KADDAFİ NEREDE HATA YAPTI? (2)
M. Kemal SALLI
EY LİBYALI BAHTI KARA KARDEŞLERİMİZ! ÖMER MUHTAR’LARI DA ASLA UNUTMA, AMA ÜLKENDE BAĞIMSIZ VE ÖZGÜR YAŞAMAK İSTİYORSAN, LİBYA’NIN DİNİ LİDERLERİNDEN ŞEYH AHMET SÜNUSİ’NİN KÖY KÖY DOLAŞARAK DESTEK VERDİĞİ TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI’NI VE O ŞAHLANIŞIN ÖNDERİ, ANTİEMPERYALİZMİNİN GERÇEK SİMGESİ GAZİ MUSTAFA KEMAL’İ ASLA UNUTMA!
SANA KARDEŞ GÖZÜYLE BAKAN BU MİLLETİN MİLLİ MARŞI, EN UMUTSUZ OLDUĞUN GÜNDE BİLE, SANA, BAYRAĞINI KAPIP ŞAHLANMAK İÇİN MUHTAÇ OLDUĞUN GÜCÜ VERECEKTİR:
“GARBIN AFAKINI SARMIŞSA ÇELİK ZIRHLI DUVAR
BENİN İMAN DOLU GÖĞSÜN GİBİ SERHADDİN VAR!”
“Kaddafi nerede yanlış yaptı?” sorusunu yanıtlamaya çalışırken, 1969’da bir askeri darbe ile ülkesinin ilk ve son kralı İdris el Sünusi’yi devirip yönetime el koyduğunda, önünde sosyo-ekonomik konularda, demokrasi konusunda, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma çabaları konusunda çok önemli deneyimler yaşamış, gıptayla anılan başarılara imza atmış bir Türkiye Cumhuriyeti modeli dururken, Libya’nın geleceğine kendi yazdığı “Yeşil Kitap” presipleri doğrultunda yön vermeye çalışan Kaddafi’nin çok gereksiz bir kumar oynadığını vurgulamaya çalışmıştık.
Kaddafi’nin, aşiretlerin birleşmesiyle oluşan 160 kabileli bir ülkede çağdaş anlamda bir devlet düzeni kuramadığından, Libya’yı milletleştiremediğinden, çalışmayan, üretmeyen bir sadaka toplumu yarattığından söz etmiştik. Hepsinden önemlisi, 400 yıl birlikte, sorunsuzca yaşadıkları, emperyalistlere karşı omuz omuza savaştıkları Türklerle İtalyanları aynı kefeye koyan Kaddafi’nin, “Çöl Aslanı Ömer Muhtar” filmiyle, ülkesinin yarınlarını şekillendirecek gençler için çok yanlış bir rol model seçtiğini vurgulamaya çalışmıştık. Yazımızın bugünkü bölümünde, Kaddafi’nin “Çöl Aslanı” filmiyle nasıl bir yanlış yaptığını, güçlü direniş geleneği ile tanınan insanların hangi yönlendirmelerin etkisiyle bugün, düşmanlarından medet umar duruma düşürüldüklerini irdelemeye çalışacağız.
Başrolünü Anthony Quin gibi dünyaca ünlü bir sanatçının oynadığı Ömer Muhtar’ın İtalyanlara karşı destansı direniş öyküsünü anlatan film, Arap dünyasında gururla izlenmişti. Fakat, bu filmin çekiliş amacı, insanlara, en olumsuz koşullarda bile ülkelerini savunma iradesi kazandırmak olduğundan, K addafi’nin seçtiği örnek yanlıştı. Toplum mühendisliği bir bilim dalıdır. İnsanlara, her türlü haksızlığa direnme gücü kazandırma adına yapılan bir toplum mühendisliği çalışmasında, yanlış örnek seçerseniz, Libya örneğinde olduğu gibi, güçlü direnme gelenekleri ile ünlenmiş bir toplumu, düşmanını elde çiçeklerle bekleyen mankurtlaşmış insan sürülerine dönüştürmüş olursunuz.
Daha düne kadar, Kaddafi’nin kurduğu cemahiriye düzeninde, petrol gelirlerinden pay alan insanlar hayatlarından memnundular. Yıllık 12 bin doları bulan milli gelire sahip Libya halkına, bu sadaka düzeni yüzünden, üretme ve rekabet etme yeteneği kazandırılamamıştı. Küreselleşme rüzgarlarının etkisiyle Libya’da büyük alışveriş merkezleri açılmaya, lüks ve pahalı tüketim malları vitrinlerde boy göstermeye başlayınca, Kaddafi’nin sadaka düzeni iflas ediverdi. “Biz bunları neden alamıyoruz?” sorgulaması ve ardından demokrasi, özgürlük kamuflajı altında ayaklanmalar başlayıverdi. İşte size dört dörtlük bir toplum mühendisliği örneğinin yalnızca bir yüzü..
