KAFKASYA KAZANINDA KAYNAYIP GİTMEMEK İÇİN...
M. Kemal SALLI
Gürcistan coğrafyasında, küresel güçler arsında yapılan bilek güreşinde, Putin Rusyası’nın, “Yıkılmadım, ayaktayım” demesiyle Kafkasya’da barış ve istikrarın daha kırılgan hale geldiğini gözden kaçırmayalım..
İzleyeceğimiz politikalarla, “stratejik müttefikimiz ABD ile en büyük ticari partnerimiz Rusya arasında denge kurmak zorunda olduğumuz gerçeğini de unutmamalıyız.
İçinde bulunduğumuz coğrafyanın küresel aktörler tarafından yeniden parsellendiği bir dönemde, gelişmeler karşısındaki ilgisizliğimizi, aslanın pençesine düşmüş, parçalanmakta olan ceylanın mutluluğuna benzetmek, yapılacak birşeyin kalmadığının ifadesi olur ki, henüz o kadar umutsuz ve teslimiyetçi bir tablo çizmek istemiyoruz. Vurgulamak istediğimiz konu başka; dünyanın hemen her köşesinde barışın tehlikeye düştüğü bir paylaşım sürecinde, gelişmeleri yalnızca izleme rolü benimsemişsek, ne yurtta ne de dünyada barışı koruyabiliriz, ne de varlığımızı sürdürme şansı yakalayabiliriz. Küresel aktörlerin içinde bulunduğumuz coğrafyayı da kapsayan paylaşım kavgasında Türkiye’nin tarafsız bir aktör rolü benimsemesi, “Yurtta barış, dünyada barış” diyebilmesi mümkün müdür? Bölgemizdeki tehlikeli gelişmeler, varlığımızı tehdit edecek şekilde üstümüze üstümüze gelirken, “Yurtta barış, dünyada barış” özdeyişini, “uyu uyu yat uyu” şeklinde tercüme etmemiz, bir gaflet ifadesi değil midir? Bir başka söyleyişle, bölgemizdeki gelişmeler, Cumhuriyet’in dış politikasının temel özelliğini oluşturan “Yurtta barış, dünyada barış” şeklinde özetlenen barışçı ilkesini sürdürmemize ne ölçüde izin verecektir? Bu karamsar girişin nedeni, son günlerde küresel aktörlerin güç gösterisi alanına dönüşen Gürcistan’da yaşananlar, BM Daimi üyesi süper güçlerin, çıkarları söz konusu olduğunda, BM ilkelerine ve uluslararası hukuka hiç de saygılı olamayabildiklerini görmemizden kaynaklanan endişelerimizdir.
Batı emperyalizmi, yüzyıllar öncesinde koyduğu hedeflere ulaşabilmek için, önüne çıkan her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor.. Putin Rusyası, Çarlık Rusyasının sıcak denizlere uzanma politikasını ödünsüz sürdürmekte.. “Uyuyan Dev” Çin uyandı; “Uluslararası paylaşım hesaplarında ben de varım” diyor.. Bölgemizi derinden etkilemekte olan gelişmelere duyarsız kalmamız mümkün değil. Çünkü, mirasçısı olduğumuz eski Osmanlı coğrafyasında işgal edilen, kontrol altına alınmak istenen ülkeler, yüzyıllar boyunca ortak bir tarihi ve kültürü paylaştığımız, millet oluşturduğumuz parseller. Yaşadığımız belalı coğrafyanın özelliklerinden doğan ve tarihi mirasının omuzuna yüklediği koşullar nedeniyle Türkiye, dünya egemenliğini sürdürmek isteyen küresel aktörlerin, hedeflerine ulaşmak amacıyla attıkları her adımdan etkilenmektedir. Yapısal unsurlar, siyasi ve kültürel çatışmalar güç dengesizlikleriyle birleşince, bölgesel nüfuz yarışları, yüzyıllar boyu ortak bir kaderi paylaştığımız coğrafyalardaki insanların huzura kavuşmalarına izin vermiyor. Oluşan huzursuzluklar, tarihi ve kültürel bağlar nedeniyle, Türkiye’yi bir girdap gibi içine çekiyor.
GELİŞMELERİ SEYRETME LÜKSÜNE SAHİP DEĞİLİZ
Yakın birgelecekte yapılacak seçimlere bir kahraman olarak girme hesapları yapan ve BTC’nin güvenliğinin tehlikeye girmesiyle Batı’nın ister istemez kendisine destek çıkacağını uman Saakaşvili’nin Güney Osetya’da yapmak istediği gösteri geri tepti. Putin Rusyası anında tepki göstererek, “Kafkasya hala benim arka bahçem” deyiverdi.
