Yabancı askerlerin ülkemizde konuşlanmalarına, geçiş yapmalarına izin veren tezkerenin kabulünden sonra, Ayn el Arap/Kobani’deki gelişmeler Türkiye açısından daha büyük önem kazanmıştır. IŞİD’in, Ayn el-Arap/Kobani’yle birlikte, Lübnan Hizbullah’ına eşzamanlı olarak başlattığı saldırılar bütün bölgeyi içine çekecek bir mezhep savaşına, dolayısıyla dünya barışını tehlikeye sokacak gelişmelere neden olabilir.
IŞİD’in Ayn el-Arap/Kobani’yle eş zamanlı olarak Lübnan Hizbullah’ına saldırması, İran’ın da Ortadoğu denklemine daha görünür bir şekilde katılmasına neden olabilir ki, bu, küresel bir çatışmaya davetiye çıkarmak anlamına gelir. Ortadoğu coğrafyasında, enerji merkezli çok tehlikeli bir paylaşım kavgası yaşanmaktadır.
Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın yaptığı konuşmalar da göstermiştir ki, Ortadoğu, IŞİD konularında ABD açısından Türkiye, bir müttefikten çok, Amerika’yı hedeflerine taşıyacak bir koalisyon ortağıdır. Varılmak istenen hedefin Türkiye’nin çıkarına olup olmadığı, ABD açısından, İsrail’in güvenliği kadar önemli bir konu değildir. Özür dilemiş olsa da, Biden’ın “patavatsız” konuşmaları, ABD’nin, çıkarlarını herşeyin önünde tuttuğunu ortaya koymaktadır.
O nedenle, Joe Biden’ın konuşmalarını “patavatsızlık” olarak geçiştirmek yerine, Ayn el Arap/Kobani gerçeklerini Türkiye’nin çıkarları açısından irdelemek gerekir.
Kürtler Kobani diyorlar, ama bölgenin adı Kobani değil, nüfus ağırlığı ve suriye’nin bir Arap ülkesi olmasından dolayı Ayn el-Arap’tır. Ayn el-Arap bölgesinde, yani Kobani’de 11 yerleşim birimi var. Bunların 4’ü Arap, 4’ü Türkmen ve yalnızca 3’ü Kürt’tür.
M. KEMAL SALLI
Ortadoğu, IŞİD’in saldırılarıyla, giderek Ortaçağ Avrupası’na dönüşmektedir. ABD önderliğindeki bunca hava saldırısına rağmen Ayn el-Arap’taki (Kobani) Arap, Kürt ve Türkmen yerleşim bölgelerine yönelik tehdidini artırması, sınırımıza 8oo metre uzaklıktaki Girekani Tepesi’nde “bayrak göstermesi” hayra yorulacak gelişmeler değildir. I. Dünya Savaşı sonrasında, ilerde kaos üretecek şekilde çizilen Suriye sınırının hemen ötesinde Urfa’daki vatandaşlarımızın yakın akrabaları yaşıyor. Kürt kökenli vatandaşlarımızın Kobani dedikleri Ayn el-Arap’ta, IŞİD saldırıları bağlamında çok ibret verici gelişmeler yaşanıyor. Türklerin de Kürtlerin de ibret alması gereken gelişmelerdir bunlar.
Irak’ın işgali sırasında, Irak’ın kuzeyinde demografik yapıyı değiştirmek amacıyla tapu ve nüfus müdürlüklükleri yağmalanırken kayıtlar yakılırken, Türkmen kardeşlerimiz yüzlerce yıllık yurtlarından göçe zorlanırlarken yalnızca seyrettik. Yüzlerce yıl birlikte yaşadıkları insanları göçe zorlayanlar, birgün aynı kaderi yaşayabileceklerini akıllaına bile getirmemişlerdi. Bugün Kobani’deki Kürtlerin aynı kaderi yaşamaları elbette bizi sevindirmez. Fakat, “Bir musibet bin nasihattan yararlıdır” atasözü bize birşeyler anlatmalı. Bu topraklarda yaşayan Türkler de Kürtler de gerçek düşmanın kim olduğunu artık görmelidirler.