400 yıl sorunsuzca birlikte yaşadıkları Osmanlı’yı emperyalistlerle aynı kefeye koyan Kaddafi, Libya tarihini kendisiyle başlatmak gibi bir hevese kapılınca, bugün yaşanmakta olan acıların temelini atmış oldu. Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı Libyalılarla birlikte savaşan Gazi Mustafa Kemal’i ve onun Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen Libyalı dini liderlerden Şeyh Ahmet Sünusi’yi, Libyalı mücahitlerin lideri İdris el Sünusi’yi (1951’de Libya’nın ilk ve son kralı olmuş, Türkiye’de tedavi görürken Kaddafi tarafından devrilmişti) yok sayan Kaddafi, ülkesini yağmalamak için uluslar arası hukuku ayaklar altına alan haramilerden yardım uman bir toplum yaratmış oldu.
“ÇÖL ASLANI” FİLMİNİ BATI NEDEN MEMNUNİYETLE KARŞILADI?
“Çöl Aslanı” Ömer Muhtar’ın hayatının filme çekilmesini ve tantanalı reklam kampanyaları eşliğinde Libya halkına, Arap dünyasına gösterilmesini, küresel emperyal sistem memnuniyetle karşılamıştı. Dikkatinizi çekmiş olmalı, dini propaganda konusunda çok duyarlı olan Vatikan, bir Yunan adası alacak kadar zengin olan Anthony Quinn’e, “Paraya mı ihtiyacın var, bir antiemperyalist bir Müslümanı canlandırmak sana mı kaldı?” dememiştir. Çünkü, Ömer Muhtar da, Che Guevera gibi, emperyalizme başkaldırının bir sembolüydü, ama o da emperyalistlerle yaptığı destansı mücadelede yenik düşmüş, başkaldırmanın bedelini canıyla ödemişti. O nedenle, Che’lerin, Ömer Muhtar’ların emperyalizme karşı başkaldırı sembolü olarak kullanılmaları, küresel emperyal sistemi hiç rahatsız etmez. Aksine, emperyalizmle savaş konusunda Che figürünün öne çıkarılması, Batılı dostların özellikle arzuladıkları birşeydir.
Amerika’da bardaklara, tabaklara, şapkalara, gömleklere, donlara, çarşaflara ençok resmi basılan idol Che’dir. Che’nin o ünlü pozunun fotoğrafçısı da belli olduğundan. Her yıl oldukça yüklü telif hakkı ödenir.
Peki neden, çok mu seviyor Kuzey Amerikalılar Che’yi? Che figürünün bu kadar yaygın olarak kullanılmasının nedeni nedir?
Çünkü, her gün, her saat göz önünde, el altında olan bu objelerin üstündeki Che figürü üzerinden insanların şuuraltlarına yerleştirilmek istenen mesaj gayet nettir: “Küresel emperyal sisteme başkaldıranların, tekerine çomak sokmak isteyenlerin sonu budur! Emperyalistlerle başa çıkamazsınız, onlarla iyi geçinmeye çalışın.”
Bu, Batılıların çok başarıyla kullandıkları bir toplum mühendisliği, bir psikolojik savaş yöntemidir. İnsanlar emperyalizme başkaldırı sembolü olarak kabul edilen Che’nin resmini bayrak olarak taşıdıklarında, şapkalarına, gömleklerine, bardaklarına bastıklarında, kendilerini emperyalizme başkaldıranlarla özdeşleştirdiklerini sanırlar; aslında tuzağa düştüklerinin, emperyalizmin ekmeğine yağ sürdüklerinin farkında bile değillerdir. Emperyalizme savaş açmış, fakat bu savaşını bir zaferle noktalayamamış. Bu başkaldırının bedelini canıyla ödemiş bir Che figürü, insanlara aynı yolda yürüme aşkı aşılamaz, aşılayamaz. Tam tersi bir etki yapar.
Siz hiç emperyalizme başkaldıran ve bu başkaldırısını Kurtuluş Savaşı gibi bir zaferle taçlandıran Gazi Mustafa Kemal’in bir resminin Batı ülkelerinde yaygın olarak kullanılan bir eşya üzerine, şapkaya, gömleğe, bardağa, tabağa basıldığını gördünüz mü? Göremezsiniz, çünkü Gazi Mustafa Kemal figürünün oluşturduğu çağrışım, Batılı dostların hiç işine gelmez. Çünkü O, yeryüzünde emperyalizme karşı savaş açmış ve bu savaşını zaferle taçlandırmış efsanevi bir liderdir. Mustafa Kemal figürünün mazlum insanların ve milletlerin şuuraltlarında yarattığı ve yaratacağı etki, Che figürünün yaratacağı etkiden çok farklıdır. Batılı emperyalistler açısından, Gazi Mustafa Kemal, unutturulması gereken bir simgedir.