Peki, tarihi ve kültürel bağlarla sıkı sıkıya bağlı olduğu Kafkasya’da bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye ne yaptı? Siyasilerimizin, taraflara itidal tavsiye etmek için, sözlerini dinletebilecek muhatap bulamadıkları iddiaları doğru olmasa bile, Türkiye’nin, Gürcistan’daki gelişmelerin zararsızca sona erdirilmesinde aktif bir rol oynadığı söylenebilir mi? Türkiye, NATO üyesi kimliği ile, Rusya ile Gürcistan arasında bir arabulucu rol oynayamasa da, bir bölgesel aktör olarak, dünya kamuoyunun dikkatini çeken bir barış girişimine öncülük edebildi mi? “Bölge ile ilgili hesaplarda ben de varım” diyebilmenin çeşitli yolları vardır. Kafkasya genelinde, Gürcistan özelinde neyin kavgası yapılıyorsa, bu paylaşımda birinci dereceden söz sahibi olamıyorsak, bu coğrafyada yaşamaya hakkımız olup oladığına başkalarının karar vermesine razı olmuş olmuyor muyuz? Örneğin, Karabağ ile ilgili sorun, Azerbaycan’ın hakkını geri verecek şekilde çözülmedikçe, günün birinde bizim için çok tehlikeli olabilecek bir silahlı çatışmaya dönüşebileceğini hiç düşünüyor muyuz?
Gürcistan, Çin Denizi’ne kadar uzanan Türkistan coğrafyasını Anadolu’ya bağlayan en önemli geçit ise, bu kilit coğrafyadaki gelişmeler konusunda, enaz ABD ve AB kadar sorumluluk ve söz sahibi olmak durumundayız. Gürcistan kazanı kaynarken, Rusya Güney Osetya’yı aşıp Tiflis’e yürüdüğünde, bir gün olsun, dünya kamuoyu, “Türkiye ne diyecek?” sorgulaması yaptı mı? ‘Kuzuların Sessizliği’ni anımsatan bir duruş, bölgesel bir aktör olan Türkiye’ye yakıştı mı?
Sözü fazla uzatmadan söyleyelim, yüzyıllar boyu yaşadığımız bu belalı coğrafyada varlığımızı sürdürebilmemiz için, bölgemizi ilgilendiren her konuda söz sahibi olmak durumundayız. Aksi halde, kaderini başkalarının yazmasına izin vermiş bir ülke durumuna düşeriz ki, bu duruş, bizim tarih sahnesinde varlığımızı bir bağımsız ülke olarak sürdürmemize asla izin vermez!
Gürcistan’daki gelişmelerle ilgili olarak üç gündür yazdığımız yazılarda, bu gelişmelerin 19. yüzyıl başlarında Osmanlı’yı tarih sahnesinden silmek ve mirasını paylaşmak isteyen küresel aktörlerin başlattıkları kavganın devamı olduğunu vurguladık. Son günlerde Gürcistan’da yaşanan gelişmeleri, bizim dışımızda, bizimle ilgisi olmayan olaylar olarak değerlendirirsek, geleceğimizi emperyalist ülkelerin insafına terketmiş olmaz mıyız?
Peki ne yapalım, küresel güçlere savaş mı açalım yani?
Hayır, ama gelişmelere bütünüyle seyirci kalmanın, sonunun nereye varacağı belli olan bir teslimiyet olduğunu da asla unutmayalım. Küresel aktörlerin hedeflerine ulaşmak için ekonomide, siyasette neler yaptıklarını inceleyerek uzun soluklu bir yol haritası çıkarmak bile, bu belalı coğrafyada varlığımızı sürdürmek adına atılmış çok önemli bir adım olmayacak mıdır? Gürcistan’da gözlenen son gelişmelerin ardından, Kafkas politikamızın yeniden irdelenmesi gerekmez mi? “ Kafkasya’da uzlaşma ortamı sağlayabilecek politikaların üretilmesine öncülük etmek, sempozyumlar düzenlemek bile, tarihin bu önemli geçit bölgesinde küresel güçlerin dengelenmesine yardımcı olacaktır. 8Sovyetlerin dağılmasıyla Soğuk Savaş’ın sona erdiğini söylemek hiç de doğru bir değerlendirme değildir. Zarlar atılıyor, Kafkaslarda kozların paylaşıldığını söylemek için vakit henüz erkendir.. Gürcistan coğrafyasında, küresel güçler arsında yapılan bilek güreşinde, Putin Rusyası’nın, “Yıkılmadım, ayaktayım” demesiyle Kafkasya’dabarış ve istikrarın daha kırılgan hale geldiğini gözden kaçırmayalım..İzleyeceğimiz politikalarla, “stratejik müttefikimiz” ABD ile en büyük ticari partnerimiz Rusya arasında denge kurmak zorunda olduğumuz gerçeğini de unutmamak zorundayız.
Küpe
Huzur dolu bir kalple bir parça ekmek, vicdan azabı ile beraber olan bir zenginlikten bin kat iyidir. (Amenemop)
Yorumlar