IŞİD çemberi daralttıkça, Urfa’dakilerin Ayn el-Arap’ta (Kobani) yaşayan akrabalarının can güvenliği konusunda ilgisiz kalmaları beklenemezdi. Fakat, gelinen aşamada, Ayn el-Arap’taki IŞİD saldırılarından Türkiye’yi sorumlu tutmanın, sokaklarımızı Cehennem’e çevirmenin düşmanın ekmeğine yağ sürmek olduğunu görmemiz, bilmemiz gerekir. Kürt kökenli vatandaşlarımızın Kabani dedikleri Ayn el-Arap’ta, Kürtlerden çok Arap ve Türkmenler yaşamaktadır. IŞİD’ın saldırıları sırasında, tapu ve nüfus müdürlüklerinideki kayıtlar yakılmıştır. İşgal sırasında Musul ve Kerkük’te yapıldığı gibi, Ayn el-arap’ta da tapu ve nüfus kayıtlarının yakılması çok dikkat çekici bir benzerlik değil midir? Demek ki, Ayn el-Arap’ın da demografik yapısı belli bir amaca yönelik olarak değiştirilmek istenmektedir.
Bütün bu gelişmeler, birbirimizi suçlayacak yerde, fotoğrafın bütününü görmemizi gerektirmiyor mu? IŞİD ne zaman sahneye çıktı, IŞİD’I kim kurguladı, kim silahlandırdı, kim önünü açtı, bugün neden vurmak istiyor? Oturup bu soruların yanıtlarını bulmamız gerekmiyor mu? Aklımızı başımıza toplayalım, bu topraklarda binlerce yıldır birlikte yaşayan insanlara ne kötülük geldiyse dışardan gelmiştir. Haçlı Seferleri’nden bu yana sayın isterseniz..
İŞTE O FOTĞRAFIN BÜTÜNÜ!
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından tek kutuplu kalan dünyamızda ABD, küresel liderliğini sürdürebilmek amacıyla, Ortadoğu petrollerini ve dağıtım yollarını kontrol altına alma planını yürürlüğe koymuştu. Çünkü, dünya enerji kaynaklarının yüzde 60’ına sahip olan Ortadoğu’nun hidrokarbon yataklarına sahip olan dünyaya egemen olacaktı. ABD’nin küresel liderliği de, ekonomisi de, doların saygınlığı da bu hedefin gerçekleştirilmesine bağlıydı.
ABD Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile ilgili hedeflerini dönemin Dışişleri Bakanı G. Rice bir makalesiyle tüm dünyaya duyurmuştu; Rice, “Bölgede 22 ülkenin sınırları değişecek” buyuruyordu.
Körfez Savaşı (1990) sonrasında Irak’ın 36 paralel boyunca bölünmesi, kuzeyinde “Büyük Kürdistan”ın çekirdek devletinin oluşturulması, 9/11 2001’de yaşanan İkiz Kuleler şoku, Afganistan ve Irak’ın işgali, estirilen “Arap Baharı” rüzgarları eşliğinde Libya’nın, Mısır’ın ve Tunus’un yeniden dizayn edilmesi, Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP ve GBOP) hayata geçirilmesi operasyonlarıydı.
IŞİD NE ZAMAN NASIL ORTAYA ÇIKTI?
IŞİD bir taraftan Esad’ın Suriyeli Kürtlerin Lideri Salih Müslim’in kontrolüne bıraktığı Ayn el Arap’ta ilerlerken, diğer tarafta Lübnanlı Şii Hizbullah örgütüne saldırması, Ortadoğu’nun otorite boşluğu yaşanan bölgelerinde mezhep savaşlarını derinleştirip yaygınlaştıracak gelişmelerin ivme kazandığını göstermektedir. ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin bölgede “Haçlı Cephesi” olarak algılanmasından dolayı, IŞİD’in Sünni coğrafyada tabanı daha da genişliyor, El Nusra ve İslami Cephe bundan böyle IŞİD’le savaşmayacaklarını açıkladılar.
