dairesinin veya Danıştay Genel Kurulu’nun denetimine tabidir. Bu denetim, hukûkî’likle sınırlı kalmadı. Elbette, hukûki olmadan keyfî bir kararla görevinden alınan birisi, haksızlığa uğradığı iddiasıyla Danıştay’a müracaat ettiğinde, müştekî’nin dâvasına hukuk açısından bakılacak, hukuka bir aykırılık görülürse eski görevine iade edilecektir. Hükûmetler, Anayasa’ya ve kanunlar açıkça aykırı olan bir Yönetmelik çıkarırsa elbette hukûkî açıdan bu Yönetmelikler iptal edilecektir. Ancak, hükûmetlerin çıkardığı pekçok Yönetmelik veya icraat ki, bunların ekserisi, hükûmet programlarında gösterilmiş, seçmenlere ve milletimize va’dedilmiş icraattır, hukûkî’lik değil ama, “Yerindelik,”le incelenmiş ve durdurulmuştur. Bu durumda, Danıştay, danışma olmaktan öte icrâî bir güç, huzurlarına gelen dâvâ’larda hukûkî’liği değil, yerindeliği inceleyen ve ona göre karar veren bir Yüksek Yargı Organı haline dönüşmüştür. İdeal olan, hükûmetlerin, Yönetmelikleri çıkarmadan önce, İdarenin de herhangi bir tasarruf’dan önce, istişâri mahiyette Danıştay’a müracaat ederek görüşünü almasıdır.