Geçen hafta, hangi gün olduğunu tam hatırlamıyorum, başımı yastığa koymuşken telefonum çaldı. Bilinmeyen numaradan arayan biri… Telefonu açtığımda tiz sesli bir kızın telefonun ucunda olduğunu anladım. Biraz konuştuk. Kızı tanımıyorum, bana ismini söyledi, söylediği birçok şeye inanmadığım gibi buna da inanmadım. Beni tanıyormuş, yazdıklarımı okumuş vs. Telefondan başkalarının sesi de geliyordu. Yalnız olmadığına göre, büyük bir kumpasa kurban edilmek isteniyordum! Bazen iş saçmalaşmaya da başlasa sonuçta karşımdaki farklı bir hayattı ve her hayat dinlenmeye değerdi bence yalan olsa bile. Şöyle ki yalanlar mutasyon geçirmiş gerçeklerdir, özünde yine gerçek vardır; görebildiğiniz sürece.
Konuşmaya devam ettiğime pişman olacağımı düşünürken telefonu başka bir kız aldı. Şiirle ilgilenip ilgilenmediğimi sordu. O sorunun ardından öyle bir muhabbet peyda oldu ki Özdemir Asaf’ı bu kadar ayrıntılı inceleyip özümseyen birine rastlamamıştım. Özdemir Asaf’ın şiirlerindeki kırılgan ayrıntıların farkında olduğunu belirten, kendinden emin cümleler kuruyordu. Cemal Süreyya, Nazım Hikmet, Edip Cansever… Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım (bir buçuk saatten fazla konuşmuşuz) ve amaçsızca zaman geçirmek için çevrilen numara şiirle bir anlam kazandı.
Şiir sadece böyle basit ve sıradan olaylarda değil, devletin en üst kademesinde bile kendi farkını ortaya koyabilen bir olgu. Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri geçtiğimiz pazartesi verildi. Eleştiri alanında Doğan Hızlan, geleneksel sanatlar dalında Hasan Çelebi, sanat tarihi dalında Prof. Dr. Semavi Eyice ve edebiyat alanında Sezai Karakoç ödül alan isimlerdi. Sezai Karakoç ödül törenine mazereti sebebiyle katılamadı. Bu mazerette şüphesiz şiirin payı büyüktür. Şiirin görece elit konumudur belki de şairi ayrıcalıklı kılan ve onu yücelten. Ödül törenindeki insanlar yine bekleyişleriyle baş başa kalmıştı. Okudukları bir şiirin imgelerinde kaybolmuş gibiydi Sezai Karakoç’u bekleyen zihinler ve bu durum, şiirin şairle bıraktığı etkinin yansımasıydı.
Kalemden dökülen mısraların kıymetinin bilinmesi çok daha güzel bir olay… Ayrıca bu ödül töreninin farklı meşrepten insanları bir araya getirdiği kanaatindeyim. Abdullah Gül’ün şu ifadeleri Türkiye’de sanat adına umut vericiydi: “Aslında bugün bir ödül merasimindeyiz ama esas ödülleri sizler eserlerinizle bu millete verdiniz.” Ve bütün bunlar olurken şiir, yine kimseye aldırmadan devingen ruhunda, sessizlikler, durgunluklar, dalgalanmalar ve büyük çığlıklar yaşamaktaydı.
Yani, mesele şiirin nerede olduğu değil, olduğu yeri nasıl etkilediği ve değiştirdiğidir. Ve eğer biraz olsun şiire inancınız varsa, o sizi en olmadık anlarda, en olmadık hislerinizden, bazen tanımadığınız ve bir daha hiç konuşmayacağınızı bildiğiniz bir insan vasıtasıyla, bazen de devletin zirvesinde yakalayıverir. Ama bütün bunlar için de şiire bir kapı aralığı bırakmak gerektiğini söylemeden edemeyeceğim.
Kalbinizle zihniniz arasındaki kapı, şiire aralık olsun.