Gelişmelerin bu noktasında, bölgenin olduğu kadar Türkiye’nin de geleceği açısından tehlikeli gördüğümüz Ayn el-Arap/Kobani gerçeklerine dikkat çekmek istiyoruz.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından tek kutuplu kalan dünyamızda, ABD’nin, Ortadoğu siyasi haritasını yeniden düzenleme amacıyla I. Körfez Savaşı’yla başlattığı değişim/dönüşüm operasyonları, İran ve Rusya’nın Esad’a güçlü destek vermeleri, Obama’nın Esad’ın bombalanması konusunda ayak sürümesi nedeniyle Suriye parselinde tıkanmıştı. Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) en önemli hedeflerinden biri olan “Büyük Kürdistan”ın hayata geçirilmesi ABD’nin Ortadoğu hedefleri açısından çok önemliydi.
Obama’yı devre dışı bırakan neo-conlar, Rusya’nın Suriye engellemesine, Joe Biden önderliğinde düzenledikleri bir operasyonla Ukrayna’yı karıştırarak karşılık vermeye kalkışmışlardı. Putin de ABD’nin bu restine Kırım’ı ilhak ederek yanıt vermişti.
IİŞD’ın Ortadoğu sahnesinde yer alması, ABD ile Rusya arasında yaşanan bu restleşleşmenin hemen sonrasına rastlar. IŞİD’in Irak ve Suriye’nin Sünni parsellerinde ilerlemesini, Rakka’da bağımsız bir devlet kurma deneyinden sonra Irak’a yönelmesini, tek kurşun atmadan Musul’u ele geçirmesini, Bağdat’a 60 kilometre yaklaştıktan sonra yönünü Kerkük ve Erbil’e çevirmesini, devlet kurup (İslam Devleti) halifelik ilan etmesini hep birlikte izledik.
IİŞD’in Irak ve Suriye’nin Kürt bölgelerine gerçekleştirdiği eş zamanlı saldırılar sonucunda Barzani ile Salih Müslim’i barıştırması, bir süre PKK ile PYD’nin IŞİD’e karşı omuz omuza çarpışmaları, Batılı dostların, IŞİD’i bahane ederek, PKK ve PYD’ye silah vermeleri, Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle Türkiye’nin 2 milyona yakın mülteciyi Kabul etmek durumunda kalması, “Kuzey Irak” deneyimi yaşamış bir devlet olarak yakından izlelemiz ve olası sonuçlarını ayrıntılı olarak irdelememiz gereken gelişmelerdir. Özellikle Türkiye’nin önerilerine kulak tıkayan, Esad yanlısı bir politika izlemekten vazgeçmeyen PYD-YPG’nin zorda kalınca, “Kobani düşerse çözüm süreci biter, bundan da Kobani’ye yardım etmeyen Türkiye sorumlu olur” tehdidine sığınması, Ortadoğu yangınının çok başka boyutlarda körüklenmekte olduğunun göstergesidir.
ŞUNU ASLA UNUTMAYALIM
Şunu asla unutmayalım, Ortadoğu’da, Türklerin Çanakkale “destanı” ile İngilizlerin Çarlık Rusyası’na yardım götürememeleri sonucunda yaşanan Ekim Devrimi, Bolşeviklerin Sykes-Picot Anlaşması’nı deşifre etmeleri I. Dünya Savaşı’nın erken noktalanmasına neden olmuş, Osmanlı’nın Ortadoğu coğrafyasında ilerde kolayca kaosa sürüklenebilecek yapay devletler oluşturulmuştu. Türklerin Kurtuluş Savaşı şahlanışı Batılı emperyalistlerin Ortadoğu ile ilgili hedeflerini rafa kaldırmalarına neden olmuştu. Sovyetlerin dağılması sonrasında I. körfez Savaşı’yla kaldığı yerden sürdürülen Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme operasyonları, İran ve Rusya’nın Esad’a güçlü destek vermeleri, ABD Başkanı Obama’nın Esad’ın bombalanması konusunda ayak sürümesi nedeniyle Suriye parselinde tıkanmıştı.
