Ben National Geographic Kanalın izleyicisi olduğumdan beri, bilmediğim, hiç ilgimi çekmemiş öyle konulara vakıf oluyorum ki, bu vesileyle; “Kanalda tüm emeği geçenlere “gibi klasik, ama dolu dolu ifade ile teşekkürlerimi sunarım... Bize aktaracak bir iki saatlik bilgiyi, aylarca hatta yıllarca deneyimleyerek oluşturuyorlar, her türlü tehlikeye de göğüs gererek, hatta aç ve susuz ve de uykusuz... Ama bilinmeyeni keşfetmek, çok uzun bekleyişten sonra ne keyiflidir. Keşke böyle bir proje de sadece kumanyalarını taşıtsalar razıyım.
“Huu belgeselciler beni de duyunnnnn!”
İşte tesadüfen bir bölüm de İsviçre Alpleri’nde yer alan Mattherhorn’un oluşumunu izlemiş, çok şaşırmıştım. Yıllar önce İsviçre’ye ilk gidişimde, ülke hakkında edindiğim bilgilerde tanıştım bu küt burun dağla... İnternette bir bakın fotosuna, dağ deyince sadece Ağrı Dağının görselini yutmuşlar için, bu dağın gerçekten çok ilginç gelir... Dağın diğer bölümlerine hiç benzemez...
Altta bir piramitin yatay kesilmiş hali, üzerine kare pirizma ve en üstte de koni mi desem yine bir piramit mi desem bir form oturur ama diğerlerinin aksından şaşmış bir halde... Bölümde; İzlanda’dan başlayıp İsviçre Alpleri’ne yaptığı seyahatle Jeolog Nick Eyles, Avrasya katmanını boydan boya geçerek, Kutup dairesinin yanında ki İzlanda, iki katmanın arasından sızan magmanın üzerinde yer aldığını ve İngiltere’nin de bu katmanlardan bir tanesinin tam da ortasında bulunduğunu anlatıyor.
Edinburgh şehri volkan ve çevresine inşa edildiğini, Güney İngiltere’de tektonik levhaların bükülmesi sonucunda meydana gelen yuvarlak tepelerini, Afrika ve Avrupa kıtalarının çarpışması sonucu ortaya çıkan Alpler’in en görkemli zirvelerinden bir tanesi olan Matterhorn’daki Afrika mirasının oluşmasını anlatıyor...
Dınınınııııı...
Ne demiştim?
Görseli sıkı biri, bu dağın ne Asya ne de Avrupa dağlarına benzemediğini farkeder... Çünkü milyonlarca yıl önce Afrika “Kalk Hanım Avrupa’yı bir ziyaret edelim” deyip Avrupa’yıa gitmiş tabii koca kıta gidişi öküz gibi olunca o çarpışmada hediye olarak da Matherhorn’u misafir olarak Avrupa’ya bırakmış ...Süveyş Kanalı ile kapanan Akdeniz ve dolayısıyla Karadeniz’in hikayesi de yine bir zaman aşımıyla da tekrar açılıp su Akdeniz’e dolmuş. Rahmetli Jacques Cousteau bu yolda giriştiği belgesellerle de yüreklerimizde taht kurmuştur -Öyle şimdi ki gibi tam techizatlı tekneler yokken o ekmek teknesini ve oğlunu alır Yaradanın güzelliklerini izlerdi- Hey gidi çocukluğumun Jak’ı... Tatlı suyla, tuzlu suyun bir türlü karışmaması düşü... Bu arada aklıma geldi rakıyla suyu da karıştırmadan bardakta tutanlar var... hastayım kimyaya...
İşte bu tipsiz ama çok karakter dağ, Alplerin diğer tepelerine göre “Çirkin Ördek Yavrusu”dur...
Kimbilir birgün anası tekrar bir hamleyle yavrusunu almaya döner. Biz şahit olamayız meraklanmayın desem de yalan...
Gülmeyin senaryolar ve tarihin detayları hep bir gizem içinde değil mi?
Bu arada hayran olduğum dağlardan biri Ağrı Dağı diğeri Mattherhorn... Ağrı Dağı dingin ve sakin bir görüntü sergilerken, Mattherhorn sert ve hırçın... Bir de Klimanjaro’nun Dağları var o da konumuzla ilgisi yok...
Heh heh...
Mattherhorn İsviçre-İtalya sınırında yer almakta, yüksekliği 4478 metre ve ilk çıkış da 14 Temmuz 1865 yılında olmuştur. Dağın sağında Dent Blanche (Beyaz Diş) dağı yer alır. İlk çıkışın dönüşünde dört dağcı ölmüştür. Matterhorn, Alpinizm’in bir sembolu ve Alpinizm tarihinin değer taşıyan hikayelerinin yaşandığı bir dağdır..
Matterhorn gerçekten çok etkileyici bir dağ, Zermatt’ın içinden, aşağılardan görüntüsü insanı hem ürkütüyor hem de kaçınılmaz olarak kendine çekiyormuş. Bu arada tırmanmaya hevesliler varsa söyleyeyim; İsviçre, özellikle de Zermatt son derece pahalı- çıkış oraradan...
İsviçre Alpleri’ndeki bu dağa çıkan ilk Türk kadın dağcı olan Esin Handal...
Bu arada Oronez den bilgi vereyim. Oronez Yunanca’da dağ yolu oluşumu anlamı taşıyor. İçeriğinde Avrupa, Asya, Avrupa Oronezi gibi de ayrılıyorlar. Levha tektoniği açısından kıvrımlı, bindirmeli sıradağların oluşumu, çarpışmakta olan iki levhanın arasında meydana gelen jeolojik olayları inceliyor. Tabii bu sırada oluşan magmatik faaliyetler volkanları coşturuyor... Bırrrr
Şimdi ben buralara nasıl geldim. Söyiiim efenim...
Geçen hafta Pakistan’ın Belucistan Bölgesinde ciddi ölçekli -7.7- bir deprem oldu... Yerin 20 km derinliğinde olan olan depremin süresi 2 dakika... Yeni Delhi’den bile hissedilen deprem sonrası Umman Denizin de 3 km boyunda bir ada oluştu...
Dınınınııııı... Ada...
Yoktan var olmuş, iskanla da uğraşılmaz. Ohhhh.... Toki, Ağaoğlu, Varyap, Taşyapı vs şirketlere duyurulur. Biraz uzak ama olsun uydukent olur metro, metrobüs, hızlı tren ne bileyim onu da mı ben düşüneyim yaa...
Bebek zaten saçsız doğmuştur ağaç kesmeye de gerek yok... Ohhhh... Şenlikköy...
Latife bir yana, bu adanın, zınk, ortaya çıkması da dünyanın değişen ekseni ile birlikte nasıl bir sürece girdiğinin resmidir. Kimbilir bilmediğimiz ne dağlar denizlere, ne denizler kuraklığa, ne adalar adalara kavuşuyor... Dünya ana uzun ve meşakkatli bir hamilelik sürecinin ardından mini mini bebeler doğuruyor... Şahit olabilirmişiz demek ki...
İnsanoğlu da öyle değil mi... Fırtınalar, savaşlar, hortumlar kasırgalar yaşıyoruz. İçinden çıkan bambaşka bir beden...
Ya Mutant ya Melek...
Ruhun dayanılmaz kabullenişi...