KADDAFİ MUSTAFA KEMAL’İ VE ONA DESTEK VERMİŞ OLMASINDAN DOLAYI ŞEYH AHMET SÜNUSİ’Yİ UNUTTURDU, AMA…
Libya’nın tarihini kendisiyle başlatma hevesine kapılan Kaddafi de, Gazi Mustafa Kemal konusunda, Batılıların tuzağına düştü. Hatırlayacaksınız, rahmetli Erbakan, Libya’yı ziyareti sırasında Kaddafi, Türkiye’nin yanı sıra, Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı Libyalılarla omuz omuza savaşan Gazi’ye de dil uzatma cüretini göstermişti. Oğlu Seyfül İslam da, tarihini unutarak, “Libya’yı Türklere ve İtalyanlara bırakmayacağız” demişti.
Bu sayfada gördüğünüz 1. fotoğraf, sözün bittiği yerdir. Bugüne kadar pek az kişinin gördüğü bu tarihi fotoğraf, “Kaddafi nerede hata yaptı?” sorgulamasıyla ne söylemek istediğimizi çok veciz olarak anlatmaktadır.
Kaddafi’nin de gördüğünü sanmadığımız bu tarihi fotoğrafta, antiemperyalizmin simgesi Gazi Mustafa Kemal ile Libya direnişinin sembol isimlerinden, Kaddafi’nin hayatını film yaptığı “Çöl aslanı” Ömer Muhtar’ı aynı karede görüyorsunuz. (Ömer Muhtar (1862-1931), Mehmetçiğin arkasında, Libyalı mücahitlerin en önünde, başından hiç eksik etmediği takkesiyle görülüyor).
Bu tarihi fotoğrafın da açıkça söylediği gibi, “Çöl Aslanı” Ömer Muhtar, o dilere destan direnme gücünün ilhamını, 1911’de İtalyanlar’a karşı omuz omuza savaştığı Gazi Mustafa Kemal’den almıştır. Ömer Muhtar’ın şahlanışı, bir avuç kahramanla İtalyanların zırhlı ordularına kök söktürmesi, Gazi Mustafa Kemal’in emperyalistlere karşı açtığı Kurtuluş Savaşı’nı zaferle taçlandırmasından sonraki yıllara rastlar.
Ömer Muhtar 1911’de Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla başlattığı mücadelesini İtalyanlar tarafından yakalanıp idam edildiği 1931 yılına kadar sürdürmüştür.
Libya gençliğine, Ömer Muhtar’dan önce, Libya’nın ilk kralı İdris el Sünusi, Libya’nın dini liderlerinden Şeyh Ahmet Sünusi ve onun Kurtuluş Savaşı’na bizzat destek verdiği Gazi Mustafa Kemal öğretilmeliydi! O Gazi ki, bir gözünü, ‘Libyalılar’ın “vatanım” dedikleri toprakları İtalyanlar’a karşı savunurken Trablusgarp’ta kaybetmişti. Kaddafi, o “gözün suyu” hürmetine Gazi’yi unutmamalı ve unutturmamalıydı.
İdris el Sünusi’nin, Şeyh Amet Sünusi’nin, Gazi Mustafa Kemal’in Libya tarihindeki yerini unutması, Libya tarihini kendisiyle başlatmak hevesine kapılan Kaddafi’nin işine gelmiş olabilir, ama kurmay eğitimi almış bir asker olarak, Libya gibi stratejik öneme sahip bir ülkenin gençlerine öğreteceği ilk ismin Mustafa Kemal olduğunu bilmesi gerekirdi.
İngiliz The İndependent gazetesi Ortadoğu uzmanı Robert Fisk, “Osmanlı maceraları liderlerimiz için dersler içeriyor” başlıklı yazısında, “Avrupalı liderlerimiz, bu çetin günlerde Atatürk’ün biyografisini şöyle bir karıştırarak iyi bir iş yaparlar” derken bu gerçeği işaret ediyordu. (24.03.2011)
Cezayir’de Fransızlara karşı savaşan vatanseverler şehit düştüklerinde, göğüslerinden Gazi Mustafa Kemal’in fotoğrafları çıkıyordu. Mustafa Kemal hem yaşarken hem de ebediyete göçtükten sonra Kuzey Afrika’daki, Ortadoğu’daki, Asya’daki mazlum milletlerin manevi önderi olmuştu. Kaddafi, bu gerçeği görmezden geldiği için, bugün ülkesi, küresel emperyal sistemin avlanma alanına dönüşmüştür.
Bugün, Çin’deki ilkokullarda okutulan tarih kitaplarının kapaklarında Gazi Mustafa Kemal’in resminin bulunması, çocukların şuur altlarına yerleştirilmek istenen bir mesajla ilgilidir. Çocuklara, “başarabilmek için, en kötü koşullarda bile mücadele etmek gerektiği” anlatılmaktadır.
Yorumlar