ABD’nin Rusya’nın Suriye konusundaki ataklarına Ukrayna’yı karıştırarak yanıt vermesi de bir sonuç vermedi; Putin, ABD’nin Ukaryna tehdidine Kırım’ı ilhak ederek karşılık verdi.
Gelişmelerin bu noktasında Ortadoğu sahnesinde IŞİD’in operasyonlarını izlemeye başladık. Suriye ve Irak’ın Sünni bölgelerinde İngiltere büyüklüğünde bir coğrafyayı ele geçiren IŞİD, devlet kurdu, hilafet ilan etti. Bir terör örgütünün Ortadoğu’da İngiltere büyüklüğünde bir coğrafyayı ele geçirmesine seyirci kalan Batılı ortaklar, şimdi bu terör örgütünün vurulması için koalisyon oluşturdular, Türkiye de bu koalisyona destek vermeyi Kabul etti, topraklarının bu yönde kullanılmasına izin veren tezkere de Meclis tarafından onaylandı.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken başatan beri bir terör örgütü değil, bir devlet aklıyla hareket etmekte olduğuna dikkat çektiğimiz IŞİD Ayn el-Arap’/Kobani’de ilerlemeye devam ediyor, Kobani’nin yalazaları güney sınırlarımızı Cehennem’e dönüştürüyor.
IŞİD’İN EŞ ZAMANLI SALDIRILARI DÜNYA BARIŞI AÇISINDAN BÜYÜ TEHLİKEDİR
IŞİD’in Ayn el Arap/Kobani’yle eş zamanlı olarak Lübnan Hizbullah’ına saldırması, İran’ın da Ortadoğu denklemine daha görünür bir şekilde katılmasına neden olabilir ki, bu, küresel bir çatışmaya davetiye çıkarmak anlamına gelir. Ortadoğu coğrafyasında, enerji merkezli çok tehlikeli bir paylaşım kavgası yaşanmaktadır.
Yabancı askerlerin ülkemizde konuşlanmalarına, geçiş yapmalarına izin veren tezkerenin kabulünden sonra, Ayn el Arap/Kobani’deki gelişmeler Türkiye açısından daha büyük önem kazanmıştır. IŞİD’in, Ayn el Arap/Kobani’yle birlikte, Lübnan Hizbullah’ına eşzamanlı olarak başlattığı saldırılar bütün bölgeyi içine çekecek etnik ve mezhepsel çatışmalara, dolayısıyla dünya barışını tehlikeye sokacak gelişmelere neden olabilir.
JOE BİDEN’IN PATAVATSIZLIKLARI DEĞİL, AYN EL ARAP/KOBANİ GERÇEKLERİ
Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın yaptığı konuşmalar da göstermiştir ki, Ortadoğu, IŞİD konularında ABD açısından Türkiye, bir müttefikten çok, Amerika’yı hedeflerine taşıyacak bir koalisyon ortağıdır. Varılmak istenen hedefin Türkiye’nin çıkarına olup olmadığı, ABD açısından, İsrail’in güvenliği kadar önemli bir konu değildir. Özür dilemiş olsa da, Biden’ın “patavatsız” konuşmaları, ABD’nin, çıkarlarını herşeyin önünde tuttuğunu ortaya koymaktadır.
O nedenle, Joe Biden’ın konuşmalarını “patavatsızlık” olarak geçiştirmek yerine, Ayn el Arap/Kobani gerçeklerini Türkiye’nin çıkarları açısından irdelemek gerekir.
Devamı yarın..